Google Play Store
App Store

Ender yok o zaman, Almanya’da top koşturuyor, sonra geliyor, üçü birden forvet oluyor, ilerde oynuyor, “Fethi Nihat Ender / filelere gönder” oluyor, çok oluyor, iyi oluyor, Kırmızı Şimşekler oluyor, gol oluyor, efsane oluyor! Bir zamanlar Eskişehir değil yalnızca, bir zamanlar Türkiye, bir zamanlar gençlik oluyor!

Fethi Nihat Ender

Yahya Kemal’i Eski Şiirin Rüzgârıyla anarak, Eskişehir’in rüzgârıyla esenleri sevgiyle hatırlıyorum. Alihan’ın futbolla pek ilgisi yoktur ama, bir doğum günümde bana şimdi “hepsi de hayal olan arkadaş adları” güzelliğinde bir kartpostal armağan etmiştir. Süslü yılbaşı kartlarından değil, asker, şehir, Yılmaz Güney kartları gibi sade bir kartpostal, Es Es’in ilk kadrosu. Ya da o zamanki adıyla 1. Lige çıkan takımın oyuncuları. Babam burada olsa, şimdi 90 yaşında olurdu ve eminim hepsini adlarıyla soyadlarıyla, tabii mevkileriyle de, tek tek sayardı!

Sayardı, sayarız, saymak sevgiden gelir çünkü. Alihan Tarsuslu’dur, futbolla da pek ilgisi yoktur ama Eskişehirsporlu’dur. İyi bir örnek. Benim kuşağımdan, 60-70 yaş arası olanlar yani, her şeyiyle olmasa da “Eski Türkiye”yi özleyenler, Cumhuriyetçi olmaktan başlayıp Sosyalizme doğru varan, bağımsızlık, özgürlük yolunda inançları için savaşan, konuşan, yazan, itiraz ve isyan eden, özverili, diğerkâm, paylaşmayı bilen, adil davranan, hakkından fazlasında gözü olmayan, en önemlisi de utanma diye bir duygunun varlığından haberli, gerektiğinde özür dilemek gibi utanmayı da bilen, çoğunluğunu yoksul, orta sınıftan halk çocuklarının oluşturduğu bir kuşak bu.

Babam olsa sayardı ama ben babam gibi “Eskişehirspor’un en vefalı taraftarı” değilmişim ki, Alihan’ın kartpostalındaki adları sayamıyorum. Yine de bir deneyeyim, başta kaleci Mümin, sarı, Manisalı, hiç unutmadım, kaptan İsmail uzun boylu, orta sondaki oğlan saçlı, Vahap, Mersinli miydi, öyle Akdenizli bir duruşu var, esmer, Nihat, bak bunu hemen bildim, Tatarlardan bizim, Eskişehirli, biraz düşünsem köyünü bile çıkarırım, bizim köye Sarıkavak’a yakın Tatar köylerinden olabilir ya da aşağı mahalleden, Hoşnudiye miydi, Seylap Evleri derlerdi, sel yani, su alırdı oraları, Odunpazarı ise ahşap, hep yangın yeri, Kamuran ince, uzun, Fransız Yeni Dalga filmlerinin unutulmayan karakter oyuncuları gibi, unutmadım, devridaim olsun, Muzaffer, Emirdağlı derdi babam, askerlik arkadaşlarından birine de benzetiyorum babamın, tabii fotoğraftan, uzun Burhan, belli Balkan, belki eski Yugoslavya belki Bulgaristan’dan, Balkan, Tatar, Manav, yerli, Eskişehir hepimize vatan, Fethi, dev adam, EİTİA’dan, Akademi’den yani, golleri atan, bazen İsmail (Arca) bazen o kaptan! Sekizini saydım bir çırpıda. Ender yok o zaman, Almanya’da top koşturuyor, sonra geliyor, üçü birden forvet oluyor, ilerde oynuyor, “Fethi Nihat Ender / filelere gönder” oluyor, çok oluyor, iyi oluyor, Kırmızı Şimşekler oluyor, gol oluyor, efsane oluyor! Bir zamanlar Eskişehir değil yalnızca, bir zamanlar Türkiye, bir zamanlar gençlik oluyor! Abdullah Matay ve Yugoslav (Bosnalı) Abdullah Gegiç gibi, Köy Enstitüsü’nde yetişmiş öğretmenler benzeri ilk çalıştırıcılar oluyor.

Eski Türkiye: Eskişehir’in Yediler semtinde Hamamyolu caddesinde öğrenci evinde kalır gibi bir arada kalan gencecik futbolcular ve onlara ödenen “maaş”tır. Yani aylık! İşçi ve memur şehrinin futbol takımı da böyle olur işte. İyi ki olmuşlar. Tam 60 yıl olmuş. Eskişehirspor 19 Haziran 1965’te kurulmuş. Fethi Heper kaptan olmuş, gol kralı olmuş, efsane olmuş, İstanbul takımları istemiş, oralı olmamış, sonraları Türkiye’yi saran köşe dönmeci anlayışa uzak olmuş, top oynamış, okumuş, profesör olmuş, hepsi bir yana, birliğin, dayanışmanın, kardeşlik ve arkadaşlığın gençlerinden olmuş ve hep o genç olmuş. Bağlılığın, vefanın, değer bilirliğin, tutkunun ve bir şehri bir semt gibi aşkla sevmenin adı olmuş. Her koşulda şehrin ve Es Es’in yanında olmuş. Fethi Heper adı Eskişehirspor’la, Es Es’le özdeşleşen aydınlık, iyimserlik ve umut olmuş.

Onu sonsuzluğa uğurlarken yalnızca altın ayaklı bir futbolcuyu değil, bir şehre altın çağlarını yaşatan ve gerçeği efsanesinden görkemli bir yaşamı, inancı, düşü, düşünceyi de sevgiyle, saygıyla, hayranlıkla uğurluyoruz. Ece Ayhan’ın “her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır” dediği dizedeyiz, o bizim kalbimizdeki büyük çocuktur, kalbimizin kaptanıdır.

Eski Türkiye. Eskişehir. Eski şiir. Peki, öyleyse 60 yıldır hiç eskimeyen o coşku, o ateş, o ses nedir? Alihan’ın ve Eskişehirli olmayan bizim kuşaktan pek çok arkadaşımın da çok sevdiği, hissettiği, benimsediği o kolektif ruhtur. İçimizden dışımıza taşan odur.