Google Play Store
App Store

Yok olmadı. Beceremedim. Bu hafta Melih Pekdemir’in eski bir videosundan hareketle bir yazı yazmıştım. Konu sosyalizmi unutan ama sosyalist etiketinden vazgeçmeyen ‘sosyalistler’di. Yazı güzeldi ama şu üç bin beş yüz vuruş kriterine uymuyordu.

Belki haberiniz vardır. BirGün “Köşe yazıları üç bin beş yüz vuruşu geçmeyecek” diye bir ferman çıkardı. Benim yazılarım genellikle beş bin vuruş civarı. Melih Pekdemir’le ilgili yazdığım (hatta dün kendisine de söylediğim) yazımın yirmi dört saattir başındayım, bir türlü üç bin beş yüz vuruşa indiremiyorum.

Ben bu gazetede dört yıldır yazıyorum. Cağaloğlu’ndan ilk telifimi alalı otuz yıl olmuş. Üzerime “kısıt”lar konması duygusuyla baş edebilseydim, biraz da tarzan numaraları ekleyerek çook meşhur bir “köşe yazarı” olabilirdim belki.

BirGün’e şu şartlarla yazmaya başlamıştım: “Ben köşe yazısı yazmam. Köşe yazısı Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre, güncel konularla ilgili yazılardır. Ben güncel yazmam. Bu ülke hep aynı konuların (Kürt, laiklik, Türk, dincilik vb) rotasyonla önümüze gelmesiyle bir ‘günceller’ yaratıyor. Oysa hiç bomba patlamasa da Kürt diye bir konu var. Ben köşe yazısı değil, “Günışığı” yazısı yazarım. (Atilla Şut’un bilgisine: Kasten birleştiriyorum “gün” ve “ışık”ı) Gençlere, çocuklara, BirGün okumayanlara, BirGün’ün adını bile duymamış insanlara yazarım. Size söz veriyorum ki, özenerek yazacağım, emek harcayacağım. Bunun karşılığında başımda hiçbir engizisyon kılıcı görmek istemiyorum. Anlaştık mı?” Böyle sözlerle başladım yazmaya. Oysa şimdi içeriğime değil ama yazılarımın biçimine doğrudan müdahale eden bir tür “kararname” ile karşı karşıyayım.

Uzun köşe yazıları benim de hoşuma gitmiyor ama ben köşe yazısı yazmıyorum. Pek çok köşe yazısı yüz kırk vuruşa bile indirilebilir ve Twitter’da o kısalıkta yazılar yazıyorum zaten. Oysa BirGün’de masal yazıyorum, tefrika yazıyorum, güncel konulara neredeyse hiç değinmiyorum... Bir köşe yazısı için üç bin vuruş çok, oysa bir masal için beş bin vuruş yeter mi Allah aşkına, tekerleme bile bin vuruşu geçerken?

Aklımdaki bir öneri şu: BirGün’e her hafta Twitter’da yazdığım yedi tweet’i yollayayım. Haftanın her günü için bir “köşe yazısı” yazmış olurum böylece. Ne derim örneğin: “Dünyaya bomba yağdıran bir ülkenin, ilkokul çocuklarına mermi yağdıran bir manyaktan ne farkı var?” Al sana ABD emperyalizmi, kapitalizm ve şizofreni üzerine bir köşe yazısı. Biraz da Eagleton, Deleuze ve Guattari eklersem havamdan geçilmez. Sorarım size: Özetle bu bir cümleyi söyleyeceksem alttan üstten sakız gibi uzatmaya ne lüzum var?

Ne yapayım, bir akıl verin. Bu kısıtlama yazılarımın ruhunu çaldı. Başka kıymetli arkadaşların tarzı farklı olabilir ama bu kısıt “Günışığı Yazıları”na uymuyor. Belki de ben yeteneksizim, hatta beceriksizin tekiyim. 

Melih Pekdemir’den bahseden yazımı sizden gelecek önerileri göre, haftaya yollayacağım. Beş bin vuruşu geçecek haberiniz olsun. Kararnameye uygun olmayacak ama BirGün ruhuna gayet uygun olacak. Bazen yazılarımla ilgilerinin “tools”tan “word count”a basmakla sınırlı olduğunu düşündüğüm mütevelli heyeti ister basar, ister basamaz. Onlar basmazsa kendi blog’umda yayınlarım.

Ha, siz, “ ‘Günışığı Yazısı’ umurumuzda değil, biz en köşelisinden ‘köşe yazısı’ istiyoruz,” derseniz ona göre davranacağım. Böyle bir düşünceniz varsa, hiç uzatmayayım, ne dersiniz?

Otuz yıl önceki ilk yazım Fırt dergisinde basılmıştı. Kısacık bir yazıydı. İlk ustam da Tekin Aral’dır dolayısıyla. Günışığı diyerek başladık, rahmetli ustamın sözüyle bitireyim:  Cümleten “fırtçakalın” kardeşlerim.