Google Play Store
App Store

“Kalabalıklarda yaşar… Aşkı, işi, gücü kalabalıklardır. Ahalinin orta yerini, hareketin gel-git noktasını, gelip geçici ile sonsuzun arasını mesken tutmak müthiş bir keyiftir. Evden uzak kalmak, ama her yerde evinde hissetmek; dünyanın merkezinde olmak, dünyayı gözlemek, ama dünyadan saklı kalmak… O, her yerde kimliğini gizleyerek dolaşmanın tadını çıkaran bir prenstir” (Modern Hayatın Ressamı). Baudelaire’in 19. yüzyılda tanımladığı flanör, bugün de kalabalıkları, gel-git noktalarını mesken tutar. Fakat artık meydanlarda yalnız değildir, flanöz de vardır. Ve salt gözlemci olma lüksünü de yitirmiştir. Kalabalıklarla birlikte akar, güçlü akıntılar, anaforlar yaratır ve kalabalıklarla birlikte savrulur. Kalabalıklara karışmak, “düşlerden oluşan büyülü bir toplum”a girmek, “dipsiz bir elektrik sarnıcı”na dalmak gibidir. Kalabalıklarda bedenler birbirlerinden elektrik alır ve çoğaltarak diğer bedenlere aktarır. Ve elektrik yere çivilenmiş bedenleri bile yerlerinden zıplatır. Hâlâ zıplamayanlar varsa bilin ki onlar ya ölülerdir ya da ölü taklidi yapanlar. Marx’ın İsa’ya atfen söylediği gibi, “Bırakın ölüleri, kendi ölülerini gömsünler!” Fakat gömmüyorlar. Ölüler aramızda ve konuşmaya devam ediyorlar. Toplum keskin bir sınırla ikiye ayrılmıştır. Bir tarafta “oturun yerinize!” diye öğüt verenler; diğer tarafta yaşamın güç santralına yerleşenler. Flanör yerini çoktan seçmiştir: Kalabalıklar; kuvvet çizgisine dönüşüp kudretlenmiştir. Flanör, büyük kentlerdeki yaşam tezahürleriyle ilgilenir, yaşayan varlıkların tavırlarını ve duruşlarını, mekân içindeki yaşam patlamalarını ifade eder.

Can Yücel kalabalıkların şarabi halini severdi, biz de öyle: “O şarabi eşkiyalar.” Flanör de şarabi kalabalıklara tutkundur. Hesiodos’un “Günler ve İşler”deki “Deniz şarap rengine büründüğünde tekneni kıyıya çek ve etrafını taşlarla çevir” öğüdünü dinlemez. Hesiodos aristokrattır, onu dinleyenler, değişime direnenlerdir, kış uykusuna yatanlar. Bedenini kıyıya çekmek yerine fırtınanın tam ortasına yerleştirir. Bedeni fırtınalarla baş edecek şekilde donatılmıştır, fırtınaya asla direnmez, aksine fırtına olur. Flanör, “geçmekte olan anın, o anın barındırdığı bütün sonsuzluk unsurlarının ressamıdır.” 19. yüzyılda İngiliz ressam William Turner fırtınayı içeriden resmedebilmek için kendini bir teknenin direğine bağlamış ve sonuçta ortaya, akışlardan, anaforlardan oluşan bir manzara çıkmıştır. Eleştirmenler haklı, tablosu badanayı andırıyordu. Şeyleri birbirinden ayıran konturlar yok olmuş, statik bir dünyada onlara yüklenen kimliklerini yitirmişlerdir. Tabloya baktığınızda figürleri değil, kuvvet çizgilerini görürsünüz. Kalabalıklara baktığınızda hâlâ kimlikli yüzler görüyorsanız, bu devletçi bir alışkanlıktır. Flanör her yerde kimliğini saklayarak dolaşıyorsa bu sizi kimlik yanılsamasından kurtarmak içindir. Kimlikler, yaşamın kudretini görünmez kılan ölü kabuklar. Zapatistaların maskesi, yaşamın hiçbir kimliğe sığmayan devingen kudretini görünür kılmaya yarar.

Flanör estetiği, gözleri kör eden zamansız bir geçmiş hayalinden kurtarmış ve onu zamanın akışına yerleştirmiştir. Geçici olan aynı zamanda ebedi olanı da içerir. Ve kalabalıklar geçici olan ile ebedi olanın ete kemiğe bürünmüş halidir. Biçimler bir görünür bir kaybolur, fakat biçimlerin ardındaki kalıcı olan, kalabalıklara şeklini veren, yaşamın sonsuz kudretidir. Flanör, şimdiyi de hayali bir geçmişin elinden kurtarır ve özgürleştirir. Ne olup bitiriyorsa şimdide gerçekleşir ve mevcut olanı değiştirir. Flanör, değişimden yanadır, “kalabalıkların, adsız yüzlerin sevdalısı”. Kalabalıklar; durmadan biçim değiştiren gökyüzündeki sığırcık sürüleri. Fakat flanör, tek bir biçime, üniformaya sokulan kalabalıklardan uzak durmasını da bilir. Kalabalıkların bu hali, değişmekte olan her şeye saldıran kötülüğün örgütlenmiş halidir.

Kalabalıklara en çok yakışan renk şarabidir. Şarabi kalabalık, yaşamın kudretidir. “Mevsim dönüp de yeniden yeşermeye başlayınca rüzgâr/ Çıplaklığında o atın yine onlar koşacaklar/ O çocuklar/ O yapraklar/ O şarabi eşkiyalar” (Can Yücel).  Kalabalıkların adamının deneyimi, çocukluk deneyimine yakındır, “çocuk, …hep sarhoştur” (Baudelaire). Flanör de öyle; onları sarhoş eden yaşam iksiridir.