Uzlaşmaz, karamsar, bir o kadar da kışkırtıcı metinleri ile tanınan Albert Caraco’nun ilk kez 1982’de yayımlanmış ve dilimize 2016 yılında kazandırılmış Kaos’un Kutsal Kitabı adlı denemesini ‘çivi çiviyi söker mi?’ hissiyatı ile okudum. Sefarad bir ailenin oğlu olarak 1919’da İstanbul’da doğan yazar ailesiyle önce Avrupa’ya, ikinci dünya savaşı döneminde de Güney Amerika’ya göç etmek zorunda kalmış.

İnsanın varoluşunun, bilgelik arayışının mutlak ölüm karşısındaki anlamsızlığına vurgu yapan yazarın ‘üreme, üretme, tüketmeye’ dönük tavrı reddeden, şehirlerin kaosuna, beceriksiz politikacılara, tahripkâr insan yığınlarına öfkesini boşalttığı kitabı açlıktan, ırkçılıktan, savaştan ve ölümden kaçamayacak olan insanlığa yer yer ‘siz’, yer yer ‘biz’ diye seslenen bir çeşit “edebi lanet.” Bir insana böylesi metinler yazdıran ve onu intihara sürükleyecek ölçüde umutsuzluğa iten kötülükler geçmişin olduğu kadar günümüzün de birer parçası. “İnsanlar hem özgürdür hem bağımlı, arzu ettiklerinden daha özgür, fark ettiklerinden daha bağımlıdır” diyen yazar kötülüğe çare olmadığını düşünüyor. Umuda ve hoşgörüye bel bağlamıyor. “Herkes haklı olduğunda her şey yitirilmiştir” sözünü dikkate alarak Caraco’nun kaostan kurtulabilmemizin umuda ve hoş görüye bağlı olmadığı düşüncesini haklı bulmuyorum.

Karamsar bir giriş oldu ancak bugün bahsedeceğim kitap karamsarlığı yıkan, umut, aşk, sebat, macera, mizah ve anlayış dolu sahnelerle bezeli sessiz, sözcüksüz bir kitap. Koşullar ne olursa olsun yaşama inancını kaybetmek istemeyenler için paylaşmak isterim.

AŞK DENİZİ kitabının yazar ve çizeri pek çok özel yapımda hikâyeler ve karakterler tasarlamış olan iki sanatçı. Kitabın kapağını bir sardalya konservesinin kapağını açar gibi araladığımızda ünlü karikatürist Paco Roca’nın önsözü ile karşılaşıyoruz. En dramatik, en güzel konuşmaların sessiz hikayelerin içinde olduğunu ifade eden Roca okurları fırtınayı hayal etmeye, ışığı ve sessizliği duymaya, en keyif verici diyalogları dinlemeye, özgün bir okuma deneyimine davet ediyor.

fortuna-nin-topu-ve-ask-denizi-1141858-1.

Çelimsiz yaşlı balıkçı anaç ve geleneksel inançlara sahip olduğunu düşündüğümüz heybetli eşiyle vedalaşarak her zaman olduğu gibi küçük teknesiyle denize açılıyor. Teknesi büyük bir balıkçı gemisinin ağlarına takılınca yardımcısını bota bindirip kurtarıyor ve kendisi teknede kalıyor. Rıhtımda eşini bekleyen kadın acıklı bir veda ezgisinin parçası olmak yerine kurtulan adamdan aldığı sınırlı bilgi ile harekete geçmeyi tercih ediyor. Sonrasında yaşlı balıkçı ve eşinin tehlikeli, şaşırtıcı, absürt olayların içine çekildikleri macera başlıyor.

Balıkçının Atlantik’e sürüklenişini, başına gelen aksilikleri ve bir martı ile kurduğu tuhaf ve komik yoldaşlığı izliyoruz. Senaryonun geneli kitlesel davranışları ve bireysel duyguları anlamlandırma adına çocuklarla görsel okuma yapma fırsatı sunarken doğada yarattığımız tahribat üzerine konuşabileceğimiz zihin açıcı alanlar da yaratıyor. Dua, yakarış ve bir medyumun Che’nin ikonik portresi aracılığıyla verdiği ipucu gökyüzündeki uçağın görüntüsüyle birleşiyor. Sanatçılar hikâyede ‘aşk’ı kararlı adımlarla yürütüyorlar!

Hayal gücümüze tutunup görselliği takip etmeyi sürdürürsek lüks bir seyahat gemisinin rıhtımına çıkabilir, bir elişi dantelin desenine takılabilir, sardalya kutusundan akan yağa dokunabilir, ülke karasularını ihlal edebilir, leziz bir krebin martıları kıskandıracak uçuşuna tanık olabiliriz. Bizi başlarına gelen her olayda masumiyetini koruyan çift ile tanıştıran kitap aynı zamanda orduların, medyanın, dünyanın hareket geçtiği bir gösteri alanı. Fidel Castro ile özel bir resepsiyonda dans etmek de cabası… Ağıdın sevince, fedakarlığın özgürlüğe dönüştüğü o an geldiğinde meraklı kalabalığa perde çekebilirsiniz. Zifiri karanlıkta belki bir öpücüğün, hırçın bir dalganın ya da aç bir martının sesini işitebilirsiniz.

Arka kapakta sessiz anlatının enkaz, aksiyon, manzara, şiir ve melodramdan oluşan besin değerleri tablosu karşınıza çıkacak. Gerilim, absürtlük, tersköşeler, su, tuz, ıstakoz dahil 400 ml hacim 900 gr net miktara sahip olan kitap okuru ziyadesiyle doyuracak!

Desen Yayınları Senaryo: Wilfrid Lupano, Resimleyen: Gregory PanaccioneDesen Yayınları Senaryo: Wilfrid Lupano, Resimleyen: Gregory Panaccione

***

Erasmus’un düşünce metinlerinden oluşan Tatlı Gelir Yaşamayana Savaş kitabın çevirmen notlarında talihin her an değişebileceğini anlatabilmek ve insanın kaderin elinde oyuncak olduğunu ifade etmek için ortaçağ ressamlarının şans ve kader tanrıçası Fortuna’yı bir topun üzerinde ya da bir çarkıfeleğin yanında resmettiklerini okumuştum. Şüphesiz şüpheye düşüren tanrıça içinde bulunduğumuz kaos çağında hangi sembollerle resimlenebilir? Umut ve hoş görünün kaderin elinde oyuncak olmamıza engel olacağına inanma isteği cevaplar üretmemizi kolaylaştırabilir mi? Kim bilir!

fortuna-nin-topu-ve-ask-denizi-1141859-1.