Google Play Store
App Store
Fransa'da kâbus ve umut
Fotoğraf: DepoPhotos

Uğur Baran Kaya - Dr. 

Son AB Parlamentosu seçimlerinde, aşırı sağ partiler neredeyse tüm ülkelerde ilerleme kaydederken Fransa, aşırı sağın Avrupa’daki kalelerinden biri haline geldi. Yeni AB Parlamentosu’nda en büyük milletvekili sayısına sahip olacak ilk parti, Fransız ırkçı aşırı sağ Ulusal Birlik (UB) Partisi olacak.

Sonuçların açıklanmasından birkaç saat sonra Cumhurbaşkanı Macron, Meclisi feshettiğini ilan etti. Yeni seçimler sadece birkaç hafta sonraya, 30 Haziran ve 7 Temmuz’a koyulmasaydı, bu kararın teamüllere uygun demokratik bir refleks olduğu düşünülebilirdi.

Ama bu kadar kısa bir süre sonra hem de Olimpiyatların başlamasına günler kala ve yaz tatiline rast gelen seçim tarihleri bunun sadece antidemokratik seçim stratejisi olduğunu gösteriyor. Hem de ülkenin geleceği ile kumar oynayan cinsten. Macron dağılmış gözüken sol cenahın ve muhafazakâr sağ diye adlandırılan partilerin iddiasız durumlarından yararlanarak aşırı sağa karşı set olma adına bir kere daha oyları toplamayı hedefledi. Ama bu sefere işler başka türlü gelişti.

İlk beklenmeyen gelişme muhafazakâr sağdan reality şovları kıskandıracak şekilde geldi. Cumhuriyetçiler Partisi’nin başkanı Eric Ciotti, “Macronizmin etkisizliğine ve solun tehlikesine karşı RN ile ittifak” yapılmasını önerdi. Cumhuriyete tehdit olarak görülen ırkçı sağ ile anlaşma önerisi nedeniyle kendi parti yönetimi tarafından tasfiye edildiği açıklansa da görevinden ayrılmayı reddetti. Dahası partinin genel merkezinin girişini kilitleyerek giriş çıkışları engelledi. Ardından idari mahkemeye başvurup azil kararını kaldırttı. Her halükârda, parti ikinci turda ırkçı UB ile sol Halkçı Cephesi arasında seçim yapma konusunda ikiye ayrılmış durumda.

Diğer taraftan Avrupa seçimlerine bölünmüş giren Fransız solu ülkenin içinde bulunduğu tehlike karşısında Meclis seçimleri için “(Yeni) Halk Cephesi” adı altında birleşmeyi başardı. Bu adın ilk defa 1936’da dünyada ilk ücretli tatilleri getiren sol koalisyon tarafından kullanıldığını da hatırlatalım.

Her ne kadar birleşme resmiyette solun dört partisi, yani “Boyun eğmeyen Fransa”, “Sosyalist Parti”, “Yeşiller” ve “Fransa Komünist Partisi” arasında olsa da sivil toplum ve halk hareketleri sürecin en heyecan yaratan dinamiğini oluşturdular. İşçi ve öğrenci sendikaları, dernekler, aktivistler ya da sadece vatandaşlar pazar akşamından bu yana toplantılar düzenliyor, aşırı sağa karşı mücadelede kararlı olduklarını ve Halk Cephesi’ni talep ettiklerini haykırıyorlar.

Böyle bir ortamda, uzun tartışmalar ve pazarlıklar ardından, 14 Haziran Cuma günü Halk Cephesi’ni oluşturan partiler iktidara gelme durumunda uygulayacakları programlarını açıkladılar. Macron’cu neoliberal siyasetten kopma olarak adlandırılan programda Macron hükümetinin çıkardığı emeklilik yasasının iptali, asgari ücretin artırılması, eğitimin pratikte de gerçekten ücretsiz şekle getirilmesi, kamunun sağlık hizmetlerinin desteklenmesi gibi birçok madde bulunmakta.

İlginç bir şekilde dış politika pazarlıklar sırasında önemli bir yer tuttu. Sadece sola karşı değil, solun kendi içinde de Ukrayna-Rusya Savaşı, Hamas’ın 7 Ekim saldırısının nitelendirilmesi gibi konularda uzun zamandır polemikler sürmekteydi. Hatta sağın da işine gelen bir şekilde, “Boyun eğmeyen Fransa” antisemit olmakla itham ediliyordu.

Sonunda, dikkatlice seçilmiş kelimelerle yazılmış programda Ukrayna’ya tam destek açıklanırken Netanyahu’nun aşırı sağcı hükümetine verilen ve suç teşkil eden destekten vazgeçilmesi ve ivedi ateşkesin desteklenmesi, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı kararlarını desteklenmesi, “Teokratik projesi reddedilen Hamas tarafından terörist katliamlardan bu yana tutulan rehinelerin” ve “Filistinli siyasi tutukluların serbest bırakılması için harekete geçilmesi” gibi dış siyasi hedefler belirtilmişti.

Seçim kampanyasına başlayan Macron, Halkçı Cephe’yi, ırkçı sağ ile aynı duruma indirgemeye çalışıyor. Buna göre artık sol yok, ne olursa olsun hep “aşırı” olan sol var. Bu aslında Erdoğan rejiminin kendisi dışındaki her kesimi gayrimeşru ilan etme, toplumdaki bölünmeleri artırıp bu bölünmelerden yararlanmayı amaçlayan siyasetini andırıyor. Ülkeler arasındaki benzerlikler şaşırtıcı. Ama bu siyasetin seçimlerde Macron’un partisini kurtarması zor gözüküyor. AP seçim sonuçları ve anketler, gelecek seçimlerin ırkçı UB ile sol Halkçı Cephe arasında geçeceğine işaret ediyor.

Aslında, her ne kadar yaptıkları tersini gösterse de ırkçı sağ söylem, sol Halkçı Cephe gibi Macron’un neoliberal siyasetinden kopuşu istiyor. Aşırı sağın yükselmesine neden olarak sık sık artan göç olgusu gösterilse de 1990’dan beri sürdürülen neoliberal siyasetin yarattığı alt ve hatta orta sınıfın fakirleşmesinin rolünü görmek lazım. Buna rağmen merkez sol uzun bir süre sağın oyununu oynayıp güvenlik ve kimlik siyaseti üstünden oy kaybetmemeyi hatta oy kazanmayı denedi. Nihayet Halk Cephesi’nin programında uzun süreden sonra bundan kopulduğu görülüyor.

Halk Cephesi’nin seçimleri kazanması çok kolay olmayacak. Merkez sağın ırkçı sağa yönelmesi hiçbir zaman sürpriz olmadı. Kaldı ki seçimi kazansa bile açıklanan hükümet programının gerçekleşmesini engellemek isteyecek çok kesim olacaktır. Fransa içinde Macron’un yanı sıra ırkçı aşırı sağ ile ona yaklaşmış muhafazakâr sağ ve tabii ki büyük burjuvazi bu konuda ilk akla gelenler. Diğer taraftan AB komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası olası bir Halkçı Cephe hükümetine bolca baskı yapacak hatta yaptırım dahi uygulayabileceklerdir. Ancak Fransa AB ve Avro bölgesinde kilit bir ülke. Kaldi ki Fransa’da sol hükümeti sıkıştırmak için yaratılacak bir borç krizi genel bir mali krize dönüşebilir.

Diğer taraftan Halk Cephesi seçimi kazanamasa da aşırı sağın da çoğunluk olmasını engelleyebilir. Sonuçta hükümete kim gelirse gelsin, Fransa’yı çalkantılı seneler bekliyor. Bu dönem için kâbus senaryoları yazılabilse de umudun yerinin olduğu senaryolar da olası.