Google Play Store
App Store

Hatay’da 6 Şubat depreminin yıkımları arasında iki kardeş, Büyükburç Mahallesindeki evlerinin yakınında ailecek kurdukları çadırdan gözaltına alındı. Aslında 11 Şubat’ta kapılarına gelen jandarma, Sabri Güreşçi’yi marketten hırsızlık yaptığı şüphesiyle gözaltına alacaktı. Önce evin önünde ateş açtılar Sabri’yi alacaklarını söylediler, kardeşi Ahmet “Neden alıyorsunuz” diye itiraz edince onu da alıp Altınözü Karakoluna götürdüler.

∗∗∗

Babaları da peşlerinden gitti: “Nizamiyenin dış kapısında yol kenarında beklerken dört jandarma personelinin battaniyeye sarılı bir şahsı çıkardıklarını ve araca bindirdiklerini gördüm. Battaniyeye sarılı şahsın gördüğüm kadarıyla hareketi ve tepkisi yoktu.”

Battaniyeye sarılı kişiyi hastanede babaya göstermediler, “Suriyeli biri” dediler, baba da karakol kapısına geri döndü: “Ertesi sabah hastaneye geri döndüm, tanıdığım olan morg görevlisine beni morga sokmasını rica ettim. Kabul etti ve vefat eden şahısları gösterdi, orada oğlum Ahmet’i gördüm.”

Diğer oğlu Sabri de karakoldan çıktığında işkence görmüş vaziyetteydi. Aile şikayetçi oldu.

Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı, Ahmet Güreşçi’nin ölümü ve kardeşi Sabri Güreşçi’nin işkenceye maruz kalmasına dair soruşturmasını 20 Şubat’ta tamamladı.

O dönem Altınözü İlçe Jandarma Komutanlığına bağlı Merkez Karakol Komutanlığında görev yapan 13 sanığa, ‘işkence sonucu ölüme neden olma’ ve ‘işkence sonucu vücutta kemik kırılmasına neden olma’ suçlamalarıyla dava açıldı.

∗∗∗

İddianamede iki kardeşin yaşadıklarına dair tanıklıklar, hastane ve adli tıp raporları, zaman çizelgeleri ayrıntılarıyla yer aldı. Sonuç bölümünde, olanlar şöyle özetlendi:

“…tümü jandarma görevlisi olan şüphelilerin fikir ve eylem birliği içerisinde göz altında bulunan müşteki ve maktulü iç çamaşırları kalacak şekilde soyarak müşteki ve maktule sopa, cop ve vücut imkanları ile vurarak,

müşteki ve tanıkların birbirini destekler nitelikteki beyanları ile maktul ve müştekinin makatlarına cop sokmaya çalıştıkları şeklinde iştirak halinde gerçekleştirdikleri cinsel saik içermediği ancak insan onurunu aşağılayıcı nitelikte ve işkence suçunun unsuru olduğu değerlendirilen eylemleri ve devam eden eylemleri ile müşteki ve maktulü ıslatarak vurma eylemlerini tekrar etmek suretiyle fiil üzerinde hakimiyet kurarak,

iştirak halinde gerçekleştirdikleri bütün eylemleri ile müşterek fail olarak maktul Ahmet ve müşteki Sabri’ye karşı işkence suçunun kanuni tanımında belirtilen ‘bir kişiye karşı insan onuru ile bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak şekilde davranışlar’ olarak belirtilen seçimlik hareketleri gerçekleştirmek suretiyle işkence suçunu işledikleri,

müştekinin adli tıp raporunda belirtildiği şekilde vücudunda kemik kırığı meydana gelmesi nedeniyle şüphelilerin işkence sebebiyle müştekinin vücudunda kemik kırılmasına sebep olacak şekilde gerçekleşen netice ile Sabri’ye karşı neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence suçunu işledikleri,

ayrıca şüphelilerin yukarıda belirtildiği şekilde iştirak halinde ve her bir şüphelinin fiil üzerinde hakimiyet kurmak şekilde gerçekleştirdiği eylemleriyle maktul Ahmet’e yönelik işledikleri işkence suçları nedeniyle maktulün adli tıp raporunda belirtildiği şekilde ölümü ile kafasına aldığı darbeler arasında illiyet bağı bulunduğu tespiti ve müşteki beyanlarını doğrular nitelikteki tanık beyanları ile maktule karşı işkence sonucu ölüm meydana gelmesi neticesi ile şüphelilerin iştirak halinde maktule karşı neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence suçlarını işlediklerine dair haklarında atılı suçlardan kamu davası açmayı gerektirir yeterli şüphenin oluştuğu anlaşılmıştır.”

∗∗∗

Olayın en tuhaf tarafı ise, ailenin avukatlığını yapan ÇHD’li Avukat Erdoğan Akdoğdu’nun konuyla ilgili tweet’ine, Jandarma Genel Komutanlığı Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nın talebiyle Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliğince, erişim engelleme kararı verilmesiydi. Akdoğdu engellenen tweet’inde, “Garibanın çocuğunu öldürmek nasıl kolay…” yazmıştı.

Davayı takip edeceğiz, belki de bu kez Erdoğan’ın dediği gibi olmaz…