Yaşadığımız büyük deprem felaketi gazeteciliğin de büyük sınavı oldu. İktidarla adeta emir komuta hiyerarşisi içinde hareket eden medya gerçekleri gizleme konusunda her türlü mahareti gösterse de gerçekler gizlenemedi.

Gazeteciliğin yaşayacağı kanıtlandı
Fotoğraf: DepoPhotos

Seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılacağı kesinleşti. Belirtiler baskının, zorbalığın, hukuksuz uygulamaların yoğunlaşacağını, seçimleri kaybetmesi normal koşullarda kesinleşmiş iktidar blokunun ömrünü uzatmak için elinden gelen her türlü “imkânı” kullanacağını gösteriyor. Baskının özellikle gazetecilere, medyaya yönelmesi de bu kapsamdadır. Ele geçirilmiş, terbiye edilmiş medyanın dışında kalan medya ile iktidarın çatışmasının daha da sertleşeceği, medyanın işinin daha da zorlaşacağı bellidir. Tutuklu gazetecilerin sayısının artması, kapatma kararları, gösterileri izleyen gazetecilere fiziki saldırılar iktidarın seçimlere kadar bağımsız tarafsız medyaya hayatı zehretmekte kararlı olduğunun kanıtı.


Bağımsız ve tarafsız

Bağımsız tarafsız medya dedik; gazetecinin, gazetenin her türden medyanın tarafsızlığı bağımsızlığı konusu bitmek bilmez bir tartışmanın konusu olagelmiştir. Tarifler, tanımlar kendine göre çekiştirmelerin de katkısıyla anlamsızlaştırılmaya çalışılmış, aslında pek yalın, pek basit olan tarafsızlık meselesi sanki hâlâ çözülmemiş bir sorun gibi konuşulur olmuştur. Kimine göre gazetecinin tarafsızlığı gerçekle yalanın ortasında bir yerde durmaktır. Bu kimileri gazetecinin gerçeğin peşinde olmasını bir türlü hazmedemezler. Gazeteci gerçeğin tarafındadır dediğiniz zaman “olmadı ama kim biliyor bakalım gerçeğin ne olduğunu?” diye kelimenin içi boş kullanımıyla “felsefe” yapar, üst perdeden konuşur, sanki gerçek çok sırlı, esrarlı ulaşılmaz bir şeymiş gibi ahkâm kesmeyi pek severler. Oysa gerçek o kadar da kendini gizlemez. Kuşkusuz gazeteci gerçeği araştırmak bulmak, gazeteciğin ünlü ilkesel sorularını tam olarak yanıtlamak, belgelemekle yükümlüdür. Gerçeği bulduğu zaman da onu her türden engeli aşarak halka ulaştırmak zorundadır. Çünkü bulunan gerçek halka aittir, onu duymak bilmek halkın hakkıdır. Biz buna “halkın haber alma hakkı” diyoruz.

Tarafsızlık meselesi adlı adınca anlatılmaz, demagojinin egemenlik alanına hapsedilir, gazeteci de ortaokul sıralarının münazaracısına benzetilirse, gerçeği öğrenmek isteyenler de şaşırabilir, anlatılana kuşkuyla bakabilirler. Bunu önlemek için muhabir haberini yılmadan, üşenmeden olabildiğince eksiksiz oluşturmak zorundadır. Bu konuda yetkinleşmişsek haberimizi de kolayca savunabiliriz.

Kafaları karıştıran, “ortacıların” gerçekle sahtenin ortasında bir yerde durmayı gazetecilik diye tanıtabiliyorlarsa bunun nedeni gerçeklerin peşindeki gazeteciliği “muhalif gazeteci diye bir şey olmaz” demagojisi ile yaygara koparmalarıdır. Erk’in, gücün bulunduğu her yerde, yalnızca siyasi iktidarla siyasi muhalefet arasında değil, her alanda, her konuda varolan iktidar muhalefet çatışmasında gazetecinin tarafı muhalif olarak tanımlanır. Bu da doğaldır; çünkü iktidar yani gücü elinde tutan, yöneten, gerçeğin üstünü örtme olanaklarına daha fazla sahip olan eleştirilmesi gerekendir. Muhalefet de kuşkusuz kendini savunurken gerçeği eğip bükebilir, haklı iken haksız duruma düşebilir ya da kısa erimli hedefler için gerçeği saptırabilir ve “genele bak, ayrıntıya takılma” diyebilir ama gazeteci gerçeğin yanında duracaksa muhalefeti de konjonktür gerekçesiyle eleştirmekten vazgeçmez. Bu nedenle gazeteci ağırlıklı olarak erk sahiplerini, iktidarları, egemenleri eleştirirken “muhalif” sıfatından gocunmamalı, muhalif olmakla gerçeğin ilişkisini adlı adınca anlatabilmelidir. Kimi yazarların önerdiği ve kullandığı “alternatif medya” tanımı da seç beğen hangisi işine geliyorsa türü bir anlamı çağrıştırır.

Gazeteci muhalefet öznesi olduğunda

Gazeteci bağımsız, tarafsız ve eleştireldir ama kaçınılmaz olarak muhalefet öznesi olduğu durumlar da vardır. Gazeteci iktidarın hedefi haline geldiğinde baskı ve zorbalıkla karşılaştığında kendisi de kaçınılmaz olarak muhalefet öznesine dönüşebilir. Bu gibi durumlarda iktidar muhalefet karşılaşmasında gazeteci bir muhalefet öznesi olabilir. Gazeteciler neden baskı ile karşılaşır, neden hapsedilir, tutuklanır, öldürülür, dövülür, tehdit edilir? Genellikle güç sahiplerinin iktidarların hukuksuzluklarını, yolsuzluklarını, siyasi manevralarını halkın aleyhine eylemlerini ortaya çıkardıkları için. Baskıya uğrayan gazeteci bu durumda gerçeği savunmayı sürdürecek ve doğal olarak kendini de savunması gerekecektir.

Örnekleyerek anlatmayı deneyelim. En taze örnekten yola çıkalım. Kadınların 8 Mart uluslararası emekçi kadınlar günü nedeniyle düzenledikleri gösteriler iktidar tarafından yasaklandı. Kadınlar ise anayasal haklarını savundular, sokağa çıktılar, bu pek mantıklı olmayan yasak kararını dinlemediler. Gazeteciler gösterileri izlediler, görüntülediler, haber yaptılar. Gösteriler sırasında gazeteciler de pek çok gösteride olduğu gibi Emniyet güçlerince tartaklandılar gözaltına alındılar. Böylece gösterileri haber yapmak belgelemek isteyen gazeteciler de gösterinin yalnızca izleyen ve kadınların haklı isteklerini haberleştiren gazeteciler olmanın yanı sıra iktidarın hedefi olan muhalifler, muhalif gazeteciler, haberin hem habercisi hem de öznesi oldular. Kadınların mücadelesi ile gazetecilerin mücadelesi iç içe geçti.

Dayatılmış değerler ve gazetecilik

Gazetecilerin savunmaktan vazgeçemeyecekleri, çiğnenmesine izin vermemeleri gereken konular var. Gazeteciler, evrensel insan hakları, fikir ve düşünce örgütlenme özgürlüğü, kadın ve çocuk hakları, savaşa karşı çıkma barışı her koşulda savunma görevi gibi her koşulda savunulması gereken ilkeler konusunda yine muhalif tarafta olmak zorundadırlar.

Sistemin savunucusu iktidarların dayattığı ön kabuller de gazetecileri muhalif olmaya yöneltir. Bu konu gazetecilerin en fazla zorlandığı konular arasındadır. Bunlara dayatılmış değerler, ön kabuller, tabular diyebiliriz. Devlet, dış politika, ulusal çıkarlar, ulusal güvenlik, din, serbest piyasa bunlar arasında en önlerdedir ve gazeteciyi bu konulardan uzak durmaya, otosansüre yöneltir. Gazeteci bu “tehlikeli” konulara değinmek gereksinimi duyduğunda ya da açıkça eleştirme cesareti gösterdiğinde başına neler geleceğini de düşünmek zorunda kalıyorsa dayatılmış “değerler”i yangında ilk kurtarılacaklar arasında saymak, nereye gidiyorsa oraya taşımak zorunda da kalacaktır. Ayrıca dayatılmış değerlerin geniş bir alıcı kitlesinin bulunduğunu toplumsal karşılığının bulunduğunu da hesaba katan gazeteci bu tehlikeli konulardan uzak durmayı yeğler. Ama gerçeğin peşinde olma iddiasındaki gazeteci bu tehlikeli alanlara girmek durumundadır, uzak durmak gazeteciyi eksiltecektir.

***

Yaşadığımız büyük deprem felaketi gazeteciliğin de büyük sınavı oldu. İktidarla adeta emir komuta hiyerarşisi içinde hareket eden medya gerçekleri gizleme konusunda her türlü mahareti gösterse de gerçekler gizlenemedi. Felaketi daha ilk saatlerden itibaren yerinde izleyen ve haberleştiren gazeteciler ise halkın haber alma hakkını layıkıyla yerine getirdiler. Bu büyük felaket doğal olarak haber ile analizin iç içe geçtiği bir gazetecilik türünü de öne çıkardı. Normal koşullarda analiz ile haber birbirinden ayrı işlerdir. Ama kimi zaman hızla gelişen olaylar gazeteciyi haberden, gerçekten kopmamak koşuluyla analize de yöneltir. Bu olayda da öyle oldu. Son 6’lı Masa krizinde gelişmeleri yakından izleyen gazeteciler kimi zaman analiz ile haberin gereksiz yere iç içe geçmesinin sıkıntısını yaşadılar. Yine de bağımsız medyanın hızla akan süreci hakkıyla izlediği halka hızla aktarmayı başardığı, depremin acısını da unutturmamayı başararak görevini yaptığını söylemek, gerçeği söylemek gazetecinin hakkını teslim etmek olacaktır.
Türkiye’de gazetecilik gerçek gazetecilik yaşayacağını kanıtladı…