Gazistan’dan haberler
Afganistan’da Taliban, ‘toplumsal cinsiyet’ ve ‘kadın sosyolojisi’ gibi bazı konularda kadın yazarların yazdığı yapıtların ders kitabı olarak okutulmasını yasaklamış.
Bir ülkede neyin haber değeri taşıdığı ya da taşımadığı, o ülkenin sahip olduğu ve olmadığı değerleri gösteriyor.
Ne yazık ki Afganistan konusunda bunun haber değeri yok artık. Bırakın kadınların eğitim görmesini, sokakta kadınların ayak seslerini bile yasaklayan bir rejimde, bu tür kitapların yasaklanması değil, nasıl olup da bugüne dek yasaklanmadığı haber değeri taşıyabilir ancak...
Buna benzer bir durumla, ‘Türkiye’nin ahlak ve namusunun korunması’ girişimlerinde karşılaşıyoruz: Pop grubu Manifest, kıyafet ve danslarıyla ‘halkın namus ve ahlak anlayışına zarar verdiği için’ yasaklanıyor; Sarinvomit adlı black/death metal grubunun üyeleri, şarkı sözlerindeki din karşıtlığı nedeniyle ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ ettiği için tutuklanıyor; Mabel Matiz’in şarkısı Türk aile yapısına, ahlakına ve namusuna aykırı olduğu için yasaklanmakla kalmıyor, bir de Mabel’i hapse attırmak için uğraşıyorlar. Öte yanda, komşunuz olmasını bile istemeyeceğiniz şehvet düşkünü vaizler salyaları akarak hurileri ve onlarla girilecek cinsel ilişkinin detaylarını anlatıyor ama bunu din adına yaptıkları için kimsenin gıkı çıkmıyor.
Bu tür olayların artık haber değeri taşımayacağı eşiğe çok az kaldı.
Yuh yahu, yuh ki ne yuh!
∗∗∗
Büyük usta Aziz Nesin, tâ 1960’larda bu akıl tutulmasının öyküsünü yazmıştı.* Yeşil Renkli Namus Gazı Operası adlı müthiş hikayede, binlerce yıl önce yaşamış bir uygarlığa dair arkeolojik bulguların incelenmesine tanık oluruz. En önemli bulgu, ‘namus gazı’ denen çok değerli ama bir o kadar da uçucu maddeyle ilgili anlatılardır:
“Yitik uygarlığı bağrında saklayan yeraltında gömülü kentte, adına «Namus» denilen yeşil renkli bir gaz vardı. Çok tatlı yeşil renkte olan bu gaz, bütün öteki gazlardan çok daha uçucuydu. Şişeler içinde saklanır, ışıksız yerlerde korunur ve ancak artı yirmi bir derece ısıda tutulurdu. Yirmi bir dereceden aşağı ısıda Namus gazının rengi açılır ve parlak güneş aydınlığında da bozulurdu. Şişenin tıpası bir saniye açık kalsa Namus gazı hemen uçar, bundan başka da havayla değinir değinmez alev alev parlayarak yanardı. Çok duyarlı bir madde olan Namus’u korumak, anlattığımız bu nedenlerden ötürü çok güçtü.
En değerli madde Namus’tu. Yeryüzünde Namus’tan daha değerli hiç, ama hiçbir şey yoktu. Onun için bütün insanlar Namus’a sahip olmak için çalışır, çabalar, didinirlerdi. Örneğin Namus’un yanında altın, platin, elmas, pırlanta gibi şeyler fışkı ve dışkı kadar değersiz kalırdı.”
∗∗∗
‘Namus gazı’, öykünün bazı pasajlarında paranın -özellikle ‘yeşil’ doların- metaforu da olur. Ama asıl denk düştüğü yer, adıyla sanıyla sağcı iktidarların son 70 yıldır en büyük dayanağı olan ‘Türk aile yapısı’nın ahlak ve namus anlayışıdır:
“Namus gazı, yarım litrelik, bir litrelik, iki litrelik şişelerde, beş litrelik binliklerde ve on beş litrelik damacanalarda, yani norm üzerine beş boy kap içinde standardize edilmişti.
Dediğimiz gibi, çok duyarlı ve korunması pek zor olduğundan, birazcık ışık alıp NamusIarının rengi attığı için üzüntülerinden intihar edenler çok oluyordu. Gazetelerde sık sık «Sahip olduğu iki damacana Namus’unun ışık alarak rengi attığı için bir tüccar intihar etti» gibi haberler çıkmaktaydı. Namus yüzünden cinayetler de oluyordu: «Şişenin tıpasını açık bırakarak Namus’unu uçurduğu için bir adam karısını öldürdü.»
«Tıpasındaki aralıktan şişede sızma sonucu havaya değinerek Namus’u yanan bir genç kız, babasından korkarak, on gün önce ayrıldığı evine bir daha dönmemiştir.»
Gazetelerde şu türlü ilanlar da sık sık görülüyordu: «Sevgili eşim, yirmi bir dereceden yüksek ısıya bıraktığı iki binlik Namus’umuzu bozmuş olduğu için kendisine darılacağım korkusuyla mutlu yuvamızı ve iki yavrumuzu bırakarak gitmiştir. Sevgili eşim! Yavrularım, «Anne, anne!» diye ağlıyorlar. Seni, ben affettim, Tanrı da affetsin! Dön gel mutlu yuvamıza. Elbirliğiyle çalışarak, bozulan Namus’umuzdan daha çoğunu kazanırız.
∗∗∗
Bugün Türkiye’de tüm müzik setlerinin, televizyonların, akıllı telefonların yanında bir şişe namus gazı var sanki; iktidarın ‘gazcılar’ı (GDÜK: Gaz Denetim Üst Kurulu) her saat başı bu şişeleri denetleyerek renklerinde bozulma olup olmadığını, uçup uçmadıklarını kontrol ediyor.
Gazın bir kısmının ‘fısss’ diye kaçıp gittiğini ya da renginin açıldığını düşünürlerse, ceza yağdırıyorlar; böyle giderse, bir süre sonra haber değeri bile kalmayacak cezalar...
* Namus Gazı, Aziz Nesin, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1971 (Üçüncü Basım), s. 66-8.


