Gazze’ye gidecek filo niye bekliyor?
Gazze’ye 5 bin ton yardım taşıyan “özgürlük filosu” 6 aydır Haydarpaşa Limanı’nda tutuluyor. Batı’nın baskısına boyun eğen iktidar, hayati önemdeki yardımları engelliyor.
Sai ENGLERT
Nisan ayından bu yana “Özgürlük Filosu” Haydarpaşa limanında tutuluyor. 3 gemiden oluşan ve dünya çapından Filistin’le dayanışmak için gelen 500 aktivistin bulunduğu filo, Gazze’deki Filistin halkına ulaşması için 5 bin tonluk insani yardım taşıyor. Türkiye hükümeti, İsrail, Avrupa’daki Batılı müttefikleri ve ABD’nin baskısına boyun eğerek, gemilerin yola çıkmasını engelliyor.
Kararın yasal bir temeli yok. Hatta, Türkiye’nin eylemleri, sefer özgürlüğünü garanti altına alan Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin ve de tüm imzacı tarafların sivil toplum varlıklarının barışçıl ve insani misyonlarının haksız yere engellenmesi, suçlanması ve geciktirilmesini yasaklayan Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin doğrudan ihlalini içeriyor. Gazze soykırımının mevcut bağlamı ve Uluslararası Adalet Divanının mükerrer kararını dikkate aldığımızda, Filistin halkının acil ihtiyaç duyduğu insani yardımların ulaştırılmasına çabalayanlara her türden desteğin verilmesi gerekiyor.
İKİYÜZLÜ POLİTİKALAR
Bu da yetmezmiş gibi, Türk yetkililer ayrıca Vicdan Gemisi isimli bir başka geminin de Avrupa limanlarına dayanışma turuna çıkmasını engelledi ve hatta mürettebatı tutuklamakla tehdit etti. Gemi tüm gerekli güvenlik kontrollerinden geçmesine ve ilgili bütün düzenlemelere uygun olmasına rağmen bu süreç de 15 gündür sürüyor.
Eylemciler 4 Eylül’de son çare olarak kendilerini limana zincirleyerek zorla tahliyelerine ve polisin olası tutuklama girişimine engel olmaya çalıştı. O günden beri bir “Özgürlük Nöbeti” başlatarak gemileri polis müdahalesinden korunmaya çalışılıyor ve Türk devletine Gazze’de acil olarak ihtiyaç duyulan insani yardımın gönderilebilmesi için filoya izin vermesi için çağrı yapılıyor. Eylemler, Türkiye’den bir grup avukat tarafından düzenleniyor ve hatta geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ın bir konuşması sırasında eylemciler filonun çıkışına izin verilmesi için slogan attılar.
Her ne kadar hükümet lafta kendini küresel çapta Filistin halkının dostu olarak gösterse de Özgürlük Filosu’nun geçişine izin vermemesi, Filistin konusunda tutturulan resmi dil ile somut eylem arasındaki farkı ortaya çıkarıyor.
SOYKIRIMA ORTAKLAR
Gazze’de Birleşmiş Milletler’in yardım dağıtımına yönelik mevcut yasaklarla İsrail’in Filistinlileri gıda ve tıbbi yardımlardan mahrum bırakma politikaları dikkate alındığında, bu yardımın Gazze’ye ulaştırılması şu an özellikle çok önemli. Gazze’deki durum kelimelerle anlatılamayacak kadar vahim. Temmuz ayında, Lancet’te yayınlanan detaylı bir çalışma, doğrudan askeri saldırılar ve bunun sonucu olarak gelişen kıtlıklar, salgın hastalıklar sebebiyle ölenlerin sayısının 186 bine çıkacağını belirtti.
İsrail’in Filistinlilere saldırıları o günden bu yana azalmadığını düşünürsek, şu an soykırımın öldürdüğü ve öldüreceği toplam insan sayısı muhtemelen 300 bini aştı. Buna rağmen uluslararası insani örgütler Gazze şeridinde çalışma yapamıyor oldukları ve tıbbi teçhizat, gıda ve su miktarının ciddi seviyede düştüğü konusunda kamuoyunu alarma geçirdi. Yaklaşık bir yıldır sürmekte olan soykırımın altyapının yok edilmesi, hasta ve ölülerle uygun bir biçimde ilgilenemeyiş, kaynakların giderek azalması gibi biriken yan etkileri, sorunların ve kayıpların katlanarak büyüyeceğini gösteriyor.
Yardımların Gazze şeridine ulaşamadığı her gün, durum giderek daha kötüleşiyor. Bu sebeple Uluslararası Adalet Divanı İsrail’i suçlu ve sorumlu bulan diğer tüm girişimlerinin yanında iki defa da İsrail’e yardımlara engel olmadan ulaşımına izin vermesini emretti. Özgürlük Filosunun ablukasını kaldırıp sefere çıkmasına izin vermeyerek, Türkiye devleti yalnızca İsrail’in katliamcı soykırım harekatının bir uzantısı haline gelmekle kalmıyor. Ayrıca soykırımı ve İsrail’in Gazze’yi ablukada tutmayı da içeren kanunsuz eylemlerini engellemek gibi bir uluslararası yükümlülüğünü de hiçe sayıyor.
Maalesef, mevcut krizin bu kadar uzaması, Erdoğan ve hükümetinin niyetlerine dair pek şüphe bırakmıyor. İlk olarak Nisan ayında, güya Filistin halkına destek verdikleri ve İsrail’in Gazze’deki soykırımını kınadıklarını söylemelerine rağmen Türk yetkililerin filoya bir yığın bürokratik angarya yükleyerek limanda kalmaya mecbur bırakmalarıyla bu durum çığırından çıktı.
Bunlar olurken, İsrail ve ABD de filonun yetkisi altında sefere çıktığı Gine Bissau devletine gemilerin işaretlerini kaldırarak tüm operasyonun durdurulması için baskı yapıyor. Tam da bu dönemde Alman ve Amerikalı yetkililerin tekrar tekrar Türkiye’yi ziyaret etmeleri de kısmen hükümeti filoların çıkışını engellemeye devam etmesi için baskılama amacı da taşıyor. Bu yasa dışı tavır İsrail’in soykırım harekatını fonlayan ve uluslararası alanda meşrulaştırmaya çalışan batı devletlerinden beklenebilir. Ancak kendilerini Filistin halkının dostu olarak gösteren devletlerin de batının emirlerine boyun eğmesi asıl endişe verici olan. Şimdi destek sözlerinin, dua ve selamların vakti değil. Şimdi kararlı ve acil eylemler zamanı.
FİLOYU ENGELLEMEYİN
Özgürlük Filosu Yönlendirme Komitesi üyesi Beheşti İsmail’in sözleriyle:
“İsrail’in Gazze’deki soykırımında bir yılı doldurmak üzereyken, yalnızca Türk hükümetine değil, dünyadaki tüm siyasi kuruluşların tüm üyelerine sesleniyoruz: Önümüze konulan tüm siyasal engeller yıkılması gereken duvarlardır. Bu duvarları inşa edenler, eylemleri sebebiyle tüm dünya kamuoyunun vicdanı tarafından yargılanacaklardır.”
Türk yetkililerden talep edilen son derece basit. Filo için bir şey yapmaları ya da sorumluluk üstlenmeleri beklenmiyor. Tam aksine. 40 farklı ülkeden yüzlerce eylemci geçen yılın çoğunu inanılmaz bir uluslararası dayanışma ve çabayla sefere çıkmak, ablukayı kırmak ve acil gereken yardımları kuşatma altındaki Gazze halkına ulaştırmak için hazırlandı. Durum yaşanan korkunçluğu ciddiye alan herkesin, tüm devletlerin, tüm kuruluşların bunu durdurabilmek için gereken ne varsa yapmasını gerektiriyor. Bunu yapanların önünde durmamak, Filistin’in müttefiki olduğunu iddia edenlerin gösterebileceği asgari tavır olacaktır.