Geçen 50 yılda Kıbrıs’ta ne oldu?
Murat KANATLI - YKP Genel Sekreteri
Kıbrıs’ta olanı biteni anlamak zordur… Bunun en önemli nedeni resmi tarih ve resmi tarih anlatısının her döneme göre yeniden yazılması; konuları içinden çıkılmaz kılıyor ama konu Kıbrıs olunca ana hatlar maalesef yerinde kalıyor, milli dava!
“Zorla Yerleştirmeden Yerinden Etmeye” kitabının yazarı Sema Erder’den şu alıntı üzerine konuşmaya başlayabiliriz, diyor ki: “Geleneksel iskân kurumunun “şenlendirme”sinin en son uygulaması 1974’de Kıbrıs’a düzenlenen askeri harekat sonrasında yaşanmıştır. (…) konumuz açısından en ilgi çekici olanı Rumlardan boşalan mülklere, tarım topraklarında üretimin sürdürülmesi ve sınır güvenliğinin sağlanması için “güvenli” nüfusun yerleştirilmesi projesidir. (…) Bu uygulamanın Osmanlı’nın savaş sonrası işgal edilen topraklarda yüzyıllardır sürdürmüş olduğu “şenlendirme” uygulamasının benzeri olduğu açıktır.” [Sema Erder (2018) Zorla Yerleştirmeden Yerinden Etmeye, Türkiye’de Değişen İskân Politikaları. İletişim Yayınları]
Rumlardan boşalan mülkler kısmını detaylandıralım: 142 bin Kıbrıslı Rum, ki o günkü nüfusa göre yüzde 30’a tekabül ediyordu, yerlerinden edildi… Adanın tamamında Kıbrıslıtürklerin 1974 öncesi mülkiyeti Kıbrıslı Rumlara göre yüzde 17, Kıbrıslıtürklere göre ise yüzde 26 idi, bu fark özellikle vakıfların mallarının statüsüne dair bir tartışma ve günümüzde halen devam etmektedir. Rakamın son hali 1974’de ne olursa olsun kuzeyde yüzde 37’lik bir bölge Türkler tarafından kontrol edilmiş oldu.
Kıbrıslı Rumlardan kalan milyon dönümlük araziler ile geride bıraktıkları her şey Türk liderliği tarafından imtiyazlı Kıbrıslı Türkler, güneyden gelen Kıbrıslı Türkler, Anadolu’dan gelenler arasında paylaşımı yapılıyordu…
Kıbrıs’ta demografik yapı zorla değiştirilirken bunun Osmanlı’dan kalan fethedilen toprakların şenlendirmesi faaliyeti olduğu görülmezse, Kuzey Suriye’deki benzer nüfus mühendisliğini anlamak zor olur.
Konuyu daha iyi anlamak için 1975’teki nüfus taşımasını yöneten İsmet Kotak’a kulak verelim: “Gece gelirdi gemiler, çünkü Barış Gücü surlar üzerinde nöbet tutuyordu. Dolayısıyla, onlar resim çekmesin diye -o zaman gece görüşü diye bir şey yoktu biliyorsunuz- biz bunları gündüz değil, geceleyin getirirdik. İki feribot aynı anda dayanıyor limana. Biz otobüslerimizi hazırlıyorduk ve yıldırım süratiyle bunları alıyoruz ve bilinmeyen istikamete hareket ediyorlar tabii… Şimdiki Doğu Akdeniz Üniversitesinin Rektörlük binası, eski bir Rum okuluydu, Biz orayı yurda çevirdik. (…) Gelenleri limanda karşılıyoruz, evvela geminin içinde bir “hoş geldin, burayı vatan yapmak sizin göreviniz” şeklindeki konuşmalar ve sonra da muhtarın başkanlığında otobüslere onları bölüyoruz.”
Tüm bu politikalar 50 yıl sonra nereye geldi? 14 Mayıs 2023’te yapılan TC Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçiminde yaklaşık 142 bin seçmen oy kullanabilirdi… Çift vatandaşların da olduğu kuzeydeki toplam seçmen sayısı ise 210 bin…
Tüm bu nüfus politikaları Kıbrıs’ın kuzeyindeki demokrasinin de işlemediğinin net ifadesine dönüştü, Kıbrıslı Türklerin iradesi yok sayılmakta, Ankara artık tüm kritik kararların sonucu etkileyebilmekte… Artık gelinen noktada siyasi partiler bile başkanlarını seçerken “Tayyip ne der” kaygısı ile hareket etmektedir. Ankara durumun uygun gördüğü tüm zor araçlarını bu yeni demografik yapının mobilizasyonu için de kullandığı geçmişte gördük, kendi görüşlerine karşı gelenleri adadan sınırdışı ettirmesini 1980’lerde ve 90’larda yaşadık…
50 yıldır, Kıbrıslı Rumların bıraktığı mallar, mülkler yağmalandı, bazı kesimler bundan çıkar elde etti ama süreç henüz bitmedi, adanın kuzeyi bir beton yığınına dönmekte ancak Kıbrıslı Rumların mülkleri üzerinden rant ve rant kavgası devam etmekte… Şimdi yeni akım, yabancılara mal satışı ile kara para aklama ve gelen paralar ile yabancılar adına Kıbrıslı Rum mallarına dev binalar inşa etme…
Bunun yanında her geçen gün daha fazla Kıbrıs’ın kuzeyi Türkiye’nin arka bahçesi olmakta, her türlü mafyatik iş burada sürmekte… Bu yeni de değil, Özal’lı dönemde offshore bankacılık sonrasında Türkiye’deki kumarhanelerin kapatılıp Kıbrıs’ın kuzeyinde aynı sahiplerle açılması, şimdi ise kara para aklama işlerinin buralara kayması, Türkiye’yi yönetenler için Kıbrıs’ın tek başına milli bir mesele de olmadığını anlamaya yardımcı…
Elbette birçok Türkiyeli sivil askeri yetkilinin de içinde olduğu kültürel mirasların yağmalanması ve yüksek rakamlara yurtdışına satılması, eski eserler kaçakçılığı da konunun başka yönleri… Örneğin Kutlu Adalı’yı konuşurken tam da bu konuyu konuşmamak nasıl olur? İçinde Galip Mendi’nin olduğu işleri konuşmadan, “Kıbrıslı Türk bir aydın gazeteci öldürüldü, üzgünüz” demek, Kıbrıs’ta olan biteni eksik anlatmanın ifadeleri…
Bunun yanında savaşlar, çatışmalar sırasında binlerce insan hâlâ kayıp, savaşın yaraları hâlâ açık…
Darbe, işgal, istiladan 50 yıl sonra faşist Nihal Atsız’ın dediği gibi kaybedilmiş vilâyetin bir kısmını ebedi bir şekilde geri almak için TC Devleti geleneksel tüm mekanizmalarını çalıştırırken, Türkiyeli sosyalistler, demokratlar Kıbrıs’ın geleceğine nasıl bakmak istiyor? Kimin yanında olacaklar? Kıbrıs’taki son 50 yılı TC’nin devletlü politikaları belirledi, Kıbrıs’ın geleceğini ise bu soruların cevapları belirleyecek…