Geçim olmazsa seçim olur, peki sonra ne olur?
Erken seçim tartışmaları yavaş yavaş hararetleniyor. 27 Haziran’da BirGün yazarı L. Doğan Tılıç’a “1,5 yıl sonra erken seçim olur” diyen CHP lideri Özel, 4 gün önce de bu konuyla ilgili konuşarak 2025 yılının kasım ayında sandığın kurulmasını istedi.
Erken seçime gidilmesinin iki yolu olduğunu (Erdoğan’ın istifası ve Meclis’in 360 vekille seçim kararı alması) hatırlatan Özel, “360’ı birlikte getirelim, gelecek senenin kasımında sandığı koyalım. Erdoğan da aday olsun. Bizim Erdoğan’ı yenmemiz lazım” ifadelerini kullandı. Zira Erdoğan, sadece Meclis erken seçim kararı alırsa bir kez daha aday olabiliyor. Resmi sayıma göre üçüncü, matematiğe göre dördüncü kez…
Yeniden Refah Partisi’nden de erken seçim konusunda dikkat çekici bir çıkış geldi. YRP Genel Başkan Yardımcısı Suat Kılıç, hafta için yaptığı açıklamada, “Türkiye'nin erken seçime doğru ilerlediğini görüyoruz” diyerek bir sonraki senenin 23 Kasım gününün erken seçim için uygun bir tarih olacağını söyledi.
Kasım 2025, erken seçim için hiç olmayacak bir tarih değil elbette. Bir kere, Mayıs 2023’te ilk kez milletvekili seçilen siyasetçiler, görevde 2 yıllarını tamamlayacakları için özlük haklarını kazanmış olacaklar. Bu, yaş ve hizmet gerekliliklerini yerine getiren bir milletvekilinin, cumhurbaşkanlarına bağlanan yaşlılık aylığının yaklaşık yarısı kadar emekli aylığı alabileceği anlamına geliyor.
Erken seçimi konuşurken bu realiteyi görmezden gelemeyiz; neticede ülkede vekil olmak için milyonlarca lira gözden çıkarılıyor ve bu paranın geri dönüşünün olması, en azından kendini amorti etmesi gerek! Halkın pasif izleyici konumuna düştüğü koşullarda siyasette neler yaşanabileceğini öngörmek işte bu kadar basittir.
Bu arada, günümüzde milletvekili emekli aylığı 97 bin lira ve Meclis’in neredeyse yarısı hem emekli vekil maaşı hem de normal vekili maaşı alıyor. Yani 97+136= 233 bin lira... Hazır konu maaşlardan açılmışken bunu da hatırlatalım.
Gelelim başka bir hesaba. Özgür Özel’in dediği gibi erken seçim için iki seçenek bulunuyor ve bunlardan biri Meclis’in 360 çoğunlukla seçim kararı alması. Fakat muhalefetin buna gücü yetmiyor. Muhalefet derken, sadece CHP değil, AKP-MHP bloku dışındaki tüm partilerin toplamı da bu sayıya ulaşılamıyor.
Cumhur İttifakı’nın vekil sayısı 316. Meclis’te AKP ve MHP’den olmayan vekillerin toplamı 284 ediyor. Seçim için 76 vekil eksik... Bu sayıya bağımsızlar ve yarın çeşitli pazarlıklar sonucu ne yapacağı belli olmayan partilerin vekilleri de dahil üstelik. Velhasıl, iş Meclis’teki koltukların kudretine kalırsa, Erdoğan istemediği sürece bu ülkede 2028’den önce seçim olma şansı yok.
O halde meselenin erken seçimi beklemek ya da erken seçim için tarih vermekten daha derin olduğunu anlamak gerekiyor. “Nasıl olsa ülke kötü durumda, seçim olursa kazanırız” diye hesap yapmak, muhalefete geçen seçimleri kaybettirdi, gelecek seçimleri de kaybettirir. Saray rejiminin kendiliğinden yenileceğini, toplumun otomatikman muhalefete yöneleceğini beklemek dün olduğu gibi bugün de büyük bir hata.
Anketlerde önde olmak da sanıldığı kadar büyük bir anlam ifade etmiyor. Seçim dışı atmosferle seçim süreci atmosferi birbirine karıştırılmamalı. Seçim atmosferinde iktidarın da müdahaleleriyle başka dinamikler devreye girecek ve bugün hayranlıkla izlenen verilerin birçoğu değişecektir. Ayrıca ne oldu da anketler yeniden bu kadar baş tacı edilir hale geldi anlamak zor. Geçen yıl yapılan genel seçimlerde anketlerin nasıl ters köşe olduğu unutulmuşa benziyor.
Muhalefet açısından esas sınav, ülkenin geçmişten bugüne biriken tarihsel ve yakıcı güncel sorunlarını, ülkeyi yöneten iktidar açısından siyasal bir yüke dönüştürebilmektir. Bu da halkın aktüel tepkisinin hayatın her alanında politikleşmesi ve bu tepkiselliğin başka bir düzen anlatısına ikna edilebilmesiyle mümkün olabilir. Başarının anahtarını başka bir yerde aramaya gerek yok.
Aksi halde iktidar, bir erken seçim bile olsa, korku/baskı ortamının yarattığı konforu ve elindeki devlet aygıtının sınırsız gücünü de kullanarak, kendi varlığından kaynaklanan sorunları çözmeye aday bir role bürünür ve muhalefetin bir dizi hatasıyla birlikte tıpkı 2023’te olduğu gibi kafasını suyun üstünde tutmayı başarabilir. İktidar bir seçimi daha, ülkeyi iyi idare ederek olmasa da süreci iyi idare ederek, kaynakları tabana dağıtarak, kitlelerin psikolojisini, algılarını, kaygılarını, korkularını, beklentilerini ve önceliklerini kendisi açısından doğru yöne odaklayarak kazanabilir.
Yandaş medya organları gece gündüz CHP’li isimler üzerinde tartışma yürüterek muhalefetin ayarlarıyla oynuyor. Çünkü iktidarın amacı, aktörler ve onları destekleyen kitleler arasında bir karşıtlık yaratarak muhalefeti felce sürüklemek. İşin vahim yanı, muhalefet de buna bilerek ya da bilmeyerek çanak tutuyor.
Dünyanın neresinde olursa olsun bir muhalefet hareketi, iktidara fırsat tanıdığı oranda değil, iktidarı bunaltabildiği, onu köşeye sıkıştırdığı oranda hedeflerine ulaşabilir. Böylesi bir kriz sürecinde dahi, hele de yerel seçimlerde ağır bir yenilgi almışken, rejim kendine yeni hareket ve hamle alanları yaratabiliyorsa, burada muhalefetin “Nerede hata yapıyoruz” diye sorması gerekiyor.