Asabi bir siyasi partinin asabi lider kadrosundan biri, birkaç gün önce Cumhurbaşkanı’nın seçilme yeterliliğine sahip olup olmadığı konusundaki tartışmaları hatırlatan bir muhabiri, asabi bir üslupla tersleyerek, "Geçin bunları" yanıtını verdi.

Aynı asabi siyasi partinin asabi lideri de, Ocak ayında parlamento çatısı altında, bu kez "Sinan Ateş cinayeti" konusunda bir soru sormaya kalkıştığında, yine aynı asabi üslupla "İşine bak! Haydi!.." yanıtını almıştı. Başka bir yerde de depremzedelere "indirin bunları" diye atar - gider yapmıştı.

Bunu sık sık yapıyorlar. Yani iktidar sahipleri, kendi güdümlerinde olmayan ve hükmedemedikleri, emir veremedikleri gazeteciler bir soru sormaya çalıştığında, ya da sıradan bir vatandaş "canlarını sıkacak bir talepte ya da çağrıda bulunduğunda, bir eleştiri yönelttiğinde" hemen terslemeye ve "had bildirmeye" yelteniyorlar.

Vatandaş, sanki derdini sıkıntısını ya da eleştirisini gidip (misal) Finlandiya Başbakanı Sanna Marin’e, gazeteci de sorularını (misal) Paraguay Devlet Başkanı Abdo Benitez’e yöneltecekmiş gibi. Demokrasinin böyle bir "yaşam tarzı" oldğundan bîhaberler adeta. Vatandaşın kafasına takılan bir soruyu, onların dert edindiği bir mevzuyu, onlar adına yetkililere sormak ve "onların bilmesi için yanıtlarını almak", medyanın bir görevidir demokrasilerde.

Meselâ, "Geçin bunları" yanıtını alan muhabirin sormaya çalıştığı konu.

Anayasa’nın 101’nci maddesinde açık açık belirtilmesine rağmen, "yüksek öğrenim görmüş olduğunu" hâlâ belgeleyemeyen Recep Tayyip Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanlığına nasıl olabildiğini sorgulamak bir hak değil mi? Meselâ, Anayasa’nın aynı maddesi uyarınca "3’ncü kez seçilemeyeceğini" sormayacak mı kamuoyu? Meselâ, Anayasa’nın 116’ncı maddesine göre "TBMM’nin kendi kendini feshetmemesi durumunda, Cumhurbaşkanı’nın 2’nci dönemini tamamlamış sayıldığı" gerçeğini hatırlatıp durumu gündeme getirmeyecek mi bu millet ve onun adına soru soran gazeteci?

Bunları soran, hukuksuzluğu gözler önüne serip itiraz eden, yolsuzlukları hırsızlıkları ortaya çıkaran, namussuzların pedofil tarikatçıların - cemaatçilerin kâbusu olan, yetim hakkı yiyenlerin ensesinde boza pişiren gazetecinin "yok olmasını" arzulayan bir iktidarla karşı karşıyayız.

RTÜK’ün, gazetecilik, habercilik yapmaya ve özgürce, korkmadan yorum yapan insanlara yer vermeye çalışan TV kanallarına ceza yağdırmasının nedeni de budur zaten. Bu "İşinize bakın... Geçin bunları" anlayışı...

İktidar güdümünde karar verip her gün sayısız gazeteciyi yargılayan "Adaletsiz Adalet Mekanizması"nın, sürekli haber yasaklayan, gazete cezalandıran, gazeteci mahkum eden yargının hedefi de aynı medyadır.

Zannediyorlar ki, bu tavırla halkın haber alma ve özgürce yorum yapan insanları dinleyebilme hakkını boğazlamak için gece gündüz çaba gösterince, bizi susturacaklar. Zannediyolar ki, seçime giden bu süreçte, sadece ve sadece yandaş ve besleme medyanın yazabilmesini ve konuşabilmesini sağlayabilecekler.

Zannediyorlar ki, bu ülkeyi bu yolla 3’ncü hatta 5’nci sınıf bir sözde demokrasiye çevirebilecekler.

Suyun akışını, güneşin doğuşunu, şafağın atışını durdurumayacaklarının farkında bile değiller.

Israrla, işimizi yapacağız.

Israrla, haberin ve yorumun kutsallığını ve bilgi alıp verebilme hakkının değerini savunmaya devam edeceğiz.

Israrla soracağız, sorgulayacağız.

Israrla, demokrasi mücadelesinin en önemli unsurunun gerçekleri halka duyurmak ve bu gerçeklere sahip çıkmak olduğunu asla unutmayacağız.

Ve bunu, bugünkü iktidar devrinde de, yarın başkaları geldiğinde, onların devr-i iktidarında da aynı kararlılıkla yerine getireceğiz.

Çünkü vazifemiz bu.

İYİ Kİ DOĞDUN CAN ATALAY

Bir kardeş, bir arkadaş, bir yoldaş, bir dost...

Ama hepsinden önemlisi bir vekil.

Haklarımızın vekili.

Adaletin, hukukun, Türkiye’nin her karış toprağında nerede bir mağdur varsa, nerede hakkı yenmiş nerede "ayağına basılmış" nerede "vurulmuş, itilmiş, kakılmış" bir insan, bir grup, bir ağaç, bir taş parçası varsa, nerede lokmasına göz dikilmiş bir vatandaş, bir fiske yemiş, bir canı yanmış bir kadın, bir çocuk varsa, onların savunucusu bir hukuk abidesi.

Gezi Direnişi’nin sembol isimlerinden. Yoldaşları Mücella, Çiğdem, Mine, Tayfun, Hakan ve Osman’la birlikte, hepimiz adına başı dimdik tutuklu bulunduğu Silivri’de özgür olacağı günü yiğitçe bekleyen canım kardeşim.

O gür sesinle, bu ülkenin adliye koridorlarında, mahkeme salonlarında, meydanlarında "Yaşasın Hukuk, Yaşasın Adalet, Yaşasın Bağımsızlık ve Demokrasi Kavgamız!" diye yeniden bağırabileceğin, yeniden mağdur anaların, babaların, bebelerin ve hattâ ağaçların, çiçeklerin yanıbaşında hukuk kavgasını sürdüreceğin gün yaklaşıyor.

Selam olsun.

Doğum günün kutlu olsun!