Büyük Deprem Yıkımı, toplumu çok ağır bir biçimde sarstı.

Sarsıntı, sarsılanın ya toparlanarak kendine gelmesine neden olur ya da yıkılıp gitmesi sonucunu verir.

Deprem ile birlikte başlayan, başta sanatçı Haluk Levent ile özdeşleşen AHBAP; Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu-DİSK Başkanı Arzu Çerkesoğlu; diğer sivil toplum kuruluşlarının ve bireylerin olağanüstü “gönüllü” koştuşurması; sonrasında düzenlenen, özellikle İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’in öncülük ettiği “barınma” odaklı yardım toplama çabalarına yoğun katılım, onlara yöneltilen karanlık saldırılara karşın, toplum olarak yıkılıp gitmeyeceğimizi kanıtlıyor.


Bu durumda yapılması gereken bir an önce toparlanıp kendimize gelmemizdir.

Kendimize gelmemizin birbiriyle çok yakından ilişkili iki yönü var; birincisi geçmişi yaşatmak; ikincisi de geleceği yakalamak.

HATAY UYGARLIKLARI YAŞAMALI

Hiç kuşkusuz yıkıma uğrayan her ilin kendine özgü bir yönü var. Ancak, bunların içinde çok özel bir il var: Hatay. Bilen bilir; onun ayrı bir uygarlıklar demeti var.

Hatay, insanlığın gelişmesi sürecinin çok önlemli ve anlamlı özetidir. Özellikle, ilk çağlardan başlayarak tüm dinlerin ve değişik etnik oluşumların birlikte evriminin asırlar boyu “barış içinde” varlığını sürdürebildiği somut varlıktır; bir kültürler yumağıdır.

Hatay, ayrıca, tüm komşu ülkelerle barış içinde yaşamayı ilke edinen Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkeye en son ve çok anlamlı armağandır.

Bu nedenlerle, bu ülkenin iki çok duyarlı insanının, büyük tarihçi İlber Ortaylı ve Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Karakuş Candan’ın, haklı olarak, ısrarla vurguladıkları gibi, Hatay’ı, deprem öncesinin nüfus yapısı ve tarihsel yapıları ile yaşatacak bilimsel, kapsamlı ve özel bir çalışma yapılmalıdır.

İnsanlığın gelişmesi kanıtlıyor ki, geleceğe sağlıklı uzanmanın yolu geçmişi yaşatmaktan geçiyor.

BİLİMİN GÖÇMEN KUŞLARI

Şubat ayı başında Çin’in ABD’nin hava sahasına bir balon gönderdi. Balon, ABD Başkanı Biden’ın “gerekeni yapacağız” açıklamasından sonra düşürüldü. Kalıntılarının kendisine verilmesini isteyen Çin, balonun “hava durumunu” izleme amaçlı olduğunu açıkladı. ABD’nin ise balonun “bilgi toplama amaçlı” olduğunu öne sürdü ve kalıntılarını da Çin’e vermedi.

Balonun asıl önemi elbette bilimsel ve teknolojik nitelikte; çünkü, Çin son yıllarda her alanda gerçekleştirdiği ileri teknoloji ile bu alandaki küresel yarışta en önlerde gidiyor.

Tüm dünyayı, Japonya’ya atom bombası atılması, uzaya Sputnik gönderilmesi ya da insanın Ay’a ayak basması kadar olmasa da çok heyecanlandıran balon olayını önemine uygun bir biçimde algılamak gerekiyor. Geçtiğimiz günlerde New York Times gazetesi, Çin, ABD semalarına “başka neler gönderebilir?” diye soruyor ve bunlardan birinin “göçmen kuşlar” olabileceğini, üstelik görsel bir anlatımla öne sürüyordu.

Bu arada bir anımı paylaşmalıyım. Göçmen kuşların benim için ayrı bir güzelliği vardır. Çocukluğumda, Kaçkar Dağları’nın doğusunda bulunan Balıklı yaylamızda, çobanlıktan fırsat buldukça, çimenlere uzanıp göçmen kuşları izlerdim. Yüzlerce iri yapılı kuşun gökyüzünü kapatırcasına ve hiç yere inmeden yaptığı yolculuğun seyrine doyum olmazdı. Onlarla kurduğum hayallerin, bugün bile hiç unutamadığım, bambaşka bir tadı vardı.

Düşünebiliyor musunuz? ABD’nin gökyüzünü Çin yapımı göçmen kuşlar dolduruyor.

Bugüne gelelim. Bilimsel gelişme yönünden bilinmezliğini koruyan iki balon olaylarından sonra küresel ilişkilerin yepyeni bir düzleme taşınması kaçınılmazdır.

Nitekim, olay üzerine, önce, ABD-Çin ilişkileri sertleşti; sonra, ABD Başkanı Biden, büyük bir gizlilik içinde gerçekleştirilen on saatlik bir tren yolcuğu yaparak Ukrayna’ya gitti ve bu ülkeye “her türlü desteğin verileceğini” açıkladı. Bu seyahatin savaşın tırmanmasına yol açacağı çok açıktır. Türkiye’ye Deprem yardımını bir savaş gemisi ile gönderileceğini açıklayan ve Dışişleri Bakanı’nı gönderen ABD, dünya halklarından yükselen barış isteklerini, geçmişte hep yaptığı gibi, yine göz ardı ediyor.

Özetle, toplum olarak geleceği yakalamak için, Hatay’ı yaşatmak ve “Ay’a gideceğiz” gibi boş sözler söylemek yerine, Çin’den havalanan bilimin göçmen kuşlarını yakından izlemek ve bilimsel gelişme için gereğini yapmak gerekiyor.