28 Mayıs’ta atacağımız adım geleceği kazanmak açısından da yaşamsal önemde. İş sadece 28 Mayıs’ı kazanmak değil yani. Bazen “an” kurtarılıp “şimdi” kazanılır ama “gelecek” kaybedilebilir. 28 Mayıs’ta kazanmak “geleceği” kazanmaya da katkı sunmalı. 

İkinci tur için bu kadar kaygılı ve kaybetme korkusu yaşıyorsak, biraz da bugüne kadar atılan adımların hep “şimdi” için olmasındandır. Bunu bugün uzatmayacağım, Pazar’dan sonra geriye bakarak nerede ne hata yaptık da böyle oldu tartışmalarının yoğunlaşacağı, partilerde “çarşının karışacağı” bir dönem olacak.  

Ancak şunu söyleyeyim; bu seçim sürecinde demokrasinin “d”sinin olduğu yerlerde akla bile gelmeyecek şeyler olabiliyorsa, bu, dün “şimdi”yi kazanmak adına itiraz edilmeyenler nedeniyledir. Dün “anayasaya aykırı ama…” denilerek, o günü kazanma umuduyla eyvallah edilen şeyler nedeniyledir.  

Neyse… Bari 28 Mayıs için atılan adımlarla “gelecek” risk edilmesin! 

Geçen gün Ümit Alan, bu “şimdicilik” ve “gelecekçilik” konusunda, Türkiye’ye getirebilmek için epey uğraşıp başaramadığım Douglas Rushkoff’a referansla mutlaka okumanızı önereceğim bir yazı yazdı.   

Ümit’in; “Bence seçimden sonra oluşan büyük hayal kırıklığının arkasında da bu ‘hemen şimdicilik’ yatıyor. Seçim sosyal medyanın muhalefet yankı odasında birinci turda bitmiş ya da bitmesi gereken bir şeydi. Tüm analizler o yöndeydi. İkinci tura kalınca bir yanda ‘ben demiştim abi’ciler öte yanda ‘hile var, sonuçlar böyle olamaz’cılar türedi”, saptaması yalnıza “doğru” değil aynı zamanda 28 Mayıs için “uyarıcı”! 

Biz, hep birlikte geleceği kurmanın ve büyük bir hikâye yaratmanın peşindeyiz. Bunun için, “en önemli”nin 28 Mayıs’ta kazanmak olduğunun bilincindeyiz ve bir dizi “önemli”yi 28 Mayıs’ı kazanmanın arkasına koyuyoruz. Ancak, geleceği feda etmek pahasına değil! 

Bu kutuplaşmış ve birbirine düşman gibi bakan insanları yeniden bir “toplum” yapabilmek için Kılıçdaroğlu’nun yaptığı kalp ve sevgi dili önemliydi. Doğruydu. “Şimdi”yi kazanacağım diye tam tersi bir dile sarılmak “gelecek” için tehlikeli. Bize lazım olan o kalbi ve dili terk etmek değil, tersine “militan bir kalp” ve “militan bir sevgi dili”. 

Geleceği kazanmak sabır, örgütlenme ve “şimdi”nin problemleri üzerine örgütlü olarak gitmeyi gerektiriyor. 

Hem İçişleri Bakanı hem de milletvekili olarak kampanya yürüten Soylu’nun “Oy ve Ötesi”ni sandık başlarından uzaklaştırma çabası tam da “örgütlü” olmanın neleri başardığını gördüğü içindir. Seçimlerin ardından “sandık hikâyeleri” yazıldığında, sandıkları korumak için birkaç yıldır örgütlenip uzmanlaşanların sandık başlarında nasıl başarılı oldukları, onların oldukları yerlerde AKP temsilcilerinin “yalnız” ve “azınlık” gibi hissettiklerini de göreceğiz. 

Oğan’a hoş görünmek için dili değiştirip “kalp”den vaz geçmek, “şimdi”yi kazandırmayacağı gibi “geleceği” de kaybettirir! Kendisine verilen yüzde 5.17 oyun bindelik kısmını bile gittiği yere götüremeyecek, desteğiyle ancak psikolojik etkisi olacak Oğan için “milliyetçilik” yapmak, büyük muhalif yurtsever kitleyi sarsar!  

Şimdi”yi muhafazakârlarla kazanmak için yeterince güçlü laiklik, liberalleri ürkütmemek için kamuculuk ve bağımsızlık dememek “gelecek” için risk. 

Ancak, şu 5 günde yapılacaklar da belli:  

28 Mayıs’ta sandıkları korumak ve sandığa gitmemişleri de götürmek için maksimum çabayı göstermek! 

Kendi kanallarından başkasını izlemeyenlere ulaşmak için her kapıyı çalmak, özellikle iktidar yanlısı her seçmenle birebir görüşmek! 

Sadece iktidarı dinleyen kitleye mutlaka ulaşacak kanallar yaratarak yalanları deşifre etmek ve gelmeyecek olsa da, Erdoğan’ı yüz yüze tartışmaya zorlamak! 

Bütün muhalefet liderlerinin, hatta olası kabinenin birlikte görünerek güven vermesi! 

Ve “şimdi”nin gözlerimizi kör etmesine izin vermeyip, “şimdi” ile birlikte “gelecek” için de mücadele ederek, mutlaka kazanacağımıza inanmak… 

Ben de Ümit Alan’ın son cümlesiyle bitireyim: “Sonuç ne olursa olsun, büyük hikâyelerden yanaysak, başladığımız işi yarım bırakamayız.