Google Play Store
App Store

Geçtiğimiz günlerde Mersin'de iki toplantı yapıldı. Biri, Mersin Eğitim Sen Şu-besi'nin düzenlediği ve Türkiye'nin yüzkarası olan "hak gaspları" ile ilgili panel. Diğeri ise, Doğan Yayın Holding'in, iki yıldır çeşitli kentlerde yaptığı "Anadolu'daki Avrupa toplantısı".

Mersin Eğitim Sen Başkanı Unsal YILDIZ açış konuşmasında, demokrasi, özgürlükler ve haklar konularında "sabıkalı" bir durumda bulunan Türkiye'deki yönetim anlayışını, "veciz" bir şekilde dile getirdi.

Panelde söz alan konuşmacılar, halk arasından gelen önemli kanaat önderleri idi.

KESK Genel Sekreteri Abdullah TAŞ-DEMİR'in, Şemdinli sürecinde devletin uygulamalarını eleştiren ve bugünden yarına, demokratikleşmenin önündeki engelleri sıralayan güzel konuşması, sivil toplum örgütlerinin, hak ve özgürlüklere sahip olmada önemli bir güç olduğunu anımsattı.

Sezai TEMELLİ'nin sınıf bilinci, emeğin gaspı, yoksulluk, yolsuzluk, siyasi bilinçlenme ve siyaset önderliği konularında yaptığı bilimsel konuşma, dinleyenlere yeni bakış açıları getirdi.

TAYAD temsilcisi Gülbeyaz KARAER, Türkiye'de bulunan yaklaşık 500 hapishanede yaşayan 70 bini aşkın hükümlü ya da tutuklunun içinde bulunduğu zor koşulları dile getirirken, bu "vahşeti" yaratan insanlara "lanet" okumada ne denli haklı olduğumuzu, bir kez daha anladım.

Reva görülen "insanlık dışı" koşulları kabul etmeyenlerin "onurlu" mücadelesinden örnekler verirken, salon "tek yürek"ol-muştu. KARAER, Ftipi cezaevlerinin kaldırılması için halen "ölüm orucunda" olanları anlattı. Bu bilginin, hiçbir gazetede yayımlanmadığına da dikkat çekti.

Panelde ben de konuşmacıydım. Demokratik cumhuriyete ulaşabilme, hak ve özgürlüklere kavuşabilmek için "bilgiyi" kullanmanın yanı sıra, Türkiye'nin kurum ve kuruluşların demokratik hukuk temeline oturması gerektiğini anlattım. Bunun yolunun "Susurluk düzenini" değiştirme olduğunu, rejimin korunması için çağın gerektirdiği "devrimlerin" ivedilikle yapılmasından bahsettim.

Demokratik bir ülkede yaşamakta, hak ve özgürlüklerine kavuşmakta kararlı olan emekçiler, salonu doldurmuşlardı. Hepsi son derece coşkuluydu. Türkiye ve kendi gelecekleri ile ilgili umutlarını sürdürdükleri, bilinçli yorumlarından ve akılcı sorularından anlaşılıyordu!

Hepsi iyi yaşamak için yönetime katılmak istiyor, ülkesinin sorunları ve kentinin sıkıntılarına "çarpıcı çözümler" sunuyorlardı!

***

İkinci toplantıya davet edilmediğim için, içeride neler konuşulduğunu bilmiyorum. Ama gazetelerden okuduğum kadarıyla, orta boy sermaye ile çoğunluğu hizmet sektöründe bulunan girişimciler, Mersin'in geleceği ile ilgili görüşlerini açıklamışlar.

Mersin'in bir dünya kenti olabilmesi için elinde ciddi potansiyel var. Mersin, bir tarım kentinden, sanayi, hizmet kültür ve turizm kentine doğru hızla gidebilir.

Organize sanayi bölgelerinde ürettikleri; limanı, Adana Havaalanı'na yakınlığı, demir ve karayolu bağlantıları ile dünyanın her köşesine ulaşabilir.

Hizmet sektöründeki gelişmişlik, sahip olduğu altyapı, deneyim ve yetkinlik gibi, mal ve hizmet için aranan tüm koşullar, Mersin'i öne çıkarabilir.

Sanata düşkünlüğü, doğal ve kültürel yerlerin fazlalığı, yat limanı(marina), Mersin Üniversitesi, Kültür ve Sanat Merkezi ile "bilim ve kültür" turizminin en önemli kentlerinden biri olabilir.

Mersin bankalarında bekleyen büyük bir sermaye birikimi var.

Irak ve Orta Asya'nın geçiş kapısı olması, geleceğini çok cazip hale getiriyor..

Ama, Mersin'de "kayıt dışı ekonomi" çok yoğun. Başta "petrol olmak" üzere kaçakçılığın merkezi haline getirildi. Göç var. İşsiz sayısı hayli fazla. Nüfusun yüzde 3o'u emekli, yüzde 30 ise üretim yaşı dışında.

Mersin'in 19 mahallesi korkunç bir sefalet yaşıyor. İnsanlar ve mahalleler arasında ekonomik, sosyal ve kültürel uçurumlar var.

Son 10 yılda Mersin eskidi ve değer kaybetti. Çünkü, yapılanlar bozuldu. Yeni gelenler, kendileri ve yandaşları için düşündü.

Yani, Mersin "hoyratça" kullanılmakta!..

Mersin'i temsil ettiğim dönemde, "Mersin markasının" oluşması için; organize sanayi bölgelerinei, üniversitesine kültür merkezine, yat limanına ve sayamadığım birçok hizmete imza atmıştım. Çünkü o gün, "emekçi halk inisiyatifi" siyasi temsilcilerini denetliyor, kentine ve kendisine sahip çıkıyor, sivil ve siyasi örgütlerin başı çektiği ciddi ve planlı çalışmalar yapılıyordu!..

Maalesef şimdi, "etnik ve mezhepsel ayrımcılık" yapılarak Mersin'in rantı paylaşılmak isteniyor!.. Tüm siyaset ve hizmet, "sahil parkı yapımına" indirgendi!..

Mersinli gelecek planları ile değil de, gördüğü yeşillikle kandırılıyor!..

Oysa, Mersin çok ciddi "sosyal patlama" ile karşı karşıya!..

Toplantıda bunlar konuşuldu mu?!. Bilmiyorum. Konuşulacağını da düşünmüyorum!.. Konuşulsa bile, öncekiler gibi orada kalmıştır.

•••

Ama Eğitim Sen panelinde bunlar konuşuldu. Bir kentin barış içinde refaha ulaşabilmesi için, önce siyasal, sosyal ve kültürel rahatlığa ulaşması ve "ekonomik kalkınmayı beraberinde geliştirmesi" gerektiği vurgulandı.

Ve çözüm önerileri de dile getirildi. Ne var ki, "panel" gazetelerde haber olmadı. DYH "toplantısı" ise, manşetlere taşındı!..

Bilinmeli ki, çalışan halk, daha çok kentlerini düşünür!.. Çünkü, onların yaşayacakları başka yerleri yok!..