Gelecek bizim
1936’da dünyanın en politize Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yapan Berlin Olimpiyat Stadyumu’nda çeyrek final maçı… Bir tarafta Türkiye, diğer yanda Hollanda. Nefesler tutulmuş ilk düdük bekleniyor; dakikalar geçmek bilmiyor.
Vincenzo Montella’nın Portakallar karşısında ilk 11’i merak konusuydu. Avusturya’ya iki gol atan Merih Demiral’a yaptığı Bozkurt işareti yüzünden çıkan iki maçlık ceza, İtalyan hocanın işini zorlaştırmışa benziyor. Benzer durumlarda ne yapıldığı bir tarafa, bu hareket bazılarımızın zoruna giderken, kimilerini mest etmiş gibi gözüküyor. “Şnitzelciler” mücadelesinde üçlü savunmanın olmazsa olmazıydı Merih. Onun yokluğunda Samet’in varlığı acaba dedirtiyor. Hollanda’da doğan, o dili konuşan Ferdi’nin performansı merak ediledursun, sol bek sahne aldığı her dakikada değerini katlıyor. Montella’nın sahaya sürdüğü kadroda cezalı Orkun’un yerine Salih şans bulmuş. Rakibin yetenekli ayakları düşünülünce, kaleden en uçtakine takımın kompakt oyunu bir mecburiyet gibi duruyor. Yarı final için yine bu yetmeyebilir gibi gözüküyor. Turgay Şeren’in “Berlin Panteri” unvanını aldığı yerde, Mert’in üç direk arasında yine döktürmesi gerekiyor.
Turnuvaya kürekleri aheste çekerek giren Hollanda, son 16 turunda Romanya’yı paraladı. Teknik direktör Ronald Koeman’ın oyuncu tercihleri yer yere tartışıladursun, bir zamanların unutulmaz frikik ustası kâğıt üstünde bize çok ters gelebilecek Weghorst, Frimpong ve Malen’i kulübede başlatıyor. Skora göre bu futbolcuların çimlere ayak basmasına kesin gözüyle bakılıyor. Euro 2024’ün yıldızlarından Gakpo’ya özellikle dikkat etmek gerekiyor.
Depay’ın minare gibi diktiği şutla demir aldı karşılaşma. Ay-yıldızlılar yine üçlü oynuyordu. Defansın göbeğindeki Samet, kritik roldeydi. İlk çeyrekten sonra oyunu dengeleyen Montella’nın talebeleri, her fırsatta Barış Alper’i arıyordu. 35’te yine bir turan topla öndeydik. Arda’nın sağ ayağıyla ortasına kafasını yapıştıran Samet’ti! Golden sonra Hollanda yüklense de pozisyon vermiyorduk. Soyunma odasına istediği sonuçla giden ülkenin önünde yarı final için 45 dakika vardı. İkinci devre sanki kartlardan gollere her şeye gebeydi…
46’da Bergwijn’ın yerine Weghorst oyundaydı. 56’da Arda’nın kullandığı frikik direkten auta çıkmıştı. Genç maestronun topa soluyla verdiği falso muazzamdı. Barış Alper’in van Dijk’a karşı performans muazzamdı. 70’te Weghorst’a Mert hayır diyor, hemen akabindeki kornerde Depay’ın ortasına kafayı vuran de Vrij skoru eşitliyordu. Oyun müdahale derken diye bağırırken, 76’da geriye düşüyorduk. Savunmadan çıkaramadığımız topta sağdan Dumfries’ın yerden gönderdiği topu Gakpo tamamlamıştı.
Rakibin sert müdahalesiyle sakatlanan Samet’in acısı yüzünden okunuyordu. İlk yarıda da Simons’un Mert’in ayağına bastığı pozisyonda baba şefkati gösteren hakem Clement Turpin, belli ki bu topraklarda değişiklik yapmakta geciken Montella kadar konuşulacaktı.
85’te üst üste iki pozisyona giren Türkiye şanssızdı. Önce Zeki, ardından Kerem’in şutlarına müdahale eden Hollandalı oyunculardı. 89’da gelişen ani akında Depay’ın sert şutunu çıkaran Mert, tura tutunuyordu. Uzatmalarda Abdülkerim’in muhteşem ortasına Semih yakın mesafeden vuruyor; Verbruggen iyi çıkarıyordu. Kalan dakikalarda başka gol olmuyor, Hollanda yarı finale gidiyordu…
Çok yazık oldu. Hakemin ilk yarıdaki kararları, Montella’nın bir türlü yapamadığı değişiklikler derken ay-yıldızlıların macerası çeyrek finalde noktalandı. Arda polemiği, Merih’in Bozkurt işareti bu turnuvanın unutulmazları arasında sayılacak. Kaostan beslenen genç oyunculardan kurulu millî takımın birkaç dokunuşla geleceği aydınlık gözüküyor. Tabii o günlerde başta bu İtalyan hoca mı olur, kestirmek güç… Hollanda’ya gelince, ilk yarı çok zorlandılarsa da ikinci 45 dakikada dizginleri eline aldılar. İngiltere karşısında da şansları eşit duruyor.
Son söz “Bizim Çocuklar”a dair olmalı, yıllar sonra bize böyle bir heyecan yaşattıkları için alkışlamalı!