Erzurum’da olanlardan bahsetmek istemiyorum. Zira ben bir ömür boyu orada olanı anlattım, anlatıyorum. Bu köşede bile zaman zaman tekrara düşmek pahasına anlatıyorum. Madımak’ta önceden hazırlanan taşları atanlara müdahale etmeyen asker, polis; onları 8 saat boyunca olanaklandıran, otel ateşe verildiğinde müdahale etmeyen, sorumluları/katilleri koruyup milletvekili bakan yapan, insanlık suçuna zaman aşımı kararı veren, 30 yıl sonra benzini dökeni “tez salına” diyerek serbest bırakan aynıdır. Yaşanan uzun soluklu ideolojik ve planlı bir kötü öykünün devamıdır. Ne Madımak’tan öncesi ne Erzurum tesadüf değildir. Sonrası da tesadüf olmayacaktır. Birbirini tamamlayan planlı bir cihad öyküsüdür bu. Muhalefetten iktidara, iktidardan tek adam rejimine geçişin özetidir. Pazar günü atacağımız oyla neyi değiştirmemiz gerektiğinin en açık ve aşikâr resmidir. Dileğim; unutmayıp yüzleşenlerin yaratacağı değişim sayesinde yeni nesil yaşayarak öğrenenlerden değil bilinçle kavrayanlardan oluşsun. 

Yeniden yazmayacağım o yüzden ama sizlere ilk turda bitirmenin önemini vesilesiyle hatırlatmak için bu girişe ihtiyaç duydum. 14 Mayıs’tan sonra ne olacak? Ne olmalı? Geçmişte ortak hükümetlerin düştüğü tuzaklara düşmemek önemli. Ortak mutabakat metnine imza atanların eşit / adil bir düzen kurma yolunda vaatlerine sahip çıkması ve seçim sorasında da uyumu sürdürmesi şart. Hükümetleri değil devleti güçlendirecek bir demokrasi için Cumhuriyet rejiminin ilk yüzyılda tamamlamaya yetişemedikleri ve yolda kaybettikleriyle yeniden inşası için bizlere de görev düşüyor.  

Bu güne kadar nefret politikalarıyla birbirine düşmanlaştırılan toplum kesimlerini temsil eden birbirine çok (!) uzak ideolojilerine rağmen ortaklaşan partilerin ittifakı en çok özlediğimiz birlikte ve birbirine saygıyla yaşama kültürü, paylaşma, dayanışma gibi unsurları hatırlattı. Bu seçimin kazananı barış ve huzur ve umut olacak. Halkın canına tak dedirten yoksulluktan çıkmak için gerekli ekonomik iyileşmeye, hak ve özgürlüklerin yeniden kazanımına duyulan ihtiyaç elbette oy tercihini belirleyecek ama ben en çok zengini ve fakiri, inananı ve inançsızı, milliyetçi ve idealistiyle bu ortaklaşmanın itici güç olarak benimsendiğine inanıyorum. Bu birlikteliği Cumhuriyet kurulduğunda sağlayan uğruna birlikte mücadele edilen özgürlük ve vatandaşlık duygusuydu. Vatan ancak vatandaşlarıyla vardır. O vatanı paylaşanlar ayrıştığında birbirine düşmanlaştığında vatandaşlık yara alır. İşte şimdi vatan kelimesini içi boş yerli ve milli bir propaganda söylemi olmaktan çıkarıp hakkını vereceğimiz bir ülke için atacağız oylarımızı. Sonrası katılımcı, halkçı, şeffaf bir rejimin takipçisi olacağız. Güçsüzün, ezilenin, azınlıkta olanın hakkı için yeniden inşa sürecine katkı koyacağız.

Onların nefretle ateşe verip yok ettiği aydınlığı biz şiir ödülüyle yaşatıyor ve Metin Altıok’un şiirlerini, düşüncesini dost ve genç şairlerin şiirleriyle buluşturarak gelecek kuşağa taşıyoruz. 2022 Metin Altıok Şiir Ödülümüzün sahibi Uyurken de Görebiliyorsun Geceyi kitabıyla Selahattin Yolgiden oldu. Şiir yaşıyor. Sanat yaşıyor ve yaşayacak. Yürekten kutluyorum.

Kurtuluşun ve Cumhuriyetin kurucusu Atatürk ilerleme için bilim kadar kültürel birikime, bu birikimin başat taşıyıcısı sanata önem veriyordu. Sağ iktidarların ve özellikle de geçtiğimiz 20 yıllık gerici iktidarın bu alana düşmanlığı, baskısının ardında bilginin aydınlığı, bilgiyle ve bilinçle gelen kavrayışı, sorgulamayı önleme ihtiyacı vardı. Bilgiyle birlikte duyguları etkileyen sanat susmalıydı.

Ben tek çocuktum. Madımak’ın ateşinden doğan bir kardeşim oldu. Eren Aysan. Babalarımızın, ailelerimizin devrimci ve toplumcu duruşu yaşadığımız büyük acının üstesinden gelmemiz için akılcı birikimi sunuyordu bize ama kardeşliğimiz, dayanışmamız duygusal gücümüze olanak verdi. Adalet yolunda kendimiz için değil ülkemiz için mücadele etmeyi önemsedik, sorunun mağduru olmayı reddettik. Bu ülkenin aydınlığı uğruna canını verenlerin mücadelesini giyindik. Geçmişiyle bugünüyle hedef alınan kültürel birikimdeki hızlı yok oluşu belki en çok duyumsayanlardanız. Birkaç yıl önceydi kültür dünyasının insanlarının değişim için ihtiyacı çözümleriyle birlikte dile getirdiği bir birlikteliğe, bu birliktelikten doğacak bir yol göstericiliğe ihtiyaç duyarak Eren Aysan’la ilk adım attığımızda. İstanbul’da, Ankara’da girişimlerimiz yarım kaldı. Bizim benzer ihtiyaçlarla ortak seslenişlerimiz, projelerimiz geçmişte de oldu. Sivas katliamı zaman aşımıyla karşı karşıya kaldığında ülkemizin şairlerine sığındık ve bir ortak bildiri yayınladık. Kırşehir’de Gül Kitabevi yakıldığında ardından peş peşe linç girişimleri yaşandığında “öfkeyi nefrete teslim etme” çağrısını yayınladık. Sanat buluşmaları düzenledik. Birlikte kitaplar hazırladık, yayınladık. Kültürsüzleştirme politikalarına karşı duruş için adım atmayı da çok önemsedik. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına yol alırken ve bu denli önemli bir seçimin arifesinde “İkinci Yüzyıla Girerken Kültür ve Sanatın Geleceği” buluşması fikrini Tunç Soyer’e açtığımda hemen ve önem atfederek yol açıcı oldu.

Geçtiğimiz hafta sonu İzmir’de çok ses, çok renk, çok nefes bilincini yönetim anlayışına taşıyan Tunç Soyer’in ev sahipliğinde ikinci yüzyılda ülkemizin önünü açacak bir kavrayışı 50 sanatçı, siyasetçi ve sektör insanıyla 6 ve 7 Mayıs günlerinde Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde gerçekleştirdik. Sanatın görevi doğrudan doğruya toplumsal, sosyolojik ya da siyasal değişimler yaratmak değildir elbette. Ancak sanat bu değişimlerin ivmesidir. Çünkü sanat hayal gücüdür. Üretkendir, aktarıcıdır, birikimdir. Harekete geçirendir. Daha iyiye ihtiyaç yaratandır. Kötüyü ve iyiyi, gerçeği ve hayali kavramaya, başka gözle görmeye vesiledir. Yorumlayandır. Gelişimin önünü açan, ilham ve cesaret verendir. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken ülkemizin yaralarını sarmak için en ez ekonomik kalkınmaya, hukuksal düzene, hak ve özgürlüklerin geri kazanımına duyulan ihtiyaç kadar önemli bir ihtiyaç da iyileştirici, birleştirici ve ilham verici olan kültürel birikim ve sanata olan ihtiyaçtır. Hayalimizdeki geleceği kurmak için bu kavrayış ve birikim mayamız olmalıdır. Aydınlanma devrimlerinin ışığında ülkemizin iyileşme ve yeniden inşa sürecine hazırız.

Sempozyumda öne çıkan en önemli başlık kültürsüzleştirme politikalarının parçası olarak geçmişte Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak birleştirilen bakanlıkların ayrılması ve Kültür Bakanlığı’nın kaynaklarının evrensel ölçütlerde artırılmasıydı. Bu tüm diğer önemli başlıkların hayata geçirilmesi için önemli ve temel bir başlangıç olacaktır.

15 Mayıs’ta başlayacak ve ülkemizi her alanda ileriye taşıyacak kavrayış için siyasetçilerin kültür ve sanat birikimi, tutumu önemli belirleyici olacak. Bu anlamda yerelde örnek çalışmalarıyla aydınlanma, çağdaşlaşma yolculuğunda İzmir’den Türkiye’ye uzanan sahiplenişiyle Tunç Soyer’e teşekkür borçluyuz. 13. Cumhurbaşkanımız Kemal Kılıçdaroğlu olacak. Sanata ve sanat insanlarına verdiği önemi her fırsatta hissettiren bir lider. Adalet yürüyüşünde sanatçıların yanında yürüyüşü ve desteği, Adalet Kurultayı’nda sanatın ele alınışı ve söylemleriyle her zaman bu alanda duruşu net. Ancak kültür ve sanat politikalarının ortak mutabakat metninde yeterince ve hak ettiği önemde yer almadığını söylemeliyiz. Bu toplantının çıktısının yeniden inşa sürecinin karar vericileri için bir kaynak ve kaldıraç olmasını umuyor ve bunun için katkı sunmayı da sorumluluk sayıyorum.

Sanat yazarı ve küratör İbrahim Karaoğlu seslenişinde “sanat umudun en yüksek biçimidir” derken umudun da taşıyıcılığını önemsiyordu. Selahattin Yolgiden de “Sadece kendi payını alıyorsun hayattan. İstediğin kadar saklan” dizeleriyle bitiriyor kitabını. “Uyurken de görebiliyorsun geceyi.”

Öyleyse geceyi gördük artık gündüzü yaşayalım diyelim ve Pazar günü umut, inanç ve kararlılıkla ilk turda bitirelim.