Google Play Store
App Store
Gelecek umudumuz çocuklarımızın cesareti

Necati Kalafat - İzmir Veli-Der Başkanı

İzmir'de proje okullarında çalışmakta olan öğretmenlerin dönem ortasında yangından mal kaçırır gibi görev yerlerinde değişikliği düzenleyen atama kararnamesi bir süredir gündemimizi işgal etmiş durumda.

İzmir'in isimleri ve tarihleri en bilindik olan sembol liselerinde gerçekleştirilen ve sürgün olarak tanımladığımız yer değiştirmeler bir de usulen değerlendirildiğinde büyük bir yanlışı barındırmaktadır.

Öğrenciler akademik hayatlarının en önemli ve en zor süreçlerini yaşarken gündemlerinin çok sevdikleri öğretmenlerinin okullarından ayrılması pedagojik açıdan büyük bir problemdir.

Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerinin ısrarla atamaların usule uygun ve verili proje okulları yönetmeliğine dayandırılarak yapıldığını söylemesine rağmen biz öğrenci velileri ülkemizde ve eğitim sistemimizde bugüne kadar yaşanılan uygulamaların ışığında ciddi bir güvensizlik yaşamaktayız.

Bir taraftan kamusal eğitimin en temel anayasal hakkımız olan her öğrencinin eşit, adil ve bilimsel bir eğitim alma hakkının sistemli bir şekilde yok edilmeye çalışıldığını gözlemlerken diğer taraftan eğitimin ilerici ve laik taraflarının yok edilerek yerine gerici biat kültürünün ve ortaçağ karanlığının eğitim sisteminin dayatıldığını görmekteyiz.

Bu gözlemlerimiz ışığında proje okullarındaki aydınlık düşünceden yana, demokrat öğretmenlerimizin görev yeri değişikliklerini basit bir atama olarak görme şansımız kalmamaktadır.

BİATÇI NESLE ENGEL

Öğretmenlik Meslek Kanunu, Maarif Yüzyılı Modeli, ÇEDES vb uygulama ve kanunlarla yapılmaya çalışılan şey, bir taraftan kamusal eğitimin niteliksizleştirilmesi ve özel sektörün eğitim alanına çapa atmasının yollarının aranması, diğer taraftan da geleceksiz bırakılan 20 milyonu aşkın öğrencimizin eğitim sistemine olan inançlarının yok edilmesi, tüm gücü elinde toplamaya çalışan iktidara biat eden, sorgulamayan gençler yetiştirmeye çalışmaktır.

Bu sürecin önündeki en büyük engel olarak da bilimsel eğitimden yana, kamucu, laik öğretmenleri görmektedirler.

Öğretmen kariyer basamakları uygulamaları ile öğretmenleri birbirine düşürmeye çalışıp öğretmen akademileri ile ve Maarif Yüzyılı Modeli ve kendi zihniyetlerine uygun öğretmenlerle kısa-orta-uzun vadeli planlarını hayata geçirmeye çalışmaktadırlar.

Proje okullarında yaşanan kıyımın temel sebebi budur.

MEB yetkililerinin bu atamalara ilişkin oluşturmaya çalıştırdıkları algı da bazı okullarda çok uzun süredir çalışan öğretmenlerin bu okullardan gitmemek için çabaladıkları anti-propagandasıdır

Mesele sadece öğretmenlerini hangi okulda çalışıp çalışmayacakları meselesi değildir, ortada çok ciddi bir siyasal saldırı vardır.

KADROLAR İLAHİYAT MEZUNLARINA

Zaten açlık sınırında yaşamaya mahkûm bırakılan öğretmenleri bir de siyasal süreçlerinin tartışmalı bir başlığı haline getirmek ve kamuoyunda böyle tartıştırmak bugünkü milli eğitim bakanının göreve geldiği günden beri temel politik yaklaşımıdır.

20 milyonu aşkın öğrencimizin eğitim sistemine ve dolayısıyla geleceklerine dair hiçbir inancının kalmadığı, aldıkları eğitimin dünya standartlarında hiçbir karşılığının olmadığı, okullarda bunca açık olmasına rağmen gerekli öğretmen ve yardımcı personel atamalarının yapılmadığı, bunun yerine çeşitli protokol ve uygulamalarla ilahiyat mezunu imam ve din insanlarının okullarda kadro bulmasına çalışıldığı bir ortamda yapay gerginliklerle sorunun özünden insanları uzaklaştırmaya çalıştırmaktadırlar.

Sorun bizler için çok açıktır: Bu ülkede her çocuğumuz için dünya standartlarında, kamusal, bilimsel ve laik eğitim sağlanmak zorundadır!

Bunun yolu ve yöntemi milli eğitime ayrılan ödeneğin artırılması, milli eğitim planlamalarının yapılırken öğrenci merkezli, şeffaf ve objektif kriterlere yönelik çözümler üretilmesi, istihdama yönelik eğitim planlamalarının yapılmasıdır.

Bu da ancak demokratik katılım ve eğitim sisteminin bilimsel veriler ışığında yeniden yapılanması ile mümkündür.

Bir temel başka değerlendirme de öğretmenlerinin görev yeri değişikliklerine tepki veren öğrenci ve velilerimiz için yapmak gerekmektedir.

GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKMAK İÇİN

Ülkemizde son dönem yaşanılan ve korku duvarlarının aşıldığı eylemlikler sürecinde öğrenci ve velilerimizin gösterdikleri olumlu refleksi değerlendirmemek ve bundan sonuçlar çıkarmamak eksiklik olacaktır. Öğrenci ve velilerin verdikleri tepkiler görünürde öğretmenlerinin okuldan sürgün edilmesine yönelik bir tepki olarak okunsa da özünde kendi geleceklerine sahip çıkma anlamı taşımaktadır.

15-17 yaşındaki çocukların umutlarını yitirdikleri bir zamanda hem kendi gelecekleri hem de öğretmenleri için demokratik haklarını kullanarak eylemler gerçekleştirmeleri ve onların velilerinin bu süreçte korkusuzca çocuklarına sahip çıkması önümüzdeki dönem için umudumuzu güçlendirmiştir.

Yaşadığımız her alanda kendi geleceğimiz için sözümüzü söylemenin ne kadar önemli olduğunu, sözümüzü söylerken yaşanılabilecek olumsuzluklara karşı kararlı ve net bir duruşun her sorunu aşacağını bizlere öğreten gençlerimize teşekkür etmek ve onların önlerindeki zorlu yolda kendi mücadele biçimlerini bulup zamanın devrimci ruhunu oluşturmalarına izin vermek de en büyük görev olarak önümüzde durmaktadır.