Sosyal medya platformlarının siyasi katılım ve tartışma konusunda günden güne daha fazla önemsendiğini, gençlerin bu platformları daha yoğun bir şekilde kullandığını, yine gençlerin içerik üretimi açısından da daha aktif bir rol oynadığını doğru olarak kabul edebiliriz.

Gençlere giden yol sosyal medyadan mı geçer?

Emre Tansu Keten

AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz yıl parti yöneticilerine, 2023 seçimlerine yönelik, bir talimat verdi. Bu seçimlerde 6 milyona yakın gencin ilk kez oy kullanacağına vurgu yapan Erdoğan, yeni seçmenlere ulaşmak için özellikle sosyal medyanın etkili bir şekilde kullanılmasını ve burada AKP’nin 20 yıldır yaptıklarının öne çıkartılmasını emrediyordu. Açıklamalarında sık sık sosyal medyayı “baş belası”, “tehdit unsuru”, “dijital terör” gibi ifadelerle tanımlayan Erdoğan bile, söz konusu genç seçmenler olunca, sosyal medyayı işaret etmek zorunda kalıyordu.


AKP ve sosyal medya

Aslında bu durum, AKP’nin tamamen pragmatik bir motivasyonla inşa edilen, medya politikalarıyla son derece uyumlu. Ana akım medyayı ele geçirme, siyasal İslamcı yayın organlarını büyütme ve muhalif olarak tanımlanan medya gruplarını baskı ve cezalarla sindirme operasyonlarının istediği düzeye geldiğini düşündüğü 2018 yılından itibaren, iktidar ele geçiremediği veya arzu ettiği ölçüde kontrol edemediği sosyal medya alanıyla özel olarak ilgilenmeye başladı. Bu dönem boyunca AKP ilk olarak elindeki konvansiyonel medya gücüyle ulaşmayı başardığı kitleyi sosyal medyadan uzak tutmaya, sosyal medya üzerinde olumsuz bir algı yaratmaya çalıştı. Burada hedeflenen belli bir yaşın üzerindeki, partiye daha bağlı seçmen kitlesiydi.
İkinci olarak, daha teknik bir söylem aracılığıyla sosyal medya ile dezenformasyon arasında dolaysız bir bağ kurulmaya çalışıldı. Bu uğurda iki tane de sansür yasası çıkartıldı. İletişim Başkanlığı tarafından yürütülen bu ahlaki panik kampanyası, bir yandan herhangi bir konuda devlet adına konuşan AKP’li yetkililerin açıklamaları dışındaki her türlü bilgiye şüpheyle yaklaşılmasını teşvik ederken, diğer yandan ise iktidara kendi siyasi çıkarlarına ters düşen haber ve paylaşımları yargı eliyle cezalandırma ayrıcalığını veriyordu.

Üçüncü olarak, sosyal medyayı çeşitli araçlarla kontrol altına almak isteyen iktidar, burada üretilen içeriği kendi haline bırakma riskine girmeyerek, örgütlü ve iyi finanse edilmiş yapılarla gündemi belirleme gayretine girdi. Artık ayyuka çıkan troll örgütlenmelerinin yanı sıra, gzt gibi dijital ajanslarla, Büşra Dede gibi video üreticileriyle, Hacı Yakışıklı ve Taha Hüseyin Karagöz gibi genç “kanaat önderleri”yle umutsuz bir dijital mücadeleye girişti. Bu son iki taktiğin temel olarak gençleri hedeflediğini söyleyebiliriz.

Sosyal medya ve siyaset

Sosyal medya platformlarının siyasi katılım ve tartışma konusunda günden güne daha fazla önemsendiğini, gençlerin bu platformları daha yoğun bir şekilde kullandığını, yine gençlerin içerik üretimi açısından da daha aktif bir rol oynadığını doğru olarak kabul edebiliriz. Bunun yanında AKP’nin medya alanını kendi propaganda aygıtına çevirmesiyle birlikte Türkiye’de sosyal medyanın siyasi işlevlerinin daha da güçlendiğini, nitelikli haberciliğin bu alana kaydığını ve AKP’nin kültürel sınırlar üzerinden gerçekleştirdiği saldırgan siyasetinin gençleri politikleştirdiğini ve bu politikleşmenin doğrudan sosyal medyaya yansıdığını ekleyebiliriz. Bütün bunlar, hemen hemen herkesi ilgilendiren böylesi hayati bir seçim öncesinde, parti ve adayların sosyal medya performanslarının, genç seçmenler üzerinde etkili olacağını bizlere söylemekte.

Ancak tam da bu noktada, sosyal medya ve siyaset arasındaki ilişkiye dair birtakım şerhler düşmekte, sosyal medyanın etkisinin siyasi sınırlarını vurgulamakta fayda var. Öncelikle, Konda’nın 2018 yılındaki araştırmasının da gösterdiği gibi, haberleri takip etmek için en çok tercih edilen ve haber konusunda en çok güven duyulan iletişim aracı hâlâ televizyondur. Bu sadece iktidar seçmeni için değil muhalif seçmen için de geçerli bir durumdur. Ayrıca sosyal medyada çok takipçi kazanan ve sözüne güvenilen isimler de, yine konvansiyonel medyada elde ettiği simgesel sermayesini sosyal medya alanında değerlendiren isimler olmaktadır.

Bunun yanı sıra, sosyal medyanın egemen yapısı, daha “entelektüel” bir platform olarak görülen Twitter’da bile, gösteri ve eğlence üzerine kurulmuştur. Platformların daha fazla paylaşım ve etkileşimi amaçlayan algoritmalarının katkısı da işin içine katıldığında, bu alanlar derinlikli, bir bağlam içerisinde gerçekleşen, müzakereye kapı aralayan siyasi tartışmalar ve siyasi temaslar açısından elverişsiz ortamlardır. Bu açıdan iletişim bilimci Peter Dahlgren’in vurguladığı gibi, sosyal medya ortamları hegemonik söylemlerin güç kazandığı, ana akım fikirlerin tekrarlandığı, siyasetin eğlence ve gösteri formunda yeniden üretildiği mecralar haline gelmektedir. Barış Atay’ın konuk olduğu Babala TV yayınında Z kuşağı mensubu seyircilerin ’90’ların ezberlerinden çıkan sorularını bu açıdan değerlendirmek yararlı olabilir.

Gösteri olarak siyaset

Bir parantez açarak, yukarıda üç maddede özetlediğimiz AKP’nin sosyal medyaya yönelik taktiklerine burada bir dördüncü maddeyi ekleyebiliriz. Sosyal medyanın bu yapısını doğru değerlendiren iktidar, doğrudan kendi troll’leri ve sözcüleriyle gerçekleştirdiği propaganda faaliyetinin yanı sıra, kendisinden olmayan aracı isimleri teşvik ederek, muhalefete muhalefet taktiğini devreye sokmuştur. Sosyal medyanın egemen yapısı sayesinde, bellibaşlı “buyur edilmiş fikir”leri, gösteri ve eğlence formunda sunan bu isimler (Jahrein, Erlik vs), tam da bu yapının kendilerine sağladığı ünü siyasi bir araç olarak kullanma yoluna gitmiş ve bu isimlerin yüzeysel, bağlamsız ve fikirsiz paylaşımları özellikle gençler arasında, bir dereceye kadar, etki yaratmıştır.

Bu süreçte, gösteri olarak siyasetin avantajlarını gören ve buradan çıkar sağlamaya çalışanlar sadece fenomenler olmamıştır. Örneğin Ümit Özdağ ve Muharrem İnce, temel olarak sosyal medya üzerinden ve bu platformların egemen yapısının belirlediği bir rotayla güç kazanmaya çalışmıştır. Sınıra sembolik mayın döşemekten, “gaz pedal” şarkısıyla dans etmeye kadar birçok örnekte, durum siyasetin gösteri olarak sunulmasını da aşarak saf gösteri seviyesine ulaşmıştır. Aldıkları etkileşimler üzerinden siyasi çıkarım yapan bu fenomen siyasetçilerin her biri kendisinin Z kuşağının gerçek temsilcisi olduğunu iddia etmektedir.

Tayyip Erdoğan, partisinin ilk kez oy kullanacak 6 milyon gence ulaşamadığı çıkarımını yaparken kuşkusuz haklıdır. Ancak bu ulaşamama durumu, bir iletişim yetersizliği ya da sosyal medyayı etkili kullanmada bir eksiklik ile ilgili değil, 21 yıldır yaşananların ülkeyi getirdiği fecaat ortamla ilgilidir. 2023 yılı bütçesi 1,6 milyar TL’ye ulaşan İletişim Başkanlığı’nın bunca kaynağa rağmen böyle beceriksiz olmasının nedeni de budur. Çünkü siyaset cin fikirlerle, iyi kurgulanmış gösterilerle, yaratıcı sloganlarla, müthiş videolarla, etkili dezenformasyon ve manipülasyonlarla değil, bunların bir yere kadar etkisi olsa da, her şeyden çok maddi hayat ve toplumsal güç ilişkileriyle ilgilidir ve siyaset gerçek hayatta kurulur. Bundan dolayı, gençlere gerçekten ulaşmayı ve onları ikna etmeyi amaçlayan bir sosyal medya kampanyasının en önemli başarı koşulu, gerçek hayatta onlarla temas kuran bir siyaseti var edebilmektir.