Türkiye bir seçim dönemini daha geride bıraktı. Eski zamanlarda böylesi cümlelerin içinde mutlaka “hayırlısıyla” kelimesi de yer alırdı. Çünkü seçimler, sandıklar, iktidarda olanlar için “yitirme kaygıları” yarattığından, seçimlerin “kazasız-belasız” atlatılması başarı olarak kabul edilirdi.

14 Mayıs Cumhurbaşkanı birinci tur ve milletvekili genel seçimleri ile 28 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanı ikinci tur seçimleri sonrasında aynı iyi niyetli tespitler yapılamadı. Eski dönemlerle kıyaslanamayacak kadar “çok şey” yaşandı!

Bunlardan daha önemlisi seçim sürecinde ve sandık başlarında yaşananların hepsinin “NORMAL” karşılanmasıydı!

Demokrasi dışı anormalliklerin “normal” kabul edilmesi süreci 16 Nisan 2017’deki Anayasa Referandumu ile yola çıktı. 2023 Cumhurbaşkanı seçiminde “üçüncü kez adaylıkla” zirve yaptı. Anayasa Mahkemesi’ne dava açılmasından bile imtina edildi.

Spor karşılaşmalarında mağlup olan takımın teknik direktörü sözlerini şöyle bağlar ya:

Bugün olanları unutup, önümüzdeki maçlara bakacağız!

Aynı değerlendirmeyi siyaset arenasında yapmak faydalı olabilir mi? Başarısızlığı görmeyelim, umutla ileriye bakalım!

İleriye bu açıdan bakmayanlar hiç de az değil. Ülkesinde yaşananları kendisine dert edinenlerden biri olan Prof. Dr. Örsan K. Öymen, konuya “bodoslamadan” girdiği yazısına şöyle başlıyordu:

“Kemal Kılıçdaroğlu 2010 yılında CHP Genel Başkanı oldu. 13 yıl boyunca yapılan 12 seçimi de kaybetti! Bu dönemde 5 milletvekilliği seçimini, 3 cumhurbaşkanı seçimini, 2 belediye seçimini 2 referandumu kaybetti.” ( 5 Haziran 2023 Cumhuriyet)

Felsefe hocası olan Öymen gezegenimizdeki örneklerini de göz önüne alarak “dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde bu kadar çok seçim kaybedip bu kadar uzun genel başkan koltuğunda oturan muhalefet lideri olmadı” diyor.

Yazıda uzunca örneklemeler yer alıyor. Öymen’in yazısında bir genel kurul konuşması çıkacak kadar çok “seçim verisi” var.

Her kürsüye çıkanın “Türkiye çok genç ve dinamik nüfusa sahiptir” diye söze başladığı ülkemizde aktif siyaset yapanların yaş ortalaması 50 ile 70 arasındadır.

Türkiye “gençlik cehennemi” profili veriyor. O yüzden de gençler akın akın kaçıyor. Onlara akıl verenler ise “geriatri kliniği” rüzgarı estiriyorlar.

Siyaset enerji ister. Emeklik keyfi çıkartarak, ancak balık tutulur, torun peşinden koşturulur, seyahat edilir, huzurlu ortamlar yaratılıp kitap okunur, anılar yazılır.

Ama yönetim kademelerinde “siyaset yapıyorum” diye oturulamaz.

Öz yaşamsal bir örnek vereyim. Yıllar önce bana gelen telefonda bir arkadaşım şöyle diyordu:

-Cemiyet seçimlerine genç bir liste çıkartacağız, sen de gazetenin temsilcisi olarak listemizdesin.

-Ben genç değilim ki, 50 yaşındayım!

Bana bu teklifi yapan arkadaşım 57 yaşındaydı ama 50 yaşıma fazla takılmadı. Genç birini önermemi istedi. İstihbarat servisinden 33 yaşındaki arkadaşın adını verdim. Bir hafta da 459 kişiye telefon edip seçime gelmelerini istediğini öğrenince “hah” dedim:

-İşte genç enerjisi böyle olur!

Siyaset alanı gazetecilik meslek örgütlerinden çok daha fazla çalışma ister. Ayrıca gençlerin fikirleri uygulama alanlarına da ihtiyaç var. Bırakalım, gençler de kendi tarzlarında siyaset yapma örneklerini ortaya koysunlar. Özetle demem o ki:

-Gençlerin yolundan çekilin!