Gençlik alından öper
“Genç kalmanın sırrı; dürüst yaşamak, yavaş yemek ve yaşınız hakkında yalan söylemektir”
Bizim gençler daha da gençken, yani çocukken yaşayamadıkları, göremedikleri, erişemedikleri hayatları internet sayesinde görüp imrendi, istedi, aynısını yaşamak için hayaller kurdu ama ülkemizde uzun yıllardır hayaller cennet, gerçekler ağırlaştırılmış ceho…
Uzun yıllar süren cahillik ve ısrarlı bilimsizlik fikirsizlik ve görgüsüzlük, artık yöresel yemeğimiz haline gelen rant ve yolsuzluk sayesinde halk günden güne yoksullaştı, aç kaldı ve yalnızlaştı.
Kimsesizlerin kimi olarak iktidara gelen parti, yıllar içinde gücü ve demokrasiyi daha önce de belirttiği gibi bir araç gibi görüp, iyice semirdi. Semirirken kendi çevresini de zenginleştirdi, kendi medyasını, kendi adamlarını iyice şişirdi, güç ve iktidar bağımlısı bir hale geldi. Hal böyle olunca, artık her bağımlının da yaşadığı gibi kafalar yaşamaya başladı. Güç, iktidar ve sonsuz konvoylar, lüks makam araçları, özel uçaklar ve sayısız odalı saraylar olmazsa olmazı haline geldi. Her bağımlı gibi tükettiği her şeyin dozu da günden güne içindeki kapanmayan boşluğu dolduramaz, bitmeyen açlığı dindiremez hale geldi.
***
Kimsenin geçmediği geçiş garantili yollar, kimsenin kullanmadığı havalimanları, yapıldı ve geçiş garantili olarak hem de döviz üzerinden eşe dosta pay edildi. Güçlendikçe adeta dev bir yıldız gibi kendi kütle çekimine yenik düşmeye başladı. Saray balkonlarından yüzlerce metre uzaklıktaki halkını selamladı, kendisini ve iktidarını dönemle değil, yaşamla tanımlamaya girişti. Tabii ki güç sarhoşluğu, normal sarhoşluğa benzemiyordu. Kendi içinde büyüttüğü ve beslediği cemaatlere ne istedilerse verdiler. Sonuçta mevzu güç pastasından dilim alma hesabına düşünce de ülkeyi darbeye götüren yola girildi. Neyse ki af mekanizması kapsamlıydı. Allah affetti, millet affetti, düne kadar kol kola yürüdükleri bademlerle yolları sözde ayrıldı. Bu aşamada da devreye giren ve imdada yetişen OHAL ile tertemiz bir ortam oluşturuldu.
Ardından daha da güzel bir şey oldu. “Verin yetkiyi, görün etkiyi” felsefesiyle, ülkedeki her şeyin kararını tek bir lidere yükledik. Bu üst lider, her şey hakkında fikir sahibiyken, hiçbir şey için sorumluluk sahibi değildi. Bundan güzel bir şey mi vardı? Almanya bizi kıskandı. Hans, Coni, Toni karalar bağladı. Bu sırada tabii ki bilimle değil, imanla yönetilmeye çalışılan bir ekonomik model devreye sokuldu ve birkaç yıl içinde ülkenin ekonomisi, para birimi, tarımı, sefil bir hale geldi. Naslar varken kendisinden başka bir şey beklemedik biz de. Geldiğimiz noktada türlü geri dönüşler, sürekli değiştirilen kararlar, her geçen gün değişen ve yeniden tanımlanan dostlar ve düşmanlarla; kafalar, zihinler ve hayatlar iyice tatsız tuzsuz bir aşureye döndü. Oysa aşure demek çeşitlilik demekti, aşure azdan çok etmek demekti. Kavramlar da değişti arada, aşure de haliyle…
***
Bunca zaman içinde değişen tek şey kavramlar olmadı. 10, 15 yıl öncesinin 9-10 yaşında olan çocukları büyüdü, dünyayı gördü ama gidemedi, imrendi ama alamadı, istedi ama yaşayamadı, sevdi ama sevilemedi, heves etti ama sahip olamadı, acıktı ama bir türlü doyamadı.
Şimdi meydanlarda, sokaklarda bu gençler var. Hepimizden, herkesten daha çok haklı, daha güçlü ve daha istekli. Tenleri, gözleri, sözleri, saçları pırıl pırıl, rengarenk. Daha ciğerleri solmamış dertten, her nefes alışları bayram, her adımları ileri. Bizler gibi köhne, çağdışı ya da yaşlı değil. İstedikleri şey belli. İnsanca, adil, eşit ve özgür bir hayat. Hem de şimdi. Yaşlanmadan, çok geç kalmadan.
Gençlere en azından bunu borçluyuz. Yeni yeşeren bu fidanlar, ağaca, ağaçlar ormana dönsün, güneşli günlerde güneşlenelim, kar yağdığında sokağa çıkalım, yağmur yağsın ama ıslanmayalım. Hep birlikte gülelim, eğlenelim, insan gibi, hak ettiğimiz gibi yaşayalım. Çok da zor değil. Benim hayalperest olduğumu söyleyebilirsiniz ama yalnız da değilim. Siz de değilsiniz.