Google Play Store
App Store
Gençlik özgür ve onurlu bir yaşam kavgasında

Yusuf Tuna Koç

7 Ekim sonrasında ABD’de başlayan Filistin’e destek eylemleri, son bir ayda üniversite işgallerine dönüştü, önce ülkenin tamamına, sonra Avrupa’ya yayıldı. Türkiye’de, tek adam rejimi ve neoliberal sistemin dayatmalarına, gerici yasaklara karşı tüm üniversitelerde öğrenciler benzer gerekçelerle eylemde.

Pandemiden bu yana sessizleşen kampüsler bugün yeniden hak talebinin, enternasyonal dayanışmanın yükseldiği mücadele alanlarına dönüştü. Nedenler farklı görünse de aslında tüm dünyada gençleri kavgaya çağıran sebep aynı: Başka bir yaşam, başka bir dünya imkânı.

Filistin’de Ekim ayından beri İsrail eliyle soykırım gerçekleştiriliyor. Bugüne kadar ulaşılabilen rakamlara göre 30 binden fazla insan hayatını kaybetti, çok daha fazlası yaralı. Bir milyon insan her gün hava bombardımanı altında, gıdaya ve insani yardıma erişemeden hayatta kalma mücadelesi veriyor. ABD, yaşanan soykırıma görünür ve ‘yürekli’ bir biçimde destek olan yegâne ülkelerden. Sonuç olarak İsrail, Amerikan emperyalizminin orta doğudaki en önemli karargâhı.

En çok da bu yüzden, bugün Amerikan üniversitelerindeki işgaller çok önemli. Öğrenciler yalnızca soykırıma duyarlılık göstermiyor, siyonizmin en büyük destekçisini, emperyalizmi geriletmek için mücadele ediyor. Aynı zamanda yoksullukla, piyasalaşmayla boğuşan halk kendi ihtiyaçlarına sunulmayan bütçenin İsrail’e milyarlarca dolarlık yardım yapmasını protesto ediyor. Dolayısıyla Filistin bugün batıda hem dayanışmayı hem de emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadeleyi temsil ediyor. Gazetemize konuşan Jodi Dean’in sözleriyle “Bu soykırımı durdurabilmek için elimizden geleni yapabilmek zamanımızın en büyük sorumluluğu.”

ÖĞRENCİLER YENİDEN AYAKTA 

Türkiye’de ise kampüslerde pandeminin perçinlediği sessizlik, bu yıl çözüldü. Aslında sonbahardan beri, özellikle öğrenci intiharları, barınma sorunları gibi konularda tekil eylemler örgütleniyordu. Ancak son birkaç ayda, özellikle iktidarın şenlik düşmanı politikalarını yürütmeye çalışan üniversite yönetimlerinin icraatları ülke çapında eylemleri tetikledi. Batıdaki Filistin’e destek eylemlerle karşılaştırınca, Türkiye üniversitelerindeki protestolar daha yerel düzeyde gelebilir. Ancak buradaki eylemlerin büyüdükçe görünür kıldığı iki önemli mesele var: Birincisi, yine bu sayfamıza röportaj veren bir öğrencinin deyimiyle: “Aslında tüm eylemler AKP’ye karşı.”

Öğrencileri intihara sürükleyen ekonomik şartlar, tarikatlaşma, şenlik yasaklayan gerici zihniyet… Hiçbiri birbirinden bağımsız değil, bu rejimin gençliğe sunduğu yaşamın farklı sonuçları: Üniversitelerin piyasalaştığı ve baskı altına alındığı, gençlerin okumak için çalışmak zorunda kaldığı, islamcı faşizmin dayattığı yaşam tarzına sıkıştığı bir hayatı reddetme, onunla kavga ederek alternatifini yaratma mücadelesi.

Eylemlerin gösterdiği bir başka önemli gerçek ise Türkiye’de siyasal yaşamın dönüşümüne dair umut verici bir gelişme. Kampüslerde eylemlerin giderek azalması, on yıla yakındır sağından soluna yalnızca seçimlere indirgenen, en ufak sokak muhalefetinin boğulduğu, yok sayıldığı bir siyasal atmosferin sonucuydu. Seçime odaklı siyaset, OHAL, pandemi süreçlerinin toplam bir sonucu olarak, enflasyonun rekor kırdığı bir ekonomik kriz, tek adam rejiminin yarattığı toplumsal bunalım, toplumun büyük çoğunluğunun karşısında olduğu gerici dönüşümler, hiçbirine karşı güçlü bir toplumsal muhalefet örgütlenemedi. Bugün aslında yalnızca üniversite kampüslerini değil, tüm ülkeyi kaplayan bu yıkıcı sessizliğin yavaş yavaş aşındığı bir sürece giriyoruz.

YAŞAMLARIMIZIMIZI KAZANMA MÜCADELESİ 

Dolayısıyla bugün üniversite eylemleri, geçtiğimiz yıl yükselen emekli eylemleri, farklı iş kollarında artan grevlerle, yeniden toplumda eylemci bir hak ve talep kültürünün, siyasetinin oluşumu, bugün bu tekil direnişlerin büyüyerek çoğalmasında saklı.

İktidarından muhalefetine yaratılmaya çalışılan “yumuşama” siyaseti de tam olarak böyle direngen bir mücadele dinamiğinin önüne geçme çabası. Keza 1 Mayıs’ta anayasal hakkını kullanan devrimcilere operasyon yapılırken, öğrenciler her gün bir başka kampüste özgürlük mücadelesi verirken, halk her gün krizin yükünü sırtlarken gündeme sokulan yumuşama tartışması, toplumsallaşan mücadelenin, hayatın içinden yükselen ve giderek çoğalan siyasetin sesini kısma, görünmez kılma çabası. Vakit saraya değil, sokaklara nefes aldırma vakti.

Son bir dipnot olarak; gençlik denince akla artık isyankar, mücadeleci, muhalif değil, sosyal medyadaki görünürlüğün yarattığı bir yanılsamayla toptan ırkçı, kadın düşmanı, muhafazakar, devletten çok kuralcı bir nesil düşünülüyordu. Bugün yükselişe geçen üniversite gençliği, ekonomi politik dinamiklerin dönüştürücülüğünden bağımsız, değişmez bir nesil tartışması yapılamayacağını da göstermiş oldu.

Bu hafta gençlik dosyamızda, Filistin’in kurtuluşu için yazdığı makale sebebiyle görevinden alınan akademisyen Jodi Dean ile yaşanan soykırımın ABD’de yarattığı siyasal kırılmayı konuştuk.

Ankara’da, 5 farklı üniversiteden Sol Genç üyesi öğrenciler, okullarındaki sorunları ve eylem süreçlerini anlattılar. Akademisyen Emre Erdoğan yükselişe geçen gençlik hareketini, Mert Karaca ise Amerikan üniversitelerindeki eylemleri yazdı.

***

Yürüdükçe kalabalıklaşıyoruz 

Ankara’da öğrencilerin farklı gerekçelerle eylem örgütlediği ODTÜ, Ankara, Hacettepe, Yıldırım Beyazıt ve Bilkent Üniversitelerinden Sol Genç üyesi gençler okullarında yaşadıkları sorunları ve bu sorunlara yanıt olarak gelişen eylemleri gazetemize anlattı.

***

Çağın sorumluluğu soykırımı durdurabilmek

Geçtiğimiz yıl Kitle ve Parti kitabı Türkiye’den okurlarıyla buluşan sosyalist siyaset bilimci Jodi Dean Filistin’in kurtuluş mücadelesine destek veren; “Filistin Herkes için Konuşuyor” başlıklı makalesi gerekçe gösterilerek öğretim görevlisi olarak çalıştığı üniversiteden atıldı.

Dean ile soykırım karşıtlarına yönelik cadı avını, üniversitelerdeki eylemleri ve Amerikan seçimleri öncesi olası siyasi sonuçlarını konuştuk.

***

Mert Karaca yazdı: Amerikan gençliğinin suçluluğa karşı direnci

Peki ya Amerikan gençliği bu politik bilince nasıl ulaştı? Benim için bu eylemlerin en şaşırtıcı noktalarından biri gerçekten bu oldu. Amerikan gençliğinin gerek kendilerini konumlandırmalarında, gerek söylemlerinde gerekse eylemliliklerinde müthiş bir siyaset bilgisi ve bilinciyle hareket ettiklerini görüyorum.

***

Prof. Dr. Emre Erdoğan yazdı: “Anarşist” yatağı olarak üniversiteler… 

Bir grup öğrencinin Columbia Üniversitesi’nde “yasadışı” bir biçimde çadır kurmalarıyla göze çarpmaya başlayan protestolar, üniversite yönetiminin iş bilmezliğiyle polisi kampüsü “temizlemeye” davet etmesi ve sonuçta bize çok tanıdık bir şekilde “orantısız” şiddet kullanmasıyla iyice alevlendi ve binlerce öğrencinin tutuklanmasıyla bir güvenlik sorunu haline dönüştü...