Google Play Store
App Store

Gerçek yaşamı fethetmek için, önyargılara, basmakalıp düşüncelere, kör itaate, keyfi gelenek göreneklere ve sınırsız rekabete karşı mücadele etmek gerekir diyen Sokrates’ten bu yana insanlık, birçok kırılma ve körleşme yaşadı. Alain Badiou’nun ‘Gerçek Yaşam’ kitabında bahsettiği gibi, felsefe öncelikle gerçek yaşamı arayıp bulmayı amaçlar. Sokrates, gençleri yozlaştırdığı suçlamasıyla yargılanıp idam edilmişti, gerçek yaşamı göstermeye çalıştığı için.

İÇSEL TEHDİTLER

Badiou, Sokrates’e göre gençlerin gerçek yaşama ulaşması önündeki iki içsel engelden bahsettiğini yazmış. Birincisi, anlık yaşama, oyuna, hazza, bir müzik parçasına, geçici bir aşk serüvenine, aptalca bir oyuna duyulan tutku diye adlandırılabilecek olan günübirlik yaşam olduğunu. Bunlar elbette var olmalı, ama üst üste yığıldığında gelecek görünmez hale gelir, hayat anlamsızlaşır. Böyle bir hayat bir tür nihilizme evrilir diyor Badiou. İkinci içsel tehdit, birinci tehdidin tam tersi gibi görünür: "Yani anlık yaşamda kendini tüketip bitirme değil, tersine, mevcut toplumsal düzende iyi bir yer edinme fikri. Bu durumda, yaşam, sağlam bir yere sahip olmak için uygulanacak taktiklerin, kurnazlıkların toplamı halini alır; bunun bedeli ise başarılı olmak amacıyla mevcut düzene başkalarından daha iyi itaat etmektir."

BOŞLUK

Bizde genellikle bu iki tehdit, sırasıyla yaşanır çoğu zaman. Ama artık kariyer planlama ilkokul düzeyine inmeye başladı ki, işlerinde çok başarılı olan pek çok insanın yaşadıkları içsel boşluk ve anlamsızlık, gerçek yaşamdan uzaklıklarıyla doğru orantılı bir şekilde artar. Kişisel gelişim endüstrisinin bu denli yükselmesi ‘gerçek yaşam’ sorunsalından kaynaklıdır. "Kendi hayatını mahvetme tutkusu ile inşa etme tutkusu" arasında kalan ve iki tuzaktan birine yakalanan biri için ‘gerçek yaşam’ı kaçırmış olmak gizli bir melankoliye dönüşür. Çeşitli romanlarda, TV dizilerinde, sinemada bu melankoli işlenen bir konu olmuştur. Kendi hayatını mahvetme tutkusuyla yaşamış olanlarla, örneğin ‘Transpoitting filmindeki kimi karakterler gibi ya da kendi hayatını başarılı bir biçimde inşa edip daha sonra boşluğa düşenler gibi. Ya da bugünlerde yayımlanan, Jon Hamm’in başrolünde yer aldığı ‘Your Friends & Neighbors’ dizisindeki Andrew Cooper, bu boşluğa düşenlere dair bir örnek olarak gösterilebilir.

GÖSTERİ

Badiou, gençlerin, yetişkinlerin ve yaşlıların bir araya gelip düzenleyecekleri bir gösteriyi hayal eder kitabında. Bu gösteride her kesim şunları dile getirir: "Gençler gezgin ve yönelimsiz olmaktan, olumlu yaşam işaretlerinden sonsuzca yoksun olmaktan gına geldiğini söyleyebilirler. Yetişkinler de sonsuza dek genç kalacaklarmış gibi davranmalarının iyi bir şey olmadığını söyleyebilirler. Yaşlılar kendi değersizliklerinin, geleneksel yaşlı bilge imgelerinden dışlanmalarının bedelini, hurdaya çıkarılarak, toplumsal görünürlüklerinin tamamen yok edilerek ölümü bekleyecekleri bakımevine dönüştürülmüş yaşlı yurtlarına sürülerek ödemekten bıktıklarını söyleyebilirler."

Badiou’ya göre gerçek yaşam, bu iki içsel tehdit arasında bir bağ kurulabildiğinde, inşa etme tutkusuyla yıkım tutkusunun birleşmesiyle, içine yerleşilmek istenen şeyin ötesine gitmeyi çağıran işaretleri takip etmek... Badiou’ya göre bu bir yolculuğa, hakikat yolculuğuna davet. Kendi sağlam evini yapabilirsin, ama sonra rüyanın ekilebilir olduğu topraklara doğru yolculuğa çıkman gerek. "İçinde her daim kalınan ev ancak gönüllü bir hapishanedir" diye yazmış Badiou. Bu kadar çok evin olduğu ama soyut anlamda evin bittiği bu çağda gerçek yaşama, sistemin ideolojik, ekonomik ve psikolojik kalıplarına boyun eğmeyerek, yaşamı “hakikatle dolu” bir süreç olarak görerek, bireysel çıkarların ötesine geçip evrensel olanla ilişki kurarak ulaşabiliriz.