Çok uzun zamandır gerçek kötüler tarafından yönetiliyoruz. Gerçek kötüler eski bir çizgi film karakteriydi. Karikatürize olarak kötülük için yaşarlardı. Ne acıdır ki bizimkiler karikatürize bir şekilde var olmalarına rağmen, gerçekler. Karikatürize derken, mesela milyon dolarlık yat alıp “Özgürce denize girmek istedim” diyebilirler. Ya da kendi bakanlığına fahiş fiyatla, kendi onayıyla dezenfektan satabilir. Ya da halkı pazar yerlerinde çöpten yiyecek bir şeyler toplarken şaşalı konvoyları, sarayları ve makam arabaları içinden “İtibardan tasarruf olmaz” diyebilir… Bazen de gerçek kötüler açlık içindeki halkına “Elinde ekmek var, daha ne istiyorsun?” diyebilir. Kötülük ve açgözlülükte sınır tanımayan bir tür bizimkiler. Yıllar içinde de iyice dallanıp budaklandılar. Mesela çevresindeki tüm kadrolara akrabalarını yerleştirdiler, aynı akrabalarını 3-4-7 yerden maaşa bağladılar. Dünyadaki en değerli ve kadim ağaçlardan olan zeytin ağaçlarına düşman kesildiler. Köylüleri evlerinden ettiler, denetimsizlik ve ihmal sonucu ölen madencilere “Güzel öldüler”, “Bunlar işin fıtratı”, “Kader işte kısmet” dediler… Bütün bunlar olurken bir yandan da çapsız ve vizyonsuz bakış açılarıyla hep daha zengin olmak, daha fazla gücü ellerinde bulundurmak istediler. Zenginlikten anladıkları ise çok basitti: “Bir şey pahalı mı? O zaman iyidir.”... İşte bu çapsız ve yeteneksiz idareleri altında uzun zaman geçirdik. Artık markette tereyağı paketiyle ya da biraz peynirle göz göze gelseniz bile cebinizden para gidiyor. Zaten hiçbir yere gitmeseniz bile, cebinizdeki para buharlaşıp uçuyor. 80’li yılların enflasyon canavarı, şu anda yaşadığımız hayatı görse imrenirdi herhalde. O yılların zorlukları şu anda hepimize Pokemon gibi sevimli görünmeye başladı. Fakirlik halkın her kesiminde kendini hissettirdi.

***

Bir yandan Anayasa’ya aykırı, okuduğunu anlamaz bir ısrarla, tüm yasaların delik deşik edildiğini görürken, bir yandan da hayatta olmaz diyeceğimiz partiler bir araya geldi. Memleketin durumu o kadar kötü ki, bir araya gelen partiler çok da sıra dışı taleplerde buluşamıyor bile. Ortak akıldan, mantıktan, bilimden o kadar uzaklaştık ki, 6 partinin önerdiği en basit demokratik değerler bile çölde vaha gibi görünüyor. Haliyle gücünün zirvesinden artık aşağı freni patlamış bir kamyon misali alçalan iktidar ise yine elinden geleni ardına koymuyor. Yasaklarla, saçma sapan davalarla, gerek hukuk yoluyla gerekse diğer yollarla hala koltuğuna yapışıp kalmak istiyor.

Kötü haberi şimdiden vereyim. İnsan hayatı zaten dünya üzerindeki canlı yaşamına baktığımızda bir günün son 1 saniyesi kadar bile değilken, en güçlü imparatorluklar, en büyük ordular, en çılgın komutanlar, en “ilahi” yöneticiler (“ilahi çok komiksin”deki gibi) bile bir noktada söner, dağılır ve yok olur. Bundan kaçış yok. Son geldi, bakalım büyük patlamadan sonra neler olacak?

Sansür bizi hayatın gerçeklerinden koruyamaz. Onu da hala öğrenemediler ama hazır imkanları varken, neden olmasın? Mesela malum partili bir eski vekilin, 50 avro tutarındaki ilacı SGK’ye 3 bin 750 avroya satmaya çalıştığı iddialarına erişim engeli geldi… Çünkü erişmeye gerek yok. Bu arada eğer iddialar doğruysa oran da çok güzel. Tam geçiş gerantisi verilen köprülerimizdeki gibi. Kazık saplamanın da bir adabı vardır. İşte son yıllarda bu konuda da çok deneyim kazandık.

Başka bir sansür haberi ise Hiranur Vakfı kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in, kızı H.K.G.’yi henüz altı yaşındayken bir müridiyle ‘imam nikahıyla evlendirerek’ istismarına yol açması nedeniyle açılan davada mahkeme, yayın yasağı getirilmesine ve duruşmaların kapalı yapılmasına karar verdi.

Sus sus sus, kimseler duymasın. Sus sus sus başkası duymasın.

Umarız önümüzdeki kurtuluş seçimlerinde artık karanlıkta bırakılan gerçeklerden kaçmaz, hepsini olmasa da elimizden geldiği kadarını aydınlığa çıkarabiliriz.