Gergedanlar çağı ve “Bir çağ yangını”*
Bilim ve bilginin en ileri safhasında eşlik eden teknoloji olanaklarıyla birlikte medeniyetin de en uç noktaya ulaşması beklenir. Oysa yaşadığımız çağ akıldan, sağduyudan giderek uzaklaşan bir girdap gibi. Yarın biri çıkıp dünyanın aslında düz olduğunu ve batı yakasının 10 gün içinde okyanus altında kalacağını söylese kavimler göçü yaşanacak. Bu göç için 1. mevki bilet satacak sayısız “aydın” tanıyorum. Siz de her gün bir tımarhaneye uyanmış gibi hissetmiyor musunuz?
Eugene Ionesco Gergedanlar adlı absürd tiyatro eserinde insanların gergedana dönüştüğü tuhaf bir hâl tanımlar. Önce tek tük beliren gergedanlar insanları ürkütür. Anlam veremedikleri bu dönüşümü yadırgarlar, gergedanlar dışlanır. Dönüşmeler korkutucu bulunur zamanla otoriteler tarafından “anormal” ilan edilirler. Sayıları çoğaldıkça insanlar, aralarında gezinen gergedanlaşmış hemcinslerine alışmaya başlar ve sonunda kimse yadırgamaz. Sona kalan tek “insan” kimin deli kimin akıllı olduğunu sorgulamaya başlar. Günümüzde yalanlara alıştırılan, eleştirel düşünme yetisini kaybeden itirazın hak olduğunu bilmesine rağmen korkularına yenilen, esir olan toplumlar için harika bir metafor değil mi?
Gösteri dünyasında ucuz bir şov olarak pazarlanan yapay zekâ ürünü Trump Zelenski kavgasına inananların zihinlerinin gerisinde “olamaz” ihtimalinin çoktan binlerce örnekle kendini imha ettiği tuhaf bir zamanı yaşıyoruz. Bir deli ortaya bir taş atıyor. Aklı başında koca koca siyasetçiler, yaşanan mağduriyetlere sıradan, göstermelik bir itiraz daha katmaya hevesleniyor, gazeteciler peşine takılıp haber atlatma telaşına düşüyor. Öyle ya diyanet pekâlâ sahurda avokado yenmesini önermiş olabilir! Meğer bu kez bu doğru değilmiş. İddia, 27 Mart 2023 tarihinde Diyanet TV’de yayımlanan bir programa konuk olan diyetisyenin, yaptığı tarifin avokado ile tüketilebileceği şeklindeki ifadesini nedeniyle ortaya çıkmış. 1 yıl sonra birden bire kanal kanal avokado görselleri, manav önünde açıklamalar, tarifler, fiyatını savunan yandaşlar… Varsın Diyanet doğrudan önermemiş olsun ama işte insanların önünde ejder meyvaları, hutbe okutan akıllı mikrofon görüntüleri varken işin özü de şaşıyor. Oysa en emekli maaşları açlık sınırıyla eşleşiyor! Bırakın avokadoyu insanlar domates alamayacak halde. Yine de yapay gündem bunu ifşa etme fırsatını popülizme kurban ediyor. Zaten her haberin ömrü bir gün.
Avokado meselesiyle başlayayım dedim. Zira; bir otelde yakılarak canına kıyılan babalarımızın, evlatlarımızın, canlarımızın katillerinin ilk tutuklandıkları günden bu yana tahliyeleri için örgütlü ve sistemli şekilde azim ve kararlılıkla yürütülen çalışmanın “zafer gününü” yaşarken, sanal gündemin peşine takılan ve kendini demokrat, eşitlikçi, hak savunucusu olarak tanımlayan gergedanların hatta onlara liderlik edenlerin avokado gündemini daha çok önemsediğini düşünüyorum.
Ionesco’nun piyesinde en sonunda dönüşmeyenler sorgulanır hâle gelir. Bugün içinde bulunduğumuz tımarhanede olanlar da bundan farklı değil. Hukuksuzluk sıradanlaştı. Barış için konuşanların savaş dili olgunlaştı. Gerçeğin yerine yalanlar geçti, ama kimse şaşırmıyor. Kimi çıkarı için, kimi farkında bile olmadan kimi de korkudan gergedanlaştı. Bir zamanlar adalet isteyenler bugün mahkeme salonlarındaki hukuksuzluk karşısında başını çeviriyor. “Barış süreci var” diyenler barışı inşa etmenin ilk şartı olan adaleti hiçe sayıyor. Özgürlükten dem vuranlar haksız yere hapiste tutulanları görmezden geliyor. Daha acı ve tehlikeli olanı görüyormuş gibi yapanlar! Şimdi “bu kabul edilemez” dersek barış süreci olumsuz etkilenir düşüncesiyle bize adeta “durun biz barışıyoruz” diyorlar. En fazla bir iki mırıltı sonra sessizlik… Her gün belediyelere kayyumlar atanırken son derece saygı duyduğunuz kendi belediyesine de (!) kayyum atanmış bir siyasetçi gözlerinizin önünde gülümseyerek boynuz tokuştururken aklınıza mukayyet olmanız bekleniyor. Her gün belirmek için burnunuzu zorlayan boynuzunuzu eğeyle törpüleyerek başkalarının adaletini savunmak için kanattığınız oyuk kurtlanırken oluyor bunlar. Bir diğeri CHP belediyelerine kayyum atanmasına bıyık altından gülerek memnun oluyor. Oysa ne diyor Ioanna Kuçuradi? “Marifet sevmediğimiz insanların da insan hakkını korumaktır.” Siz bunu kızdığınız, hak ettiğini düşündüğünüz, eleştirdiğiniz hatta nefret ettiğiniz insanlara uyarlayarak okumalı ve anlamalısınız. Barış eğer anayasa, hukuk, adalet ve eşitlik varsa vardır. ‘Başka barışın çocukları’ olduğumuzda sadece muktedire fayda sağlamış oluruz. Bunu bilmiyor, görmüyor olamayacağını bildiğiniz insanlara karşı saygının yitimi ise asıl çöküşü getirecek olan dönüşüm.
Poe’nin, Doktor Katran ve Profesör Tüy Sistemi öyküsünü bilirsiniz. Akıl hastanesinde isyan eden deliler doktorları tutsak edip yönetimi ele geçirir. O andan sonra “normal” olan her şey tersine döner. Delilik yeni düzenin yasası olur. Dışardan gelen önce fark etmez ama zaman geçtikçe deliliğin sistemleştiğini görür. Bugün yaşananları okusa, Poe bile kendi hayâl gücünün ötesinde bulurdu sanki. Çünkü şimdi deliler sadece hastaneyi ele geçirmedi. Artık onlar akıl sağlığının da otoritesi oldular. Tüm kavramları kendi istedikleri gibi tanımlayıp ‘bu terörist’, ‘bu değil’ ya da ‘bu katil’, ‘bu değil’ diyerek kimleri ait oldukları davadan koparıp yanlarına alabileceklerine bakıyorlar. Hukuksuzluğu meşrulaştıranlar adalet için kendi ‘anayasa’sını yazarken adalet arayanları, adalet için savaşanları türlü vaatle kucaklıyor. Belleksiz toplumun olağan gergedanları barışın yok ediliş sürecini çoktan unutmuş görünüyor. “Bahçeli’nin feraseti, asilliği” için söz yarışına girenler liderlerinin “demokrasi dışında bir yol yoktur” sözündeki demokrasiyi artık gergedan anayasasında yer alan yeni tanımdan okuyor. İnsanlar açken ekonomi “uçuyor”, mahkemeler talimatla karar alırken “bağımsız yargı” insan yakanlar için son sürât işliyor. Barış görüşmeleri yapılırken barış için gerçekten bir ömür verenlerin sesi kısılıyor. İnsanlık suçlarında “zaman aşımı” ve “af” olmaz. CHP için hem seçmen hem de üye bazında önemli bir tabanla karşılık bulan Alevi toplumunun tarihsel travmalarını ve güncel acılarını yeniden tetikleyen bu durum, şimdilik sadece muhalefetin gündeminde olan bir seçimin tek adayın oylanacağı ya da “onaylanacağı” oksimoron ön seçim gündeminden önemli bulunmadı! Buna bağlı olarak “göstermelik bir tweet bile atmadınız” diye özelden sitem ve isyan ettiğimde ‘aday gösterilmediğim için düşmanlık yapmakla’ itham edildiğimden beri her sabah bir avokado yiyerek sağlıklı belenmeye karar verdim. Ortaçağ karanlığında “yangın kavmindeniz ne giysek alev”!*
“Dertler kat kattır. Dünyanın eziyeti türlü türlüdür. Gökkuşağı gibi aşar geniş ufku, renkleri de bu kemerin renkleri kadar çeşitlidir. Gökkuşağının renkleri kadar belirgin, ama onlar kadar sıkıca harmanlanmıştır bu renkler. Nasıl oldu da bu güzellikten bir tür çirkinliği türetebildim? Barış antlaşmasının alametinden bir hüzün benzetmesi çıkardım? Ama nasıl etikte, kötülük iyiliğin bir sonucuysa, aslında hüzün de neşeden doğar. Ya geçmiş saadetin hatırası bugünün acısıdır, ya da var olan ıstırapların kökeni olabilecekken olmamış baş döndürücü zevklerde yatar.”**
*Bir Çağ Yangını / Hulki Aktunç
**Edgar Allan Poe / Doktor Katran ve Profesör Tüy Sistemi