Google Play Store
App Store
Gettolar mültecilerin yerleşim alanına dönüştü
Fotoğraf: İHA

Özgür Hüseyin AKIŞ*

2010 yılında Tunus’ta genç bir işçinin yolsuzluklara ve kötü muameleye karşı kendisini yakmasıyla başlayan eylemler Mısır, Cezayir, Ürdün, Yemen ve diğer Ortadoğu ve Afrika ülkelerine yayıldı. 2008 ekonomik krizinin halkta yarattığı yoksullaşmanın ortaya çıkarttığı öfke, halkın sorunlarının çözülmesi ile değil de Emperyalizmin bölgede kendi lehine yeniden oyun kurmasını sağladı.

Mısır ve Tunus’ta Müslüman Kardeşler hükümeti kuruldu. Libya’da Kaddafi iktidarı devrilip yerine gerici bir hükümet kuruldu. Libya’da siyasi istikrarsızlık başladı iç savaş 2020 yılında ateşkes sağlanıp sonlansa da gerilim devam ediyor bir iç savaş tehlikesi güncelliğini koruyor.

Bölgedeki gelişmelerden Suriye dışarda kalmayacak 2011 yılında halkın hükümete karşı başlattığı gösteriler emperyalizm destekli cihatçıların desteğini alarak uzun yıllara yayılacak bir iç savaşa dönüşecekti. Arap baharı olarak adlandırılan bu süreç Suriye’de başarıya ulaşamadı. Türkiye bu süreçte tarafını belirlerken bölgedeki büyük güç olma düşü ile ABD ve Avrupa’nın yanında tarafını belirleyip Türkiye’nin geleneksel dış politikasının dışına çıkmadı.

∗∗∗

Suriye’de gayrimüslimlere ve azınlıklara karşı büyük katliamlar gerçekleştirildi. Bu savaşta hayatta kalabilmek için zorunlu göçler yaşanırken milyonlarca Suriyeli Türkiye’ye geldi. Avrupa sınırlarını kapatırken Türkiye’de savaşın ilk yılların da Suriye sınırında kurulan sığınmacı kamplarından göçmenler plansız bir şekilde büyükşehirlere dağılırken kendi yaşam alanlarını kurmaları konusunda yalnız bırakıldılar.

TÜİK’in Şubat 2024’te açıkladığı rakamlara göre Türkiye’de 3 milyon 91 bin 831 Suriyeli yaşamakta. Mültecilik hakkı tanınmayan hala geçici koruma statüsünde bulunan milyonlarca göçmenin küçük atölyelerde, fabrikalarda, tarım ve hayvancılık sektöründe yoğun olarak ucuz iş gücü olarak çalışmaktalar. Sanayinin yoğun olduğu bölgelerin etrafına yerleşen göçmenlerin eskiden yerel halkın yoğun yaşadığı mahallelerde yaşadığını görüyoruz.

TDK gettoyu “Avrupa ülkelerinde Yahudilerin gönüllü olarak veya zorlanarak yerleştirildikleri ve her türlü gereksinimini başka yere gitmeden karşılayabildikleri mahalle, Yahudi mahallesi Bir yerleşim bölgesinin, aynı şehirden gelen insanların yerleştiği bölümü” diye tanımlıyor.

∗∗∗

Şehrin merkezinin dışında çalıştıkları iş yerlerine yakın olan bu mahalleler eskiden İç Anadolu’dan, Doğu ve Güneydoğudan aldığı iç göçlerle beraber gecekonduların yoğun olduğu yerleşim alanlarıydı. En önemli örneklerinden birisi Ankara’da bulunan Altındağ ilçesinin önder mahallesi Küçük Halep olarak adlandırılan Siteler mobilya sanayisinin hemen yakınında kurulu olan eskiden de yoksul emekçilerin yaşadığı bir yerleşim alanıydı. Kentsel dönüşüm nedeniyle bu mahallede oturan yerel halkın büyük bir kısmı göç etti. Çok katlı sitelerin yapımı sürse de bu mahalle gecekondu hâkimiyetini hala korumaktadır.

Kapitalist sistemin neden olduğu ekonomik krizin yol açtığı işsizlik, barınma, gıda başta olmak üzere fiyatlardaki fahiş artışların sorumluluğunu göçmenlere bağlamaya çalışan siyasi hareketlerin ırkçılığı beslediği bir gerçek. Yoksul göçmenlerin kendi yaşam alanlarını kurup o alanı terk etmeyerek sadece çalışmak için mahallerinden ayrıldığı bir yaşam alanı kurdukları gözlemleniyor.

Yerel halkla göçmen işçilerin İş yerlerinde maruz kaldıkları sömürü koşulları yan yana gelme zaruriyetini içinde barındırıyor. Göçe yol açan nedenlere yazının başında kısaca değindim. Göçe neden olan Emperyalist, Kapitalist sistemin üzerinden yürütülecek bir mücadele yerel halkın göçmenlerle bir sorunun olamayacağının anlaşılması için önemli.

*İSİG Ankara Meclisi Gönüllüsü