“Her yer Taksim, her yer direniş” sloganı iktidarın her yerde oluşunun ve iktidarın olduğu her yerin siyaset alanı olduğu gerçeğinin sloganıydı. Her şey, politikti ve Gezi direnişi; dar anlamıyla yalnızca seçim sandıkları, milletvekili adaylıkları değildi. Egemenler her zaman siyasetin dar tanımından yana oldular. Her tür baskıyla, yalanla, montajla sokağı yasaklayıp, tek başına sandığı demokrasi olarak ilan ettiler.

***

Gezi, ‘Büyük, doğru adamcı’ siyasetin, siyaseti liderlere, kurtarıcı ilan ettiklerimize bırakın diyen sağ ideolojinin çöküşüydü. Halk muhalefetinin göz ardı edilip siyasetin liderlerin özelliklerine indirgenmesine itirazdı. Gezi direnişi, var olan siyaset, yurttaşlık üzerinden temsil düzenlerine karşı çıkışın isyanıydı. Emekçiler, gençler, kadınlar herkes direnişin öznesiydi. Siyasetin toplumsallaştırılması, halkın örgütlü gücü, kolektif mücadeleydi.

Eşitlik, özgürlük, laiklik, kamusal eğitim, sağlık, emeğin hak mücadelesiydi.

Seçim sonrası onlarca değerlendirme yapılıyor. Mücadelenin nasıl olması gerektiğine dair büyük direnişin öznesi olan milyonlar o cevabı direnerek verdi on yıl önce.

Gezi Direnişi’nden itibaren siyasi iktidarın grevleri, eylemleri yasaklamasından bugüne sandık, iktidar ve muhalefetin büyük bölümü tarafından demokrasi olarak sunuldu. Emekçilerin, gençlerin, kadınların örgütlediği her eylemde “sandığı bekleyelim” diyerek “itidal” çağrısı yapıldı.

50+1 ve seçim sistemi değişiklikleri eliyle iktidarın kulvarında çarpışan ideolojileri ortadan kaldıran, ilkesiz, siyasetsiz, programsız, birbirine benzemezlerin bir araya geldiği, iktidarla değil birbiri ile mücadele eden, halkın meclisi olmaya dair tek bir niteliği kalmamış bir Meclis ve milletvekili adaylıkları üzerinden gündemlerle hareket eden yoksulluğa, işsizliğe, geleceksizliğe karşı ve emek mücadelesine, laikliğe, antiemperyalizme, kamusal haklara dair söz ve eylem üretmeyen, kişileri kurtarıcı ilan eden bir süreç yaşandı.

Önümüzdeki günler için seçim döneminde yaşadıklarımızdan ve Gezi Direnişi’nden öğrendiklerimiz ise ders niteliğinde.

En çok çubuğu kendimize bükmenin, ara sokaklarda, mahallelerde, çadırkentlerde daha güçlü dayanışmayı da mücadeleyi de büyütmeye devam etmenin tam zamanı şimdi…

***

Seçimin sabahı Hatay SOL Parti Dayanışma Gönüllüleri Merkezi’ mizden depremin ilk gününden itibaren durmaksızın koşturan arkadaşımızın paylaşımı kararlılığımızdır bizim.

“Bizler için ne farkı var dünün bugünden, bugünün yarından?

Sabah uyandık, yağmur hafiften ıslattı ortalığı ve eskisi gibi olmasa da toprağın kokusunu yaydı ortalığa... Sonra mı? Yine güneş doğdu... Gün, yine gösterdi kendisini… Can uyandı ve aaaabimmm diye seslendi en güzel tonuyla... Birileri geldi ve su alabilir miyim diye sordu? Serbay, gülümsemesiyle; Merve, umutlu olma isteğiyle yine merkeze geldi. Murat’ın gelişiyle Serbay’ın yüzündeki mutluluğu yansıtması ayrı bir güzellik yarattı... Çocukların topu yine çatıya uçtu ve nasıl alabiliriz diye telaşa düştüler.. İçerdeki kediyi ne kadar kandırmaya çalışsak da hala bir türlü dışarı çıkaramıyoruz mesela... Merkezde kim duracak? Subaşı’na kim gidecek? Arıtmadaki sorun çözüldü mü?... diye sorular sorulmaya devam ediyor.

Başka şeyler de yine sürüyor; umutlarımız, örgütlü mücadelemiz, sevdalarımız, şarkı dinlemelerimiz, dostluklarımız, yoldaşlığımız...

Yenildik mi? Elbette hayır! Bu süreçte, ne de güzel işler yaptık hepimiz beraberce... Yapacağımız çok iş var daha.

Bizler, böyle böyle kazanmaya devam ediyoruz.”

Mitinglerle, zamlara karşı eylemlerle, halk yürüyüşleriyle, depremde örgütlenen o olağanüstü dayanışmanın gücüyle, sandıklarda birleşik mücadele çağrısıyla çıkarsız, karşılıksız ve pazarlıksız halkın muhalefetini sokak sokak örgütlemeye çalışan ilericiler, devrimciler, gençler, kadınlar Gezi’nin açtığı yolda yürümeye devam ediyor.

Gezi yaşıyor. Yürüyeceğimiz yolu gösteriyor.