Bizim için Gezi Direnişi, bundan on yıl önce başlayan ama henüz bitmemiş, bitirilememiş onurlu bir halk hareketinin adıdır. Gezi’nin yarattığı heyecan, gezinin yaşattığı duygular, gezinin öğrettiği doğrular ilk günkü canlılıklarıyla hayatlarımızı biçimlendirmeye devam ediyor.

Gezi’den bugüne…
Fotoğraf: Taksim Dayanışması

Sonrasında yaşadığımız çok önemli gelişmelere, çok büyük toplumsal altüst oluşlara, çok yıkıcı trajedilere rağmen bundan tam 10 yıl önce yaşanan Gezi Direnişi’nin olanca canlılığıyla hayatlarımızdaki yerini koruyor olması çok ilginç ve üzerine düşünülmesi gereken bir konu.

Aradan 10 yıl gibi azımsanmayacak bir süre geçmiş olsa da bugün Gezi Direnişi’nden bahsederken, geçmişte kalmış bir tarihsel andan ya da nostaljik bir hatıradan değil, belli biçimiyle gündelik yaşamımızı, politik mücadeleyi ve düşünsel iklimimizi şekillendirmeye devam eden bir süreçten bahsediyoruz.

Gezi Direnişi’nin hedef aldığı AKP’nin iktidardaki varlığını koruyor olması, iktidar sahiplerinin Gezi Direnişi’ni bir tehdit unsuru olarak dillendiriyor olması ya da Gezi Direnişi’nin parçası olan isimlerin hukuksuz yargılamalar sonucunda tutuklanması gibi nedenler Gezi’nin güncelliğini korumasına etkisi olduğu aşikâr olsa da, Gezi Sonrasında toplum üzerindeki baskı ve zorbalığını iyiden iyiye yükselten AKP iktidarına karşı Gezi’yi aşan bir toplumsal hareketin yaratılamamış olması Gezi’nin sürekli dilimize dolanmasındaki asıl neden olmalı.
Gezi Direnişi’ni kendisinden önceki ve sonraki toplumsal hareketlerden ayrı tutan en önemli özelliği, ülkenin farklı coğrafyalarında ve zamanlarında görmeye alışık olduğumuz -etki alanı oldukça sınırlı kalan- “kimlik”, “çevre”, “hak”, “adalet” vb eksenli tekil hak mücadelelerini bir araya getiren, kitleselleştiren, yaygınlaştıran ve daha da ötesi politikleştirerek militanlaştıran bir niteliğe sahip olmasıydı.
Gezi Direnişi bu mücadelelerin sadece taleplerini değil, demokratik işleyişlerini ve biçimlerini de dönüştüren, çoğullaştıran, zenginleştiren bir hareket oldu. Direnişin dilini, anlamını ve sınırlarını değiştiren çok sayıda yol ve yöntem olduğu Gezi’yle birlikte ortaya çıktı. Doğrudan demokrasinin, birlikte yaşamanın, dayanışmanın, cesaretin, yaratıcılığın en güzel örneklerini orada gördük. Hareketin içeriğindeki ve biçimindeki bu zenginlik, muhalefetin tüm unsurlarının kendisini Gezi’de var edebilmesine, Gezi’yi sahiplenebilmesine olanak tanıdı.

Direniş o denli görkemli ve heterojen bir kalabalıktı ki, herkes gözlerinin aradığını bir biçimde orada gördü. Sosyalistler komünü, anarşistler kaosu, sendikacılar sınıfı, illegaller radikalizmi, taraftarlar forma aşkını, sanatçılar yaratıcılığı, sokak çocukları ilgiyi, Devrimci Müslümanlar hidayeti, hayran grupları sanatçıları, ulusalcılar Kuvayı Milliye ruhunu, yalnızlar dayanışmayı, anneler çocuklarını, yaşlılar gençliklerini, gençler yalnız olmadıklarını gördü meydanlarda…

Gezi Direnişi, yarattığı tüm değerlere, tüm kitleselliğine ve taşıdığı tüm cesarete rağmen, AKP’nin gözü dönmüş şiddetiyle ve ölçüsüz medya manipülasyonuyla baş edebilecek bir hareket değildi. AKP İktidarı Gezi Direnişi’ni türlü yollarla sokaklardan uzaklaştırarak kitlesel etkinliğini kırsa da hiçbir zaman bitiremedi. Siyaseten hesaplaşıp yenemediği için de, Gezi’yi kriminalize ederek, öcüleştirerek onunla baş etme yoluna gitti.

TMMOB yöneticilerinden oluşan Taksim Dayanışması üyelerinin de aralarında bulunduğu bir grup arkadaşımız “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” etmekten cezaevine gönderildiler. İçinde taşıdığı olanca umut, sevinç ve acıyla yakın tarihimizin en coşkulu, en kitlesel, en yaratıcı toplumsal hareketi olan Gezi Direnişi’ni ve o direnişin parçası olanları mahkûm etmek hukukun değil, siyasetin ürünü olduğunu hepimiz biliyoruz.

Bizim için Gezi Direnişi, bundan on yıl önce başlayan ama henüz bitmemiş, bitirilememiş onurlu bir halk hareketinin adıdır. Gezi’nin yarattığı heyecan, gezinin yaşattığı duygular, gezinin öğrettiği doğrular ilk günkü canlılıklarıyla hayatlarımızı biçimlendirmeye devam ediyor.

Yaşadığımız bunca karanlık, bunca baskı, bunca kötülük içinde bile bu ülkenin geleceğine dair umudumuzu koruyabiliyorsak eğer, bunu Gezi Direnişi’ne, Gezi Direnişi’ni var eden gençlerimize borçluyuz.

Bu umut bizlere, iktidarın tüm saldırganlığına karşı parklarımıza, kentlerimize, ormanlarımıza, derelerimize, madenlerimize sahip çıkma cesareti vermektedir. Bu umut bizlere, iktidarın tüm hukuksuzluğuna karşı Gezi Davasında tutuklu bulunan Mücella Yapıcı’ya, Tayfun Kahraman’a, Can Atalay’a ve diğer tüm dostlarımıza yeniden kavuşma heyecanı vermektedir. Bu umut bizlere, hukuku yok sayan, insanları yok sayan, doğayı yok sayan bu karanlıktan kurtulma gücü vermektedir.

Çünkü biliyoruz ki, "Karanlık gider Gezi kalır! Hapislik biter, mücadele kazanır!"