Google Play Store
App Store

Bir yıl daha bitiyor. Dönüp geriye bakmakta fayda var. Hatta memleket meselelerini bir kenara bırakıp, yılın bu son 'cuma yazıs

Bir yıl daha bitiyor. Dönüp geriye bakmakta fayda var. Hatta memleket meselelerini bir kenara bırakıp, yılın bu son 'cuma yazısı'nda üzerinde yaşadığımız gezegenin nereye gittiğine dair akıl yürütmek için 2006 yılının 'işaret fişeği' diyebileceğimiz olaylarını hatırlayalım.

Söze dünyanın barut fıçısından başlayalım. Ortadoğu'da şu aralar en çok telaffuz edilen kelime iç savaş!

Irak'ta işgal üçüncü yılını doldurdu. ABD kaynaklarına göre, işgalden bu yana 650 bin Iraklı öldü. Sözüm ona demokrasi gelecek ülkede, her gün ortalama 60 kişi hayatını kaybediyor. Güvenlik sıfır. Akaryakıt yok, elektrik yok, su yok. Yaşanan kaos ortamında, ülkede ne kadar mezhep ve etnik grup varsa hesaplaşma halinde. Beyaz Saray, bu bataklıktan karizmayı çizdirmeden nasıl çıkacağının hesabını yapıyor. Gelinen noktada işgalin sona ermesi de ülkenin geleceği açısından ferah ve aydınlık günlerin garantisi değil.

Lübnan'da ayrı bir vehamet serpilip gelişiyor. 2000'li yıllar boyunca Hizbullah'ın toplumsal hegemonyası altında istikrarlı bir görüntü sunan Lübnan'da, İsrail'in temmuz ayındaki saldırısının ardından taşlar yerinden oynadı. Uzun yıllar iç savaşın acısını çeken ülkede bütün mezheplerin ve siyasi oluşumların elleri tetikte. Gelecek belirsiz.

Filistin de benzer bir trajedinin eşiğinde. Ha-mas'ın seçimleri kazanmasının ardından açıkça lafı edilmese bile, ülke fiilen uluslararası bir ablukaya maruz kaldı. İktidarı sandıkta kaybeden El Fetih, bu ortamı kendi hükümet olma stratejisinin vesilesi haline getirmeye çalışıyor. Tarafların çatışmadığı neredeyse tek bir gün yaşanmıyor Filistin'de...

Kuşkusuz sürecin yönü ABD'nin 'terörle sava-şı'nın yeni açılımlarına da bağlı. Afganistan ve Irak'ta yaşanan başarısızlıkların ardından, ABD halkının son seçimlerde Demokratlar'a meyletmesi nispeten farklı programlan devreye sokabilir.

• • *

Peki, Ortadoğu'dan çıkıp başka coğrafyalara göz attığımızda manzara nasıl?

Afrika kıtasının dünyanın geri kalanı tarafından ölüme terk edildiğini söylesek abartmış olmayız. İç savaşların, hastalıkların, açlığın ve kuraklığın pençesindeki kıta için en küçük bir umut ışığı görünmüyor. Etiopya, Somali, Sudan, Fas, Kongo, Fildişi Sahili, Çad, Burundi, Uganda, Nijerya, Kamerun, Angola, Mali, Cezayir, Senegal... Bu ülkelerin her birinde ya iç savaş sürüyor ya da iç savaş tehdidi altındalar. Birbirleriyle yaşadıkları, zaman zaman açık çatışmaya dönüşen gerginlikler de cabası...

Darfur'daki soykırım bütün uluslararası müdahale girişimlerine rağmen sürüyor. 2003'ten bu yana 200 bin kişi öldü 2 milyon insan evlerini terketmek zorunda kaldı.

Kıtanın bir büyük derdi de AİDS. Dünyadaki AİDS hastalarının yüzde 64'ü, dünya nüfusunun yüzde ıo'unu barındıran Sahraaltı ülkelerinde. 2006 yılı hastalıkla ilgili girişimlerin ve kararların alındığı bir yıl oldu ama, hali hazırdaki durum dehşet verici: Her bir dakikada 6 kişi AİDS'e bağlı hastalıklardan ölürken on kişiye de HIV bulaşıyor.

• * •

Hazır tıp alanına girmişken... Özellikle genetik araştırmalarda başdöndürücü gelişmeler yaşanıyor. Kanser, parkinson, alzheimer, otizm gibi hastalıklara neden olan genleri taşıyan 'Kromozom ı'in şifresi 2006 yılında çözüldü. Bu gelişme, adı geçen hastalıkların teşhis ve tedavisinde yeni umutları da beraberinde getirdi. Tabii dünya ölçeğinde tıbbın, uluslararası şirketlerin önemli kâr alanlarından biri olduğunu unutmadan...

İnsan hayatını tehdit eden yegâne musibet elbette hastalıklar değil; asıl tehlike, 21. yüzyıl itibarıyla, bizatihi insanın kendisi, tüketim bağımlılığı üzerinden şekillenen yaşam biçimi... Bunun en tartışmasız sonucu ise küresel ısınma. 2006'da yayınlanan raporlar, küresel ısınmanın artık geri dönüşün mümkün olmadığı bir noktaya dayandığına işaret ediyor. Bu ne anlama geliyor? Kutuplardaki buzulların erimesi -ki son iki yılda Kuzey Kutbunda Türkiye'nin yüzölçümü kadar bir erime tespit edildi-, dünyanın kimi sahil yerleşimlerinin sular altında kalması, muazzam kuraklık dönemleri, birçok canlı türünün doğal hayat alanlarını terk etmeleri ya da yaşamlarının son bulması, insanlığın bugüne kadar hiç tanımadığı hastalıklara maruz kalması vb. Sayısız ve ölümcül sonuçlar. Üstelik, çok değil, 20 yıl sonra...

Kim bilir, 'geride kalacak olanların' yazacağı tarih kitapları, küresel ısınmanın ulaşmış olduğu boyutlar karşısında insanoğlunun ısrarlı aymazlığına işaret edip, bilinen tarihin en büyük trajedisi diyecekler, belki de...