Google Play Store
App Store

Ergenekon davaları öncesinde hayatımıza giren ve artık birçok davanın başından sonuna gidişatını belirleyen, hukukiliği ise halen tartışmalı bir uygulama: Gizli tanıklık.

Binlerce soruşturma gizli tanık beyanıyla başladı ve aynı beyanlarla karara ulaştı.

Halen yüzlerce kişi gizli tanık beyanıyla tutuklu veya hükümlü olarak hapishanede. Daha fazlası, gizli tanık beyanıyla yargılanıyor.

Hatta bazı dosyalarda, tek oturuşta yüzlerce kişi hakkında ifade veren “ünlü” gizli tanıklarımız bile var…

Gizli tanıklık, adeta yargı sistemimizin sacayaklarından biri.

Geçen hafta gizli tanıklık uygulaması bir kez daha Anayasa Mahkemesi kararına konu oldu. Evet, yine ihlal hükmüyle: Anayasa Mahkemesi, 4 Aralık’ta açıkladığı kararında, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine hükmetti.

Başvurucu, gizli tanık ifadesine dayandırılan, yeterli delil olmaksızın ve gerekçesi açıklanmadan mahkûmiyetine karar verilmesi nedeniyle AYM’ye gitmişti.

AYM, kararında temel bir hukuki gerekçeyi hatırlattı: “Hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir.”

Yerel mahkeme mahkumiyet kararını, bir gizli tanık ifadesine, açık bir tanığın davada sonradan inkar ettiği beyanına ve bir telefon görüşme kaydına dayandırmıştı.

AYM, kararda gizli tanık beyanının esas alındığını belirtti ve sanık avukatlarının gizli tanığa soru sorma imkanının olmadığının altını çizdi: “Sanık lehine alınan teminatlar gözetildiğinde tanığın menfaatleri ile sanığın adil yargılanma ölçütleri içinde yer alan haklarının adil bir şekilde dengelenmediği görülmüştür.”

Yani, AYM, duruşmada sanığın sorgulama ihtimali bulunmayan bir gizli tanığın anlattıklarıyla hüküm kurulamayacağını bir kez daha kayıt altına aldı.

Bir kez daha diyorum çünkü yüksek mahkemece yıllar içerisinde çok fazla benzer karar alındı.

Hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bu yönde birçok karar verdi. Örneğin, gizli tanık ifadesine dayanılarak iki kişinin “örgüt üyeliğinden” mahkum edilmesiyle ilgili başvuruda AİHM, 23 Haziran 2015’te verdiği kararında, sanıkların savunma ve dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine hükmetmişti: “Savunma hakkı sanığa, genel bir kural olarak, aleyhindeki tanığı sorgulama fırsatı verilmesini gerektirir. Bu davada sanık veya avukatları yargılamanın hiçbir aşamasında tanığa soru sorma imkanına kavuşmadı. Dolayısıyla söylediklerinin inandırıcılığını tartma imkanları olmadı.”

Yani gizli tanıklık uygulaması süresince Türkiye, çeşitli kereler adil yargılama hakkı ihlali nedeniyle tazminat ödedi.

Ödedi de ne oldu? Uygulama aynen devam ediyor.

En temel haliyle “Schrödinger’in kedisi”ni hatırlatan uygulamada, gizli tanığın varlığı dahi tartışmalı: Yani hem varolma hem de olmama ihtimali aynı anda mümkün.

Çünkü bırakın tanıklık konusundaki itibarını, kişinin varlığı bile ihtilaflı, sorgulanamaz-bilinemez bir konumda. Sanık yargılama boyunca sadece kağıda yazılı bazı beyanlarla muhatap. Bu beyanların arkasındaki kişinin varlığı meçhul.

Ancak uygulama neredeyse her siyasi davanın kilidini açan bir maymuncuk olduğundan, kolay kolay vazgeçilecek gibi görünmüyor.