Tarihin sonu gelmediğine göre, kim bilir, belki de 20 yıl içinde iklim felaketleri, savaşlar, politik veya sosyal nedenlerle çoğumuz şu anda bulunduğumuz yerden başka yerlere göç etmek zorunda kalacak. İnsanlığın hikâyesi göçle başladı, göçle devam edecek.

Göçmen yurdu Anadolu

Heval Bozbay

Anadolu yarımadası; Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarını birbirine bağlayan kara ve deniz yollarının kesiştiği bir noktada yer alması nedeniyle, tarih boyunca birçok göç olayına tanıklık etti. Göçlerin kimi savaştan kaynaklandı, kimi fakirlikten; kimi binlerce yıl önce oldu, arkasında neredeyse hiçbir iz bırakmadı; kiminin hatıraları hâlâ capcanlı. Geçmişte büyük çaplı göçler, birçok kereler kültürlerin/uygarlıkların değişiminde lokomotif ya da tetikleyici faktör işlevi gördü.

Malum, “insan”ın asıl hikâyesi, Afrika’dan göç etmesiyle başladı. Sonradan Homo sapiens yani akıllı/zeki insan olarak adlandırılacak insan türü, günümüzden yaklaşık 200 bin yıl önce, Afrika’dan çıkarak dünyaya yayılmaya başladı. Yüzbinlerce yıl önce ataları Homo erectus’lar da hemen hemen aynı yolları takip ederek dünyaya yayılmıştı; onların ayak izlerini sürdüler. Sapiens’in bu göçü sırasında Anadolu, önemli geçiş ve konaklama noktalarından biriydi.

Göçmenlerin kimi yerleşti, kimi yoluna devam etti. On binlerce yıl, yüzlerce kuşak süren bu göçün sonucunda, günümüzden 20 bin yıl öncesine gelindiğinde, Sapiens artık dünyanın yaşanabilir tüm bölgelerine yayılmıştı. Hiç şüphesiz tüm insanlık, hepimiz o göçmenlerin torunlarıyız.

Bu denli büyük çaplı ve “barışçıl” bir başka göç olayı, yaklaşık olarak MÖ 6-4 bin yılları arasında yaşandı. Mezopotamya ve Anadolu’da MÖ 15 binlerden itibaren yerleşik hayata geçmeye ve tarım-hayvancılık denemeleri yapmaya başlayan insanlar, bir süre sonra, henüz bilinmeyen nedenlerle (büyük ihtimalle yine iklim veya nüfus baskısı nedeniyle) dalga dalga Avrupa’ya göç ettiler. Başta tarım-hayvancılık gelmek üzere, çanak çömlek, mimari gibi birçok keşif ve icat Avrupa’ya, Anadolu’dan göç eden bu çiftçiler tarafından taşındı. MÖ 4 bin yıllarına gelindiğinde Avrupa kıtasının büyük bir kısmı bu “yeni yaşam” ile tanışmıştı. Avrupa nüfusu; o göçmenlerin torunlarıdır.

MÖ 2 bin yıllarında Anadolu yarımadası bir başka göç dalgasına maruz kaldı. Bu defa göçmenler büyük ihtimalle kuzeydoğudan, Kafkasya üzerinden geliyor, Orta ve Kuzey Anadolu içlerine kadar ilerliyordu. Geçtikleri yerlerde pek çatışma izlerine rastlanmayan bu “yabancı”lar, mevcut Anadolu kültürüne kısa süre içinde ziyadesiyle uyum sağlamış; MÖ 1650 civarında siyasi otoriteyi tesis ederek, Anadolu tarihindeki ilk devleti kurmuştur: Hititler. Hitit devleti, neredeyse yarım asır boyunca, MÖ 1200 yıllarına kadar Yakındoğu’nun en güçlü devleti olarak varlığını sürdürdü. Anadolu nüfusunun önemli bir kısmı o göçmenlerin torunlarıdır.

“… Bir anda ülkeler harekete geçti, savaşlar başladı. Hiçbir ülke onların önünde duramadı: Hatti (Hitit), Kode (Kizzuvatta/Kilikya), Karkamış, Arzava ve Alaşiya (Kıbrıs). Bunların kolları kanatları kesildi…” Mısır firavunu Merneptah’ın (MÖ 1213-1204/3) Karnak yazıtında geçen bu ifadeleri, MÖ 13. yüzyıl boyunca tüm Yakındoğu’yu kasıp kavuran göç dalgalarının bir özetidir adeta. Aynı yazıtta, saldırıların nedeninin açlık olduğu belirtilir. Deniz Kavimleri Göçü olarak bilinen bu göç dalgası nedeniyle Yakındoğu’daki neredeyse tüm siyasi otoriteler yıkılmış veya zayıflamış; onların varlığına bağlı olan yazılı belgeler ise birkaç yüzyıllığına susmuştur. Bu nedenle göçün neden ve nasıl başladığı, sonuçlarının ne olduğuna dair çok kısıtlı bilgiler mevcuttur. Büyük ihtimalle Avrupa’da başlayan ve doğuya yönelen şiddetli bir göç dalgası, gittiği yerdeki insanları da yerlerinden ederek göç etmeye zorlamıştır. Bu göç dalgasını bir tek Antik Mısır Devleti püskürtebilmiştir. Göç sona erdiğinde Yakındoğu’nun demografisi yeniden oluşmuştur. Yakındoğu nüfusunun önemli bir kısmı, o göçmenlerin torunlarıdır.

Bunlar, tarihin derinliklerinde gerçekleşen büyük çaplı göç olaylarından sadece birkaçı. Günümüze yaklaştıkça savaş ve iklim felaketleri arttığı için, göç olayları da artar. Örneğin günümüz Türkiye nüfusunun önemli bir kısmının, son asırda göç edenlerden oluştuğu bir sır değil. Hemen hemen hepimiz, yakın veya uzak geçmişte, çoğunlukla savaşlar yüzünden göç etmek zorunda kalmış insanların torunlarıyız, hepimiz göçmeniz! Bu yalnızca basit bir slogan değil; “Tarihin sonu” gelmediğine göre, kim bilir, belki de 20 yıl içinde iklim felaketleri, savaşlar, politik veya sosyal nedenlerle çoğumuz şu anda bulunduğumuz yerden başka yerlere göç etmek zorunda kalacak. İnsanlığın hikâyesi göçle başladı, göçle devam edecek.