Göğsümüze taş basma avlusu
Şair Süleyman İleri itirazını, şair tavrını, çağdaş ve insani olanı lirik bir sesle söylüyor. Avlusunda cumartesi çiçekleri büyütüyor ve iyi ki oradan bize Sardunya’nın gözleriyle bakıyor.
Engin TURGUT
Süleyman İleri’yi ilk tanıdığımda şöyle düşünmüştüm: Nitelikli şairleri okuyor, şiire bir sevgili edasıyla bakıyor ve konuşması, yazması ve şiir okuması nasıl da aşk dolu, şiiri okumuyor sanki yaşıyor. Haydar Ergülen dostumun da sevdiği, saydığı, önemsediği bir şair Süleyman İleri. En çok dikkatimi çeken yanı da çeşitli okumalara açık, herhangi bir konuyu anlatırken o konuya son derece hâkim oluşu. Bilgisiyle, birikimiyle, donanımıyla kendisini dinlettiriyor.
Kendi kendime söz vermiştim; sakin ve asla taviz vermeyen devrimci duruşuyla etkilenmiş yeni bir şiir kitabı çıkarırsa, kitabı hakkında yazı yazmanın yanında sağlam karakterine de değinmeliydim. Ve en nihayetinde bu kitaba editörlük yapma fırsatı buldum. Birlikte çalışmak biraz zordu. Zira hayatımda bu kadar titiz, kılı kırk yaran, dikkatli bir şaire, çok fazla rastlamamıştım. Kitabında “Boş İskemle”, “Eksilenay”, “Çocukluğumuza Doğru Ölelim”, “Kırık Terazi” ve “Nisan Kışı” adlı şiirleri çarpıcı. Bütün şiirlerinin içinden kardeşlik sevinci ve hasreti akıyor. Nerede kimsesiz bir boşluk görse oraya şiirini bırakıp aşka karışacak kadar iyiliğin kapısında bekleyen umut nöbetçisi. Nitekim şiirlerinden suçsuz yere içeride yatan İlhan Sami Çomak şair dostumuza göndermeler de var.
... “Adamın çıkmazında kurulmuş bir masa
Saçlarının akı dolmuş bardağa
Yaprakları soframızda anason çiçeği
Boş iskemlenin ürperten uğultusu
Nereye kadar...”
Sadece şiir değil, öyküler de yazıyor. Eserleri haklı olarak dergilerde yerini alıyor. Neden bilmem Tarsus şehrimizden boş adam çıkmıyor kolay kolay. Gecekondu bölgelerinde 5 yıl boyunca gönüllü olarak çalışması az buz insani bir incelik midir? Tastamam kendisini halkın iyiliğine, işçilerin sınıf bilincinin yükselmesine adamış. Bana, “daha yapacak çok iş var ve ben halka güveniyorum” demesi sevinç çiçekleri açtırtmıştır kalbimde. Düşünsenize, sanki doğduğundan beri özgürlük şarkıları söyleyen bir Ali Ekber Çiçek; bir kalpte yaşayan dört kardeşin Dilek, Eda, Hasan, Merve halidir. Hayatla sarmaş dolaş olma ‘olgu’sunun ve lirik baba iyiliğinin “iklim” derinliği. Şunu demek istiyorum: Soma maden faciası unutulmaz, bilirsiniz. Unutulmamalır da! Fakat bu facianın hemen ardından 10 ay boyunca maden işçileri ve aileleriyle Soma’da kardeşlik bağı kurması benim gözümde toprağa fidan diken bir ODTÜ tavrıdır.
... “Yıkılmış tarih kitabı bu şehirler
Yoksullardan eksiltilmiş terziler
Şehr-i İstanbul elbisesini Mustafa
Etimizden eksiltmişler
Bir çentik daha attım koluma bak
Bu ışıkları be kardeşim
Ferimizden eksiltmişler
Nereye keder…”
Resmi iyi okumak kadar şiir dilini de iyi bilmek gerekiyor. Sözgelimi “Sandalye” ya da “tabure” bir şair için bambaşka bir metafor olabilir. Enteresandır ve bilinir ve son okuma da anlaşılır ki tabureye tekme atan, “meyve vermeyen tek ağaç dar ağacıdır” dizesi o sandalye olabilir, şiiri ve şairin işine karışamıyorsunuz eninde sonunda. Yine sözgelimi iyi şairlerimizden Arkadaş Zekai Özger’e de selam gönderiyor şiirlerinden birinde. Çünkü her bir devrimci şair keder sesiyle büyümüş, kendini her gün doğuran gür orman sevincidi olmuştur. Bakın ve görün, bir şiir aynı zamanda bir resim, bir resim aynı zamanda Nâzım Hikmet çağdaşlığıdır. Kısacası sanki bu kitabı butün devrimciler için yazmış Süleyman İleri. Bir gün, ama bir gün şiir sadece bize özgü değil; dünya halklarına özgü hayat dersleri bilgisi olacaktır. Bakın şairimiz ne diyor:
...” Burada duruyoruz ey yitmeler
Yorgunlar su içsin hızdan
Yalnızlığı soğuk olur, türkü dola beline
Çocukluğunla söyleş
İnadına çapraz as yoldaşın rüyasına
Kalk borusuna değin dişle sabrını...”
Belki neredeyse bu kitabı özetleyen arka kapak yazısında Haydar Ergülen ne demiş: “Cumartesi’ne uğruyor, şairin hepimiz buraya doğduk / Sanırım göğsümüze taş basma avlusuna” dediği dizeye, incir kuşunun uyandığı şiire, şiir de bir çalarsaat değil midir? Sınıfa da uğruyor, hangisi olur mu işçi sınıfına elbette, “yepyeni bir güneşe başlamış şimdi ustalar” dediği günlere de elbettte, bu hasret bizim değil mi dostlar?”
Süleyman İleri’nin yeni şiir kitabı “Çıkar Gelir Sardunya”yı bütün şiirseverlerin okumasını arzu ederim. Enfes şiirler var. Hep bu kitabının çıkmasını beklemiştim. Şair Süleyman İleri itirazını, şair tavrını, çağdaş ve insani olanı lirik bir sesle söylüyor. Avlusunda cumartesi çiçekleri büyütüyor ve iyi ki oradan bize Sardunya’nın gözleriyle bakıyor. Sardunya; şu arsız çağda bizim dil sürgünü çocukluğumuz değil midir? Sardunya; enfes bir başkaldırı, adeta “hayatta kalma rehberi”, incecik bir bahar dalı gibi duruyor. Naftalin Sabrı’yla yazılmış bu şiirleri okurken “bir nehir içini dökmek için deniz aramaya çıkmıştı”, gördüm.
“Ulucanlar bahçesinde utanç duyan tanık ağaç eğmiş başını sardunya çiçeğiyle” konuşuyordu. Bunu da gördüm. “Çıkar Gelir Sardunya” mutlaka gelir, işte o zaman hepimiz yağmur işçileriyle güneş kesiliriz...
…Yıkılmış bir tarih kitabı
Bir de ütopya iyi kötü
Fabrika çıkışlarından birikmiş
Buraya kadar…