Google Play Store
App Store

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş döneminin büyük düşünürü Ziya Gökalp 25 Ekim’de ölümünün 100. Yılında anıldı.

Gökalp anmasında “Türk-Kürt sevgisi” öne çıkarıldı, bu nedenle anma,  çok eksik ve yetersiz kaldı. Aynı günlerde yaklaşık iki ay önce, 8 Eylül’de Narin’in öldüren kişiyi ya da kişileri bulmak için bu ülkenin kırsal kesimin güvenlik gücü jandarmanın “üfürükçüye gittiği” açıklandı. Bu iki olay ülkenin son yıllarda her bakımdan nasıl gerilediğini bir kez daha gözler önüne seriyor.

“BU NE SEVGİ AH…”

Ziya Gökalp kamuoyunun gündemine MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin 100. Yıl anma toplantısındaki konuşmasında  “Türklerin Kürtleri, Kürtlerin Türkleri sevmesi farzdır” sözleriyle getirildi. DEM Parti eş Genel Başkanı T. Bakırhan da anında bu sözleri tekrarladı. Bahçeli bu sözleriyle çok kısa bir süre önce PKK’nin hapisteki lideri A. Öcalan’ın Meclis’te konuşma yapması önerisini güçlendiriyordu. Bakırhan da bu çıkışı desteklediğini açıklıyordu.

Toplum barışa susamıştır. Yaklaşık yarım yüzyıldır yaşanan ve on binlerce insanın yaşamına, bunun birkaç katı insanın yaralanmasına ve aile yakınlarının yıkımına yol açan, dahası, çok büyük parasal kaynağa mal olan “savaş ortamı” mutlaka son erdirilmelidir. Ancak, yakın zamana kadar yıllarca biri birine çok keskin bir biçimde düşman olan bu MHP-DEM çizgilerinin birdenbire “bu ne sevgi ah” dedirtecek derecede yakınlaşmaları bunu sağlar mı?

Başkan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Külliyesi Sergi Salonu'nda düzenlenen 29 Ekim Özel Programı'nda yaptığı konuşmada “ortağımızın yaklaşımı önyargısız değerlendirilmeli”  demesi ve yukarıdaki “sevme” yaklaşımının “Türk Kürtsüz, Kürt Türksüz yaşayamaz” sözleriyle pekiştirilmesine de ne kadar  olumlu bakılırsa bakılsın,  bu MHP-DEM aşkından nur toplu gibi bir barış çocuğu doğabileceği sonucu nesnel olarak vermiyor.  Bu nasıl sevgidir ki CHP’li Kürt kökenli Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklanıyor ve yerine kayyum atanıyor? Ancak bu olay, akıl alır gibi değil, CHP’nin “kendi içinde” tartışma yaratıyor.  Hiç unutulmamalı, demokrasinin “kalan tek noktası sandık” da Doğu ve Güneydoğuda “kayyum” uygulaması yapılırken; milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması ve 14 Mayıs 2023 seçimlerinde milletvekili seçilen, suçsuz C. Atalay’ın hapiste tutulmasıyla varlığını çoktan kaybetmişti.

GÖKALP’I ANLAMAK

Ziya Gökalp’ın görüşleri Cumhuriyet’in düşünsel temelidir. Gökalp, tarihsel olarak XIX yüzyılda Fransa’da gelişen ve bilimsel bilgiyi asıl “yol gösterici”  alan pozitivist ya da olgucu düşünce okulunun ülkemizdeki ilk büyük temsilcisidir. Pozitivizmin babası A. Compt’un izleyicisi E. Durkheim’in öğrencisidir.  “Ulus bilincinin güçlenmesi” için büyük çaba harcayan Gökalp, dil ve tarih birliğine önem verir; öz Türkçe vurgusu yapar, o kadar ki bu köşede de birkaç kez yazıldığı gibi “Bir ülke ki camisinde Türkçe Kur’an okunur, ey Türk oğlu işte senin orasıdır vatanın” der. Tarihimizi, Siyasal İslamcıların yaptığı gibi 1071’den değil, Milattan Öncesinin Orta Asya’sından başta Göktürkler olmak üzere çok tanrılı kavimlerden başlatır; orada “kadın erkek eşitliğine dayalı kültürü” yakalar. Kalkınma için sanayileşmeye önem verilmesini ister. Ona göre eğitim, çağdaş okullarda birleştirilmelidir; eğitimde teklik ilkesi ulusal birliğin temeli olarak önemlidir. Devlet, toplumun gelişmesini sağlamalıdır; “güzide” dediği aydın kesimin sorumluluğunun altını çizer;  “halka doğru” önermesi yapar; köylü ve işçi kesimleri arasında “dayanışmayı” önceleyen Gökalp, toprak ağalığına ve havadan para kazanılmasından doğan zenginliğe karşıdır. Ülkemizde sosyoloji biliminin kurucusu olan Gökalp, Türkçü’dür; Turancıdır.

Kısaca özetlenebilen bu görüşlerden Cumhuriyet’in oluşumuna, Turancılık dışında, çok şey kaldığı açıktır. Cumhuriyet, Turancı değil, Türkiyecidir.  Önemli bir nokta daha var.  Gökalp düşüncesini izleyen önde gelen milliyetçilerden  Nihal Adsız “İslam dininin Türk ırkının geri kalmasına neden olduğunu” vurgular. Oysa günümüzde ana akım milliyetçilik,  MHP eliyle, özellikle eğitimi ilkelleştiren,   ülkeyi “bilimden uzaklaştıran” ve   “Türkçe ile bilim yapılamaz” diyen Siyasal İslamcı bir iktidara destek noktasına gelmiş bulunuyor. Bugün, kendi günlük siyasal çıkarları için Gökalp’ten yararlanmaya çalışanların ve onu “körün fili bir yerinden tuttuğu” gibi algılayan diğer İslamcı Türkçü ya da “sentezcilerin” at koşturabilmeleri, gerçekte ülkenin yaşadığı düşünsel ya da ideolojik gerilemenin bir başka kanıtıdır. Ancak bu gerilemenin ilkelleşmeye dönüştüğü görülüyor. O noktaya gelindi ki halkın güvenliğini sağlayacak kamu kurumu Jandarma Suç Araştırma Timi'nin (JASAT), Narin Güran’ın kaybolduğu dönemde yerini bulmak için 'üfürükçüye' gittiği ortaya çıktı.

Bu ülkede bilimsel düşüncenin babasının ölümünün 100. Yılında “bilimdışı anlayış” geçerlilik kazanabiliyor.

Yine de hafta başında halkın yaşattığı o olağanüstü 29 Ekim coşkusu bu karanlık oluşumların sonunun geleceğinin umudu oluyor.