Google Play Store
App Store

Geçen gün Türkiye için bir dönemin, bir neslin sesini kaybettik. Belki bilmezsiniz, belki daha önce duydunuz, belki de farkındasınız, Replikas grubunun değerli müzisyeni Gökçe Akçelik aramızdan genç bir yaşta ayrılmak zorunda kaldı. Ölümün zamansızlığı ve erkenliği yaşa, zamana ve mekana bakmıyor. Ölümün olduğu yerde her şey anlamsızlaşıyor, bir anlığına, sonra da çok uzun bir süreliğine donuyor… Üzülmekten ve memlekete sıkılmaktan çok daha kötü bir şey bu. Keşke her şey birden bitse, her şey yok olsa da bu acıya katlanmasak diyorsunuz ama acılar ancak sahiplenerek azalıyor. Hayatın anlamı ölümün olması, arada geçen şeyler ise sizin o kısa ve anlık yaşamınıza katabileceğiniz güzellikler. Başka bir şey de yok. Bir bakteriden, tavşana benzeyen bir buluttan ya da çok uzaktan geldikten sonra kıyıya vuran dalgalardan başka bir şey değiliz. Çok da anlamlandırmanın anlamı yok. Kendinizi tatmin için “öbür tarafa” da inanabilirsiniz tabii ama bu da sizi motive etmiyorsa yapacak bir şey yok. Organik hayatını tamamladıktan sonra öbür taraftan haber eden, arayan, mektup atan, çaldırıp kapatan da pek gözlemlenemedi henüz. Bari birileri el sallasa…

1990’lı yılların ortalarında, henüz üniversitelerinde okuyan bir takım İstanbullu gençler olarak, ortaokuldan ve liseden gelen alışkanlıklarımızla, hobilerimizle biz de müzik yapmaya, yazı yazmaya, bir yerlerde çalışmaya başlamıştık. O yıllarda da her şey çok güzel değildi. Terör, işkence, -şimdikilerin yanında günlük verilen rüşvet gibi kalan- yolsuzluklarla boğuşuyorduk. Fakat kazandığımız parayla, hem okuyor, hem ailemizden yardım almıyor, hem de kendimize enstrüman alabiliyorduk. Şimdiki gençler için inanılmaz bir durum olmalı… Neyse onu da şimdiki her şey çok iyi bilen gençz kuşağı düşünsün. Her şey bildiklerinden buna da bir cevapları vardır illa ki.

Böyle bir ortamda, sadece İstanbul’da değil, Ankara’da, İzmir’de, Bursa’da, Antalya’da ve ülkenin çeşitli yerlerinde bir bataklıkta yeşeren bitkiler gibiydik. Herkes birbirini az çok tanırdı, yapılan müzikleri bilirdi. Replikas da o yılların en sıra dışı isimlerindendi. Nekropsi, Zen, Replikas, mor ve ötesi, Siddhartha gibi gruplar, o zamana kadar yapılmamış yeni bir şeyleri yapmaya, yaparken de öğrenmeye çalışıyordu. Bir yandan “kendi” müziğimizi bulmaya çalışıyor, bir yandan da “kendi” müziklerimizi tanıyorduk. Her gece İstiklal Caddesi, İmam Adnan Sokak’taki Leman Kültür’ün az yanındaki taş duvarlı ufacık bir mekan olan Peyote’deydik. Her gece birilerimiz çalar, birilerimiz izler, birilerimiz de katılırdı bu eğlenceye. Leman Kültür’de Cem Yılmaz sahne alıyor, yan tarafta yepyeni müzikler deneniyor, üniversite öğrencileri geceleri dışarıda yemek yiyebiliyordu. Şimdilerde tanesi 100 liranın üzerinde olan ıslak hamburgerlerden kaç tane yediğimizi bile hatırlamaz, midye dolma tezgahlarını kapatırdık. Nasıl bir ekonomik özgürlükmüş o. Oysa ki olması gerekendi ve oluyordu. Yeşeren her canlı, tohumdan fidana, fidandan ağaca, ağaçtan da ormana dönüştürüyordu ülkenin kısır, baskıcı ve çorak topraklarını. Gökçe’yi çok güzel bir badem ağacının kollarının altına, güneş tepedeyken bile serin esen güzel bir yere bıraktık. Bir dönem kapandı, hayallerimiz, gençliğimiz ve müziğimizden büyük bir parça koptu, gözyaşları döküldü, eski arkadaşlar artık dostlara dönmüştü. Çıkışta çocukluklarımızı da yanımıza alıp Kadıköy’de sevdiğimiz bir mekana gittik öğle vakti. Tekrar genç olmuşcasına boş midelerimize bu sefer eskisi kadar ucuz olmayan biraları döktük, birbirimize sarıldık, biraz daha ağladık ve kendimizi tekrar hatırladık.

Hayattan göçerken keşkelerimiz olmadan yaşamak isteriz hepimiz, o yüzden elimizde bugünümüz var, sevgimiz var, müziğimiz, harflerimiz, çizgilerimiz, renklerimiz var. Her şeye, her saçmalığa, her bilinçli kötülüğe ve adaletsizliğe karşı hayatta kalıp bir gün daha yaşamak ise en büyük hediye. Bu hayatı bizden çalanların ömründen alınsın, hayata hayat katanların ömürlerine katılsın. Güle güle Gökçe, yaşattığım ve yaşatacağın her şey için teşekkürler. Bir şekilde aramızda olmasan da dün, bir gün bile olsa da yine buluştuk, yine çok eğlendik, yine çok üzüldük, yine bir gün daha yaşadık dostlarla birlikte. Sıra bize de gelecek.