Google Play Store
App Store

Figüratif sanatta gölge, figüre hacim kazandırmak için kullanılan bir süsleme ya da taramadır. Oğuz Aral’ın sık sık söylediği “gereksiz taramalardan kaçının” uyarısı sadece karikatür için değil, modern bir hayat için de geçerlidir. Batılı bakış gereksiz taramaları temizleyip biçimi ortaya çıkarmak üzere eğitilmiştir; algılamada biçim her zaman önce gelir. Batılı olmayan bir bakış ise aksine gölgelere odaklanır. Psikologlar deney amacıyla, Afrika’nın ücra köşesindeki yerlilere konusu üç kişi arasında geçen siyah beyaz bir film izlettiklerinde yerlilerin figürlere değil, ağaçların arasında gezinen ışık ve gölge oyunlarına odaklandıklarını öğrendiler. Foucault’nun dediği gibi “Bizim algılarımız kişilere göre belirleniyor, gözlerimiz bir şartlanmışlık içinde, gelip giden, ortaya çıkan ve kaybolan kişileri arıyor.” Batılı algıda biçim önce gelir, gözler biçimleri takip eder. Kurgularımız, hayallerimiz biçimler arasında geçen entrikalarla biçimlenir. Ve hayallerimizi kıranlar yine biçimlerdir: “Kalıbının adamı değilmişsin.” Doğu bilgeliği ise aksine gölgelere sığınır: “Işığı bilen ama kendini karanlıkta tutan kişi dünyanın ölçüsüdür” (Tao Te Ching). Sofist Pitagoras için de “insan her şeyin ölçüsüdür”. 19. Yüzyıl’da ortalama, standart insanın icadıyla birlikte mekânların inşasında ölçü birimi olarak standart insan kullanılmaya başlanmıştır. Yapılı çevre Le Corbusier’in modüler adamına, mekânları donatan nesneler ise Ernst Neufert’in standart insan figürüne göre biçimlendiriliyor.

Gölgeler arasında bir gölge iken kendi gölgesi de dâhil gölgeleri yakalayıp figürlere dönüştürmeyi başaran tek türdür insan. Tarihçi Plinius’a göre “resim bir insanın gölgesinin etrafına bir kontur çizilerek kopyasının bir yüzeye çıkarılmasıyla başlamıştır.” O zamandan beri gölgesi düş görüyor. Ya da Yunanlı şair Pindaros’un deyişiyle “insan bir gölgenin rüyasıdır”. Işığa bağlı olarak sürekli biçimini değiştiren gölgesini sabitleyip konturların içine kapattığından beri insanı artık gölgesi biçimlendiriyor. Sanat düş gören gölgelerin işidir. Sanat tarihi de düş gören gölgelerin kaydını tutuyor. İnsan iki boyutlu imgesinin mahsulüdür ya da kendi gölgesinin esiri. Üstelik yeryüzünün şeylerini de artık gölgeler olarak değil, birbirlerinden kopuk formlar olarak algılıyor. Sürekli araştırıyor, araştırma çizgileriyle yeni konturlar keşfettikçe gölgesini ve kendini durmadan biçimlendiriyor. Form, varlığın hapishanesidir. Varlıklar formlarına göre sınıflandırılıp ait oldukları hücrelere yerleştirilir. Gelgelelim form hapishanesinden kaçmak aklının ucundan geçmiyor. Araştırmaya devam ediyor. Araştırma çizgileri form yaratmak içindir, kaçış çizgileri ise forma yakalanmamak.

Aranan form bulunduğunda araştırma çizgileri derhal silinir, gereksiz taramalardır çünkü. Batılı algılamada süreç değil sonuç önemlidir. Oysa gölgesini tutsak aldığından beri bıkmadan usanmadan bedeninin ve zihninin köleliğiyle sonuçlanan süreçlere katılıyor ve her seferinde tutsaklığı biraz daha pekişiyor. İnsan tutsak aldığı gölgesinin esiridir. Ne demişti şair? “Bir gölgenin rüyasıdır insan.” İmge dünyanın iki boyuta indirgenmesidir, soyutlama ve soyutlanma. Dünyadan soyutladığı kendi gölgesini niteliklerle donattıkça kendi imgesine âşık oldu, imgesi her gün biraz daha kusursuzlaşıyor.  Kendi kusurlu varoluşunu beğenmiyor artık, yüksek çözünürlüklü imgelerin dünyasında yaşıyor. Bedensizleşiyor ve kudretini yitiriyor. İnsan artık düşünmüyor ya da davranmıyor. Onun yerine imgeler düş görüyor, düşünüyor ve davranıyor. İddia edildiği gibi, dünyanın büyüsü bozulmadı, imgelerle durmadan büyüleniyor. Hayat imgelerle biçimlendiriliyor.

Doğulu bilge ışığı bildiği halde kendini karanlıkta tutarken, Batılı bilge mecburen ışığa yerleşmiştir, “kendi zamanından gelen karanlık huzmesini tüm yüzünde algılayan kişidir” (Agamben). Işık, parlak ve mükemmel imgelerin ışığıdır. İmgeyi kazıyın, altından gölgenin karanlığı çıkacaktır. Batılı bilge imgelerden gelen karanlık huzmesini sadece yüzünde hisseden değil, tüm bedeniyle duyumsayandır. Yeryüzü konturlarla ayrılmış, birbirlerinden kopuk biçimlerin değil, gölge ve ışığın oynaştığı bir yerdir, konturlar ve biçimler sürekli değişir. Gölgenizi özgür bıraktığınızda siz de özgürleşirsiniz.