Google Play Store
App Store

Geçen hafta üç gün süreyle Oce/Yeniyol Şenliklerinin, dile kolay, 27’ncisi gerçekleşti.

Şenliğin 2. gününde Halk TV’de Serhan Asker’in sunuculuğuyla yayınlanan Görkemli Hatıralar programı da Oce’de yapıldı; köyün o olağanüstü eğitim, kültür ve doğal zenginliği gözler önüne serildi.

OCE’NİN KISA ÖYKÜSÜ

Oce ya da yeni adıyla Yeniyol, Doğu Karadeniz’de Ardeşen’in en doğuda Fındıklı sınırındaki köyü.

Köy, Hemşin’in Çamlıtepe (Zuğa)Köyünden yaklaşık dört yüzyıl önce kıyıya yakın bir vadiye yerleştirilen “beş aile” tarafından kuruluyor: Şişman, Datin, Memiş, Agop, Dagul. Adlarındaki farklılığa bakmayın, bunlar arasında hep dostluk ve dayanışma var.

Aileler, ormandan mısır tarlası açarak ve hayvancılık yaparak geçimlerini sağlıyor; bu nedenle ekonomik olarak “eşit “ ve Oce’de “toprak ağalığı ve ona bağlı ekonomik ve sosyal “bağımlılık ilişkileri” oluşmuyor. Koşullar, kadın-erkek eşitliğini kaçınılmaz kılıyor. Yeme -içmeden giyim kuşama kadar her türlü gereksinimini kendi üreten ya da “kendine yeterli” bir yapı oluşuyor.

Askerlikteki üstün başarısı sonucu ya da “alaylı” olarak miralaylığa ve padişah yaverliğine yükselen Oce’li Şevki Bey,-ki okulumuzun adı ondan geliyor- 1904’te, bundan tam 120 yıl önce Oce’de bir ilk okul açılmasını sağlıyorsa da “savaş koşulları” nedeniyle bu girişim kalıcılaşamıyor. Şevki Bey bunun üzerine tam bir “eşitlikçi” tutum ve olağanüstü bir öngörü ile “her akrabadan bir gencin” Osmanlı’nın İstanbul’daki “çağdaş eğitim veren okullarında” okumalarını sağlıyor: iki öğretmen, bir inşaat mühendisi, bir hukukçu ve sıkı durun o yıllarda yeni doğmakta olan telgraf ve telefoncu yetiştiriyor. Ancak, Oce’nin ekonomik ve toplumsal yapısı bu eğitimlilerin köyün gelişmesine bir katkı yapmalarına olanak vermiyorsa da Şevki Bey süreci, Oce insanının aklına yükselmenin tek yolunun çağdaş eğitim almak ya da kısaca “okumak” olduğunu yerleştiriyor.

KÖY ENSTİTÜSÜ EKİNİ

Oce ilkokulu 1942’de köylünün katkılarıyla yeniden açılıyor; o yıllarda ilkokulu bitiren yoksul köy çocuklarının gidebileceği tek okul ilkokul öğretmeni yetiştiren Beşikdüzü Köy Enstitüsü.

1945’te başlayan Köy Enstitüsü süreci, yüz haneli köyün yazgısını değiştiriyor; Oce’yi Köy Enstitülüler köyü yapıyor. Önce, aralarında benim de bulunduğum on dolayında erkek öğrenci Beşikdüzü’nde “devlet parasız- yatılı” düzeninde beş yıllık bir eğitim alarak ilkokul öretmeni oluyor. Beşikdüzü, diğer enstitülerde olduğu gibi “yaparak öğrenme” yöntemi, laik, bilimsel eğitimle üretime öncelik verir ve bunu kültürel etkinliklerle tamamlarken özelinde de Lazca, Rumca ve Oce’nin Hemşinceden kırma bir Türkçe konuşan öğrencilerini kusursuz Türkçe’de birleştiriyor.

Beşikdüzü’nün “kız öğretmen en okulu” yapıldığı 1954 sonrasında yine on dolayında Oce’li kız öğrenci Beşikdüzü’nü bitiriyor. O kadar ki, o sırada diğer öğretmen okullarını bitiren öğretmenlerle birlikte “ilkokul öğretmenliği” Oce ile neredeyse “eşanlamlı” oluyor. Bu olgu Oce’yi “Köy Enstitülerinin geliştirdiği” köy yapıyor. Süreç, diğer okullara gidilmesini kaçınılmaz kılıyor. Kadınlı-erkekli, çok sayıda öğretmen, teknisyen, mühendis, doktor, mimar, hukukçu vb. yetişmesi ile Oce diğer köylerle karşılaştırılmayacak kadar “eğitimli köy” özelliği kazanıyor. Çağdaş özgürlük ortamı, örneğin, Oce denizine kadın-erkek ayırımı olmadan girilmesini ve bundan ilin devlet memurlarının “ailece” yararlanmasını sağlıyor.

Yükselen eğitim düzeyi “uyanış” halkın siyasal bilinç kazanması sonucunu veriyor; 30 Mart 1971’de Kızıldere’de öldürülen Cihan Alptekin o sürecin ürünüdür. Daha sonra Oce baskıcı ülke yönetimleri tarafından “terörist köy” ilan ediliyor; bakanlıkların örneğin yol yapımı için verdiği ödenekler engelleniyor; ancak, Oce halkı tam bir birlik ve dayanışma ile dış baskılara karşı koymasını biliyor. Serhan Asker tarafından Görkemli Hatıralarda da vurgulandığı gibi, Kızıldere’nin ve diğer siyasal cinayetlerin, “görgü tanıklarının sağlığında” açıklık kazanması ülkenin toplumsal ve siyasal geleceği yönünden çok büyük bir önem taşıyor. Ayrıca aynı programda yurtdışında üniversite eğitimi görmekte olan torunum Cihan’ın “eğitimimden sonra ülkeme döneceğim” sözleri de yaşanmakta olan “giden gitsin” ortamında çok anlamlıydı.

OCE ŞENLİĞİ

Önceki gelişmelerin ürünü olan Oce Şenliği, bundan tam 27 yıl önce, “Ağustos’un Durağı” kavramından esinlenilerek “Ağustos’un ilk Pazar gününü içeren” bir düzenleme ile Ocelilerin Balıklı Yaylasında yaptığı, geleneksel Orta Yaz -Vartevor-Şenliklerinin Oce’de Şevki Bey İlkokulunun bahçesinde yaşama geçirilmesi ile başlıyor.

Oce Şenliği, köyde ve dışarıda yaşayan tüm Ocelilerin, “hep beraber” , dostluk, sevgi ve kardeşlik ortamı oluşturarak eğlenmesi; özellikle çocukların ve gençlerin kaynaşması; yaratıcı yeteneklerini sergiledikleri, şarkılar, türküler kültür ve spor yarışmaları ile yaratıcı yeteneklerini sergiledikleri, “köyden yetişen” sanatçılarla, tulum eşliğinde horon ile çağdaş dansları birlikte oynadıkları ve kendilerini kanıtlayarak “özgüven” kazandıkları bir etkinlik özelliği taşıyor.

İktidar, bu hafta iki sanal iletişim kanalını engelledikten sonra Tik Tok’u da yasaklayıp “cennetin kapılarını” açmaktan söz ederken, tüm Oce halkı, köyünü “Oce’nnetim” diye seviyor! Oce Şenliği, süreklilik kazanan birikimiyle, dünü, bugüne taşıdı; artık o kadar çok sayıda çocuk ve genç sahibi var ki, kesinlikle yarına da taşıyacak…

En büyük yıkım nedir biliyor musunuz?

Bu güzelim eğitimli gençlerin “işsizliğin” o aşılmaz, acımasız duvarıyla karşı karşıya olmaları!