Güç maskesi
Mario Vargas Llosa'nın 'Dünyanın Sonu Savaşı' adlı romanında vardı, bir anarşist olan Galileo, yoksul insanlara şöyle sesleniyordu: "Cesaretinizi kaybetmeyin kardeşlerim, umutsuzluğa düşmeyin. Siz bulutların ardında gizlenen bir hayalet öyle karar verdiği için değil, toplum kötücül olduğu için çürüyorsunuz. Bu haldesiniz çünkü yemek yemiyorsunuz, ne doktora gidebiliyor ne de ilaç satın alabiliyorsunuz, çünkü kimse sizinle ilgilenmiyor, çünkü siz yoksulsunuz. Sizin hastalığınızın ismi adaletsizlik, istismar, sömürü..." Galileo böyle konuşmaya devam ederken bir kadın kolundan tutup onu aşağıya çeker ve uyarır: "Aptal! Aptal! Kimse seni anlamıyor! Onları kederlendiriyorsun, onları sıkıyorsun, bize yemek vermeyecekler! Kafalarına dokun, onlara geleceklerini söyle, onları neşelendirecek bir şeyler anlat!"
DÜNYANIN SONU
Aslında roman Vaiz diye anılan bir dini liderin Brezilya'da, devlete karşı yoksulları kendiliğinden örgütleyip isyan edişinin hikâyesini anlatır. Galileo, İskoç bir anarşisttir ve Avrupa'da pek çok isyana katılmış, hapislerde yatmış, idamla yargılanırken kaçmış ve kendisini Brezilya'da bulmuştur. Vaiz ise kendisini dine adamış, köylülerin verdiği yiyeceklerle hayatını sürdüren biridir ve gerçekte birbirine zıt gözüken bu iki kişi, benzer karakter özelliklerine sahiptir. Biri gerçeklerle yüzleştirerek halkı ayaklandırmaya çalışırken, diğeri dünyanın sonunun geldiğini iddia edip onları yeni bir yaşama davet eder. Vaiz, köy köy dolaşarak binlerce yoksulu peşine takar.
ÖZGÜRLÜKSÜZ ÖZGÜR
Roman yaşanmış bir olay üzerine kurulu olduğu için belki de, oldukça etkileyici. Popülizmin umutsuzluktan nasıl beslenip bir güç maskesine dönüşebildiğini göstermesi açısından da ilgi çekici. Vaiz, çoğu popülist liderin yaptığı gibi kendisini halkın hizmetkârı olarak sunuyordu ve onlara duymak istedikleri şeyleri tekrarlıyordu sadece. Vaiz'in dünyanın sonunun geldiğine dair sözleri, takipçilerini özgürleştirip bütün bağlarını koparmalarına neden oluyordu. Goethe'nin ünlü sözündeki gibi: "Hiç kimse özgür olduklarına yanlış inananlardan daha umutsuzca köle değildir." Zizek, 'Freedom' adlı kitabında 'özgürlüksüz özgürlük'ten bahseder, şirketlerin yapay zekâ, algoritmalar ve dijitalleşmeyle kontrol edip yönlendirdiğinden habersizce özgür olduklarını sanan insanları anlatırken.
BEKLENTİ AVCILIĞI
Zizek, popülist sağcı liderlerin, açık bir biçimde yasaları ihlal etmeseler de yazılı olmayan kuralları ve gelenekleri görmezden geldiklerini belirtir. İktidara geldiklerinde de ilk iş devletin kurumlarını işlevsizleştirmektir, çünkü bu sayede "güç maskesi" bütünüyle onlara ait olur. Bütün popülist liderler, tıpkı romandaki Vaiz gibi "dünyanın sonu" söylemini işler ki böylelikle umutsuzluğa kapılmış insanların kurtuluş beklentilerini avlayabilsinler. İlginçtir, son yıllarda sinemada da en çok işlenen temaların arasında dünyanın sonu önemli bir yer tutuyor. Uzaylı işgali söylentileri de bugünlerde gündeme getiriliyor
GELECEK KAYBI
Romanda da olduğu gibi, sahte umutlarla büyülenen kitleler, her zaman daha derin bir umutsuzlukla baş başa bırakılır. Popülist iktidarların verdiği en büyük zarar, kitleleri baş başa bıraktıkları o derin umutsuzlukla geleceği de karanlığa gömmeleridir. Ama asıl sorun, Zizek'in de işaret ettiği gibi bugün izin verme ve özgür seçim yüce bir değere yükseltildiğinden, sosyal kontrol ve tahakküm artık öznenin özgürlüğünü ihlal ediyormuş gibi görünmüyor. İzole edilmiş bireyler bu kısır döngüden tek başına çıkamadıkları için, ne kadar özgürce hareket ederseler, sisteme o kadar çok köle olduklarını bilmiyorlar Tekillikler çağında, insanların birbirleriyle yeni bağlar kurmasını ve ortak hareket etmesini sağlayacak her gelişme bu yüzden çok değerli.