Google Play Store
App Store

Geçen hafta tastamam 30 yıl yatarak cezasını tamamladı İlhan Sami Çomak. Ve çıkacağı söylendi, anne babası yoldayken, 15-16 saat kala çıkışı 3 ay ertelendi.

“...Gül gibiler!”

Ne zaman, Ruhi Su’nun havalandırıp kalbimize, gönlümüze, efkârımıza kondurduğu, Rumi’nin benzersiz şiirini ansam, yazıya onunla başlasam ya da onsuz bitirmesem, bilin ki canım Sümeyra Çakır’ın tazelediği, Pir Sultan Abdal’ın nefesindeki haller içindeyimdir, içindeyizdir, daha da olacağımızdan başka: “Alçakta yüksekte yatan erenler / yetişin imdada aldı dert beni / başımı alıp hangi yere gideyim/gittiğim yerlerde buldu dert beni”.

“Dert beni” bizi çileden çıkarıyor, bildiğimizi de unutturuyor, sözcükler eskiyor, kavramlar anlamını yitiriyor, bırakın çoluk çocuğu koca koca adamlar, kadınlar, “o da neymiş?” dercesine tuhaf tuhaf yüzümüze bakıyor! Sizsiniz dert, dert sizsiniz çünkü! Ahmed Arif, 1968’de Hasretinden Prangalar Eskittim adıyla yayımlayacağı şiirimizin efsanesi, başyapıtı kitabının adını “Dört Yanım Puşt Zulası” olarak düşünmüş önce. Hapisteymiş o sıra, bir yayıncı arkadaşı “Ahmet abi gençler okuyacaklar, pek uygun olmaz bu ad!” diye lisan-ı münasiple uyarmış şairi.

Ahmed Arif’in kitabına ad yapmadığı bu dizesini ödünç alıyorum ve etrafıma bakıp yüksek sesle söylüyorum: “Dört yanım puşt zulası!” En çok da gençler duysun istiyorum! Yaşlıların duyacak hali de yok isteği de gücü de, onlar duymamayı, görmemeyi, konuşmamayı yeğliyorlar! Sözcüklerini unutanlar anlamlarını da yitirirler! Yaşamın, varlığın, dostluğun, yeryüzünün, şefkat, merhamet, vicdan ve adaletin ve daha pek çok şeyin anlamını!

Adalet tüm anlamların anası. Özgürlük de adaletle var, aşk da, arkadaşlık da, bir insanı sever gibi bir ülkeyi sevmek de, bir hayvanı sever gibi bir insanı sevmek de!

Adalet yoksa, hiçbir şey yok! Adalet varsa varız, insanız, adalet yoksa yokuz, ne insanız ne hayvanız, yalnızca yaratığız! Adalet yoksa zulüm var demektir, insanlara yaptıkları yetmediği gibi hayvanlara, ağaçlara da zulüm ediyorlar demektir!

Pir Sultan söylemeye devam ediyor: “Çaldı bölük bölük böldü dert beni”. Bu ülkenin yüz akı, şiirimizin yeryüzü temsilcisi ya da yeryüzünün Türkiye elçisi Nâzım Hikmet’i

22,5 yıl mapus damlarında ağırlayan âlicenap devletimiz, ki yüksek sayelerinde Nâzım Hikmet ömrünün üçte birinden çoğunu içerde geçirmiş oldu, şimdi bu rekorunu “egale” etmek için bir başka şairi, İlhan Sami Çomak’ı 30 yıldır bırakmıyor! Orman yaktı dediler, beraat etti, örgüt propagandasından idama çarptırıldı, müebbede çevrildi, 21 yaşındaydı, 30 yıl yattı, şimdi 51 yaşında, biz, “şimdilik dışardakiler” yani, “ömrümün yarısı gitti talana” diyoruz, o demiyor! Nasıl bir direnç, sabır, kavrayışsa, nerdeyse hiç yüksünmeden, dervişlere özgü bir tevekkülle bekliyor. Yanlış söyledim, beklemiyor. Okuyor, yazıyor, düşünüyor, gülümsüyor, düşlüyor... Hayat Seni Çok Seviyorum diyor.

Geçen hafta tastamam 30 yıl yatarak cezasını tamamladı İlhan Sami Çomak. Ve çıkacağı söylendi, anne babası yoldayken, 15-16 saat kala çıkışı 3 ay ertelendi. Meğer durumu gözden geçiriliyormuş cezaevinde bir heyet tarafından, cezası bitse de “iyi hal”den salıverilmiyormuş! Mukayyet ol diyeceğim ama mukayyet olacak akıl mı kaldı? 3 ay sonra da “iyi hal”i görülmezse peki?

Şiirlerini 25 yıldır okuduğum, çok sevdiğim, hakkında yazılar yazdığım İlhan Sami Çomak’ın bir örgütü varsa, kültüründen yolundan gittiği bir örgüttür o, “incinsen de incitme örgütü”dür ve o örgütün tek ilkesi vardır, Karınca Yuvasını Dağıtmamak! Bırakın şairi, vicdanınızdan filan beklentimiz yok, adalet bunu gerektiriyor yalnızca, onun özgürlüğünden çalacağınız tek günü bile geri verme olanağınız yok! Bırakın, çünkü o tam da Rumi’nin şiirinde söylediklerinden biri: “Diken içindeler ama gül gibiler / Hapisteler ama şarap gibiler / Balçık içindeler ama gönül gibiler / Gece içindeler ama şarap gibiler.”