Google Play Store
App Store
Güvencesizliğin ve geleceksizliğin dibi: “Yeni nesil çalışma”

Nuran GÜLENÇ* 

Yasalar, yönetmelikler dinamik belgelerdir ve günün ihtiyaçlarına göre güncellenmesi elbette doğaldır. Öyle ki son yıllarda teknolojinin hızla ilerlemesi, platform çalışması gibi birçok çalışma biçimini de gündeme getirdi. Elbette, yeni çalışma biçimlerinde çalışanları korumak için bir yasal düzenleme çerçevesi çizmek önemlidir. Aksi halde zaman içinde bu alanlarda çalışanlar için birçok hak kaybı söz konusu olabilir.

Çalışma yaşamını ilgilendiren her konu direkt Çalışma Bakanlığı’nın görev alanında olmasına rağmen, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın başkanlığında toplanan Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Koordinasyon Kurulu’nda (YOİKK), 13 Temmuz 2024’te yapılan toplantıyla konu masaya yatırılmış. İlk açıklamalar da ondan geliyor. Böylece kurumların, bakanlıkların devre dışı bırakıldığı çürümüş bir sistem olan tek adam rejiminin sonuçlarını bir kez daha deneyimliyoruz.

Yukarıdaki ayrıntı, yapılmak istenenin yanında belki size teferruat gibi gelebilir. Ama önemli… Toplantı sonrası Cumhurbaşkanı Yardımcısı tarafından yapılan açıklamada şöyle dendi:

“Uzaktan, kısmi ve geçici süreli çalışma ile platform çalışması gibi yeni nesil esnek çalışma modellerine dair mevzuat değişikliği ihtiyaçlarının iş dünyası gerçekleri ve iş yaşam dengesi gözetilerek belirlenmesi kararı alındı.”

Yapılan açıklamalardan ve Hürriyet muhabiri Hacer Boyacıoğlu’nun haberinden, yasa yapıcıların güvenceli alanları, örneğin belirsiz süreli çalışma biçimlerini de parçalayacak şekilde kolları sıvadıkları görülüyor.  Her işverene nedensiz, ‘ama’sız bir veya iki yıllık belirli süreli iş sözleşmesi yapma olanağı tanınması planlanıyormuş. Bu, iş güvencesinin tamamen ortadan kaldırılması demek. Yasa eliyle sendikasızlaştırma demek. Ücretlerin giderek düşmesi, ücret eşitsizliğinin artması, kıdem-ihbar tazminatı ve işsizlik ödeneği gibi haklara erişimin zorlaşması, emeklilikte daha da yoksulluk demek.

Belirli süreli çalışma, uzaktan çalışma gibi çalışma biçimleri, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin daha da derinleşmesi demek.

ÇALIŞANI KORUMA YAKLAŞIMINDAN UZAKLAŞMA

Her geçen gün daha fazla iş hukukunun ortaya çıkış mantığından uzaklaşıldığını, yani güçsüz olanın (çalışanın) güçlü olan (işveren) karşısında korunması anlayışının terk edildiğini söylemeliyiz.  İş hukuku diye baktığımız tüm mevzuatın temelinde emek- sermaye çatışmasında işçinin çıkarlarını korumak yatar. Yoksa güçlü olan zaten güçlüdür. Bir yasaya da ihtiyacı yoktur. Hem ulusal hem uluslararası mevzuatın oluşmasının ardında işçi sınıfının ve sendikaların mücadelesi yatar.

Ama ülkemizde ve dünyada çalışma yaşamının ve güç dengelerinin çalışan kesimin aleyhine değiştiği, sendikaların güç kaybettiği ya da etkisinin azaldığı günümüzde, bu mevzuatların işçiler ile kadınlar, engelliler, LGBTİ+’lar, çocuklar, gençler gibi kesimleri korumaktan giderek uzaklaştığını görüyoruz. Yasa eliyle güvencesizliğin dayatıldığına, kölelik sisteminin yasal zemininin oluşturulduğuna tanıklık ediyoruz.

Sermaye ve hükümetler, bu müdahalelerini süslemenin her seferinde bir yolunu ve dilini de buluyorlar. Esnek çalışmanın süsü uzun süre “güvenceli esneklik”ti. Şimdi buna “yeni nesil çalışma”, “iş-yaşam dengesi” gibi ifadeler de eklenerek algı oyunu yapılıyor.

Aslında yeni olan bir şey yok; güvenceli çalışmanın parçalanması, daha da güvencesizleştirilmesi var. “Kullan-at” işçilik var.  Bir de “iş-yaşam dengesi” güzellemesiyle çocuk bakımı, yaşlı bakımı ve ev işlerinin yine kadınlara kilitlenmesi, devletin ve sermayenin alandan tamamen çekilmesi var.

EŞİTSİZLİK VE KADIN YOKSULLUĞU ARTACAK

Hepimiz biliyoruz ki, hâlihazırda çocuk bakımı, yaşlı bakımı ve ev işlerinde ne erkekler ne sermaye ne de hükümet sorumluluk alıyor. Bu nedenle cinsiyet rolleri altında ezilen kadınların yarı zamanlı işlere ya da uzaktan çalışma gibi çalışma biçimlerine daha çok yönlendiğini/yönlendirildiğini gösteren birçok araştırma var.  Bir yandan da hem dünyada hem ülkemizde kadınların yükselttiği bir toplumsal cinsiyet eşitliği talebi var.

Yükselen bu eşitlik taleplerine sermayenin ve hükümetin verdiği yanıtın güvencesizliği dayatmak olduğunu söylersek yanlış olmaz. Çünkü kadın-erkek eşitliğine inanmayan bir hükümet ile karşı karşıyayız. Ne ebeveyn izinleri, kreş ve yaşlı bakım evlerinin yaygınlaştırılması gibi bir dertleri var ne de ilgili yönetmeliklerin cinsiyetçiliğinden rahatsızlar. Ama gündemlerinde evden çalışma ve belirsiz süreli işlerin belirli süreli hale getirilmesi var!

Belirsiz süreli çalışma biçiminde kadın işçinin doğum ve hamilelikle bağlantılı haklarının belirli süreli çalışma ile ne olacağı büyük bir soru işareti. Bu kısa süreli çalışma biçimlerinde kadın işçinin işyeri ile bağlarının tamamen kopması söz konusu. Her seferinde yeni baştan başlanacak çalışma yaşamında ne istikrar ne düzen ne de ilerleme olacak. Bu da yoksulluk etrafında dönen ve artmayan ücret anlamına gelecek. Kreş talep eden işçiye evden çalışma ya da belirli süreli sözleşme dayatılacak. Süt izinleri yalan olacak. Ve tüm bu süreçte kadın işçi, çocuk bakımının ve ev ile ilgili tüm işlerin sorumluluğunu tek başına üstlenecek.

Geçici işçiliğin (belirli süreli sözleşmelerin) yaygınlaşması, uzaktan çalışma biçimleri en çok kadın yoksulluğunu ve örgütsüzlüğünü artıracak. Çalışma biçiminin esnekleşmesiyle toplumsal cinsiyet eşitliği algısıyla ilgili atılmış küçücük bir adım varsa o da tersine dönecek. Daha çok kadınların yöneldiği, yönlendirildiği bir çalışma biçiminde, erkeklerde ve toplumda eşitlik bilinci hiç oluşmayacak. Tabii ki sadece kadınlar değil, erkekler de yoksulluktan, örgütsüzlükten, geleceksizlikten nasibini alacak.

Çalışma saatlerinin düşürülmesi ve iş-yaşam dengesi gibi sözlerle yeni düzenlemenin getireceği güvencesizliğin, çalışan yoksulluğunun, sendikasızlaştırmanın, açlık sınırında bir emeklilik yaşamının üzeri örtülmeye çalışılıyor. Hep birlikte tüm gücümüzle düzenli işlerin geçici işçi statüsüyle parçalanmasına, esnek ve güvencesiz çalışma biçimlerine karşı mücadele etmeliyiz.  Aksi halde her geçen gün bir önceki günü aramaya devam edeceğiz.

Birleşik Metal-İş Sendikası Kadın Komisyonu, 23 Temmuz 2024 günü, hükümetin doğum oranlarını artırmak için yapmış olduğu açıklamalara karşılık, nasıl bir çalışma yaşamı istediklerini anlatmak için bir basın toplantısı düzenledi. Metal işçisi kadınların, hükümetin bu son çalışması ile de ilişkilendirilebilecek, gerçek anlamda “iş-yaşam dengesinin” kurulmasının yolunu gösteren taleplerini bu yazıya not düşüyorum:

1- Toplumsal cinsiyet eşitliği, tüm politikaların temeli haline getirilmelidir. Çocuk bakımının sadece kadının sorunu/sorumluluğu olduğu anlayışı terk edilmeli; bu konuda devlet, işveren ve eşlerin bu sorumluluğu paylaştığı eşitlikçi bir yaşam tesis edilmelidir.

2- Yasal doğum izinlerine ek olarak uzatılması düşünülen her süre, anne ve baba arasında eşit olarak kullanılmalıdır. Ebeveyn izinleri hayata geçirilmelidir.

3- Nitelikli, yaygın ve ücretsiz kreşler / gündüz bakım evleri yaygınlaştırılmalıdır. Tüm organize sanayi bölgelerinde 24 saat açık, nitelikli ve ücretsiz kreşler açılmalıdır.

4- “Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik” toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifiyle yeniden ele alınmalıdır.  İşyerlerinde emzirme odası zorunluluğu için yönetmelikte bulunan en az 100 kadının çalışması şartı kaldırılmalıdır. Yine kreş için 150’den fazla kadının çalışması şartı da kaldırılarak erkek işçilerin kreş hakkından faydalanması sağlanmalıdır.

5- Esnek, güvencesiz, kayıtdışı çalışma biçimleri terk edilmelidir. Kadınlar için güvenceli, düzenli işler yaratılmalıdır.

6- Çocuk bakımı ile yaşlı bakımı için gerekli sosyal politikaların yokluğunda, kadınların evden çalışmaya ve esnek-güvencesiz çalışma biçimlerine itilmesi engellenmelidir.

7- Eşdeğerde işe eşit ücret prensibi hayata geçirilmeli ve doğum nedeniyle kadınların ücretlerinin, işyerindeki statülerinin, terfi süreçlerinin olumsuz etkilenmesine karşı önlemler alınmalıdır.

8- Kadın işçinin doğum nedeniyle ücretsiz izin kullanması ya da işten ayrılması sonrası tekrar aynı işe dönmek istemesi durumunda kadına gerekli destek sağlanmalı ve emsal ücret üzerinden ücretlendirme yapılmalıdır.

9- Çocuk bir yaşına gelinceye kadar kadınlar tarafından kullanılan ve günlük 1,5 saat olarak düzenlenmiş süt izinleri, talep halinde toplu kullandırılmalıdır. Anne sütünün depolanabildiği günümüz koşullarında babaların da bu izni kullanmasının önü açılmalıdır.

10- Tek başına çocuk büyüten kadın işçilere ekonomik destek verilmeli, vergi indirimleri sağlanmalıdır.

11- Çocukların ihtiyaçları için alınacak günlük izinler anne ve baba arasında eşit olarak kullandırılmalıdır.

12- Bebeklerin gelişimi için gerekli temel gıdalar/malzemeler ücretsiz sağlamalıdır.  Paralı eğitimden vazgeçilmeli, okul çağındaki çocukların nitelikli eğitime erişimi ücretsiz olmalıdır.

13- Annelerin ve bebeklerin tüm sağlık kurumlarından ücretsiz sağlık hizmeti alması sağlanmalıdır.

14- Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 183 Sayılı Anneliğin Korunması, 156 Sayılı Aile Sorumlulukları olan Kadın ve Erkek İşçilere Eşit Davranılması ve Eşit Fırsatlar Tanınması adlı sözleşmeleri onaylanmalıdır.

15- Sendikalaşma oranı, kadın işçiler arasında yüzde 8 civarındadır.  Sendikalaşmanın önündeki tüm engeller kaldırılmalı, kadınların toplu pazarlık hakkını kullanarak çalışma yaşamında refahlarını yükseltecek müzakere gücüne erişimlerinin önü açılmalıdır.

*Sendika Uzmanı