Google Play Store
App Store

Hac ve umre acentaları, sahte dilekçelerle hacı adaylarının haklarını gasp edip fahiş fiyattan satmakla suçlanmıştı. Dosya yıllarca rafta bekletildi. Onlarca refakat dilekçesindeki imzanın sahte olduğunun tespitine edilmesine, HTS verilerine ve Diyanet raporuna karşın dosya kapatıldı.

Hac vurgunu dosyası kapatıldı
Fotoğraf: AA

Suudi Arabistan, Türkiye’ye 85 bin kişilik hac kontenjanı veriyor. Ama her yıl ortalama 250 bin kişi başvuruyor. Bu nedenle Diyanet İşleri Başkanlığı her yıl kura düzenliyor. 2.5 milyon kişi kuranın kendisine çıkmasını bekliyor. Kura ile belirlenecek 85 bin kişinin yüzde 60’ı Diyanet, yüzde 40’ı ise hac seyahat acentaları tarafından hacca götürülüyor.

2018 yılında acenta ile hacca giden bir kişinin şikâyeti üzerine hac vurgunu ortaya çıktı. Diyanet İşleri Başkanlığı Başmüfettişliği’nce hazırlanan raporda dolandırıcılığın yöntemi aydınlatıldı. Bazı hac ve umre acentaları, ele geçirdikleri kimlik bilgileriyle vatandaşlar adına hac kurasına başvurmuştu. Acentalar bu başvurularda Diyanet İşleri Başkanlığı’na kendilerine ait telefon numaralarını veriyordu. Kura çıktığında mesaj acentaya geliyordu. Acenta, kuraya girdiklerinden bile haberi olmayan vatandaşlar adına sahte feragat dilekçeleri yazıp Diyanet İşleri Başkanlığı’na verdi.

‘Sağlık sorunu nedeniyle gidemiyorum’, ‘Ekonomik sıkıntı nedeniyle hac kafilesine katılamayacağım’ denilen yüzlerce sahte dilekçe aynı kalemden çıkmıştı. Zorunlu olmasına karşın adres ve telefon bilgileri yoktu. Bu dilekçeleri Diyanet’in kabul etmesi derin bağlantıyı ortaya koyuyordu. Ayrıca acentalar, yedek hacı adaylarının listesi ve iletişim bilgilerini Diyanet’in veri tabanından almıştı. Acenta sahipleriyle Diyanet veri merkezi çalışanları arasında çok sık telefon irtibatı tespit edildi.

Acentalar, sahtekârlıkla ele geçirdikleri hac kontenjanlarını yedek hacı adaylarını arayarak 10 bin dolar ile 12 bin 500 dolar arasında bedellerle sattı. Yıllardır bu yöntemi uygulayan hac firmaları, milyonlarca dolar haksız kazanç elde ederken hac için sıra bekleyen adayların haklarını gasp etti. Fahiş fiyatlarla hacca gidenler de Diyanet Başmüfettişine mağdur edildiklerini anlattı.

Kenan U.: Otel tipi hac yapmak için S. adlı şirkette Hayrettin A. ile anlaştım. İstenilen parayı hemen ödedim. Havalimanı’nda riyalin yükseldiğinden bahisle ek ödeme talep edildi. Aksi halde pasaportumu vermemek ve bizi hacca götürmemekle tehdit etti. O esnada içinde bulunduğum çaresiz durum sebebiyle ek ödemeyi oğlumu arayıp getirttim. İlave olarak 1740 TL ödeme yapmak zorunda kaldım.”

Halil U.: “Hayrettin A. adlı şahıs havalimanında benden kur farkı adı altında ekstra 2 bin 365 TL para ödememi istedi.”

Deniz G.: “Vizem onaylandıktan sonra S. firma yetkilisi Hayrettin A. riyalin yükselmesi sebebiyle benden 5 bin 400 TL ek ödeme istedi. O aşamada ödemeyi yapmak zorunda kaldım. Kendim ve eşim için ödediğim 18 bin SAR artı 7 bin 500 dolar paranın karşılığını alamadım, verilen sözlerde durulmadı. Medine’de 4 gün diye anlaşılmıştı. 2 gün kalındı. Kaldığımız yerler çok kötüydü. Üst katın lavabosu üzerimize akıyordu. Yaşanan rezillikler manevi duygularımı sarstı.”

Şeref Ö: “Hayrettin A. adlı şahıs tarafından havalimanında kur farkı olarak 10 bin TL ek ödeme yapmak mecburiyetinde bırakıldım. Bu şekilde ek ödeme istenen farklı kişiler de oldu ve tartışmalar yaşandı.

Uğur U: “Ödediğimiz paranın karşılığını alamadık. Kutsal topraklarda adeta rezil olduk. 33 gün için anlaşmamıza rağmen 22 gün kaldık.”

Remzi K: “Hilton muadili otel olarak anlaşmış olmamıza rağmen elverişsiz kötü koşullarda mağdur edildik.”

2020 yılında İstanbul Başsavcılığı ‘nitelikli dolandırıcılık, belgede sahtecilik ve suç işlemek amacıyla kuruluna örgüte üye olmak’ suçlarından soruşturma başlattı. Kasım 2022’de yapılan operasyonda acenta sahiplerinin de arasında olduğu 14 kişi gözaltına alındı. Ama tutuklanan tek acenta sahibi de bir hafta içinde serbest kaldı.

Soruşturulan 4 acentanın hac dolandırıcılığının en küçük halkası olduğu iddia edildi. Suçlanan acenta sahiplerinin “Çok sayıda acenta aynı yöntemi uyguladı” diye başvurular yaptığı öne sürüldü. İddiaya göre; büyük acentaların büyük vurgunları ve Diyanet’teki büyük bağlantıları siyasi baskıyla örtüldü.

Yıllar boyunca adına sahte feragat dilekçesi düzenlenmiş 114 vatandaşın müşteki olarak beyanları alındığı belirtilerek soruşturma uzatıldı. 114 müşteki ifadelerinde kendilerinin herhangi bir hac kaydı yapmadıklarını, durumdan haberlerinin olmadığını, ıslak imzalı feragat dilekçelerinin kendilerine ait olmadığını, durumdan şikayetçi olduklarını söyledi. İfadeleri alınan bu kişilerin imza örnekleri de alındı. Bilirkişi bu imzalar ile feragat dilekçelerindeki imzaları karşılaştırdı

92 şahsa ait dilekçeler savcılık tarafından imzaların sahte olup olmadığının incelenmesi için bilirkişiye teslim edildi. 22 şahsın dilekçesi fotokopi olduğu için bilirkişi incelemesine gönderilmedi. 82 dilekçedeki imzaların sahte olduğu bilirkişi tarafından tespit edildi. 6 şahsın imzası büyük küçük harf ayrımı sebebi ile tam yapılamadı. 22 dilekçe ise fotokopi olduğu için incelenemedi. Islak imzalı dilekçesi bulunmayan 22 şahıs da ifadelerinde herhangi bir feragat dilekçesi yazmadıklarını beyan etti. 92 müşteki şahıstan 76 şahsın feragat dilekçesi Feyza Turizm tarafından,14 şahsın dilekçesi Sor Turizm isimli firma tarafından, 2 şahsın dilekçesi Uzman Turizm tarafından Diyanet İşleri Başkanlığı’na verilmişti.

Soruşturmanın başlamasının üzerinden 4 yıl, operasyonun üzerinden 2 yıl geçtikten sonra dosyanın sessiz sedasız kapatıldığı ortaya çıktı. 16 Ocak 2024 tarihli dava açılmasına yer olmadığına dair kararda tüm deliller sıralandı ama ne dolandırıcılık ne evrakta sahtecilik ne de suç işlemek amacıyla örgüt kurmak suçu bulunamadı.

Suç örgütüne üye olmakla ilgili kararda “Dosya kapsamında yapılan araştırmalara göre herhangi bir örgüt vasfına ya da herhangi bir örgüt kapsamında işlenen suça dair her türlü şüpheden uzak kesin delil bulunamadı” denildi.

Savcılığa göre; resmi belgede ve özel belgede sahtecilik suçlamasıyla ilgili olarak da suç tespit edilememişti. Feragat dilekçeleri resmi değil özel belge olduğu için resmi belgede sahtecilik suçunun olamayacağı savunuldu. Özel belgede sahtecilik suçu yönünden ise belgelerin kim tarafından üretildiğinin kesin olarak tespit edilemediği savunuldu ve şöyle denildi: “Dosyada bulunan evraklar üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesine göre; şikayete konu evraklarda bulunan yazı ve imzaların müşteki/mağdurların el ürünü olmadığı tespit edilmiş, şüphelilerin el ürünü olup olmadığı yönünde yapılan bilirkişi incelemesine göre; çeşitli olasılıklarda bazı şüpheliler yönünden el ürünü olabileceği belirtilmişse de kesin ve her türlü şüpheden uzak bir sonuç olduğuna dair kanaat bulunmamaktadır. Bu nedenle hukukun en temel ve evrensel ilkelerinden biri olan ‘şüpheden sanık/şüpheli yararlanır’ ilkesine göre şüphelilere özel belgede sahtecilik suçu yönünden suç isnadında bulunulamayacağı anlaşılmaktadır.”

Kendileri adına sahte feragat dilekçesi düzenlenen onlarca kişi şikâyetçiydi ama orada da suçlu bulunamamıştı. Dolandırıcılık suçundan şüphelileri kurtaran karar şöyle gerekçelendirildi: “Denetim imkânı bulunmayan durumlarda aldatıcı nitelikteki hileli hareketin mağdur tarafından hür iradesiyle kabul edilmiş olması mevcut eylemi dolandırıcılık vasfından çıkarmaktadır. Hakkında feragat dilekçesi düzenlendiğinden bilgisi olmadığını iddia eden mağdur/müştekiler yönünden yapılan değerlendirmede dolandırıcılık suçunun unsurlarından zarar unsuru gerçekleşmemesi nedeniyle bahsi geçen iddialar kapsamında gerçekleşen eylemin dolandırıcılık suçunu oluşturmayacağı anlaşılmaktadır.”