Hakikat kirlidir
Görünüşler aldatıcıdır, o yüzden onları yargılamaktan asla vaz geçmiyoruz. İşimiz zor; gündelik hayatta tuhaf biçimler beliriyor. Bedenler eskisi gibi değil, birbiriyle uyumsuz göstergeler taşıyan biçimleri yargılayıp sınıflandırmak giderek zorlaşıyor. İnsan çıplaklığını dövmelerle, giysilerle, jestlerle, bedenini dışa vuran göstergelerle örtüyor. Eskiden olsaydı, taşıdığı göstergelerden o bedenin hangi etnik gruba, dine, mesleğe, toplumsal cinsiyete, sınıfa ait olduğunu kolaylıkla ayırt edebilirdik. Biçimler, bedenleri ele verirdi. Biçimlerin doğrudan öze gönderdiği, öz ile biçimin tutarlı olduğu zamanlardı. Biçimlerin değil, değişmeyen, kalıcı olanın peşindeydik. Fakat biçimler artık sabit bir özü ya da bedenin yerleştiği yeri göstermiyor. Aksine göstergeler, çok farklı metinlere, yerlere, zamanlara gönderdikçe bizi de yerimizden ediyor. Ne kendimizi ne de anlamı sabitleyebiliyoruz. Biçimler artık tek bir şeyi göstermedikleri, bizi durmadan başka şeylere gönderdikleri için şeyler arasında sürgün hayatı yaşıyoruz. Şeyleri birbirlerine bağladıkça anlam da sürekli değişiyor. Fakat anlam arayışından asla vaz geçmiyoruz. Ne demişti antropolog Geertz? “İnsan kendi ördüğü anlam ağlarında asılı kalmış bir hayvandır.” Ağlar hızla buharlaşıyor; yenilerini örmeliyiz, yoksa hiçliğe düşeceğiz.
Gel gelelim biçimlerin altındaki saklı özü keşfetme çabası, fizyonomi hâlâ gündelik hayatta varlığını sürdürmeye devam ediyor ve kimi zaman ırkçı bir kılığa, kimi zaman da masum bir uğraşa bürünebiliyor. 19. yüzyılda norm, bedenleri biçimlendiren bir iktidar aleti olarak icat edilince fizyonomi biçimleri norma göre yargılanmaya başladı. Norm, evrimsel gelişmişliği, modern olanı gösteriyordu. Normdan sapan bedenler gelişmemiş, yoz bedenler olarak sınıflandırıldı. Bedenlerin fizyonomisi, giysileri, takıları, dövmeleri bedenleri ele veriyordu. Süs ilkelliğin göstergesiydi, süslü ve dövmeli bedenler evrimleşmemiş, hayvani, yoz ve suçlu bedenler olarak ilan edildi. Kadınların süse ve takılara düşkünlükleri, onların hayvanlar âlemine yerleştirilmeleri için yeterliydi. Mimar Adolf Loos’un meşhur “Süs ve Suç” makalesi, modern olmak ile evrimleşmiş olmayı eşitliyordu: “Kültürün evrimi, kullanım nesnelerinin süsten arınmasıyla eş anlamlıdır”. Ve takım elbise, modernliğin ve evrimsel gelişmişliğin bir göstergesi olarak erkekler arasında yaygınlaştı. Kadınlar da takım elbise ya da onun muadili döpiyes giyerek pekâlâ evrimleşebilirlerdi. Takım elbise, 17. yy’da kurulan protestan mezhebi Quakers papazların giydikleri bir giysiydi. Protestan ahlakı ve kapitalizm ruhu takım elbisede cisimleşti. Eskilerin dillerinden düşürmedikleri “Eskiden Beyoğlu’na takım elbisesiz girilmezdi” sözü, sadece evrimleşmiş olanların modern mekânlara girebileceklerine işaret ediyor.
Bu kural hâlâ geçerli. Evrimleşmek, kapitalizmin koşullarına boyun eğmekten geçiyor. Kapitalizmin biçimlendirdiği mekânlara ancak kapitalizmin biçimlendirdiği bedenler girebilir. Kirli kıyafetleriyle Profilo AVM’ye alınmayan işçiyi unutmadık. Mekânların tasarımıyla bedenlerin tasarımı uyumlu olmalı. Şirketler tarafından ele geçirilen mekânlar, parlak ve steril yüzeyler olarak inşa ediliyor, bedenler de öyle. Bedenler iç giyim, dış giyim, kozmetik, diyet, ilaç şirketleri tarafından sömürgeleştirilmiş. Bedeninizin göstergeleri artık sizin doğanızı göstermiyor, göstergeleriniz şirketlere gönderiyor. Kapitalizmin koşulları da eskisi gibi değil, çok değişti; artık modern değil, post modern. Dövmeleriniz, süsleriniz ve takılarınız eskiden olduğu gibi evrim karşıtı olarak yargılanmıyor. Yeter ki kapitalizmin kirini, alın terinizi göstermeyen, şirketleri gösteren göstergeleriyle parlak kıyafetler giyinin. Bedenler ile AVM’ler artık ayırt edilemiyor, her ikisi de şirketlerin ele geçirip tasarladığı parlak mekânlar. Kirli bedenler steril mekânlardan dışlanıyor.
Gizli bilgi derin bilgidir. Parlak yüzeylerin altında yeryüzünün tozuna, toprağına karışmış bedenin teri, kiri var. Gizli bilgi, alın teridir, kirli hakikat. Ve hakikat örgütlenip yüzeye çıktığında kapitalizmin kolluk kuvvetleriyle karşılaşıyor. Ve biz bedenlerin dış görünüşlerini yargılamaya, parlak göstergeler dünyasında sürgün hayatı yaşamaya devam ediyoruz. Hakikat kirlidir.