Hâlâ 1984’te olmanın ağırlığı...

Geçen hafta, merkezi Münih’te bulunan American Drama Group Europe adlı bir tiyatro topluluğunun yorumuyla, George Orwell’ın 1984’ünü sahnede izledik.
Kitabı farklı çevirilerinden birkaç kez okumuş, üç ayrı film versiyonunu izlemiştim -2023 tarihli Rus versiyonunda Büyük Birader, uyuşturduğu kitlelere ‘hain düşman’ olarak Troçki’yi gösteriyordu!- ama tiyatroda hiç görmemiştim, bu açıdan epey ilginç bir deneyim oldu.
Edebiyatın anlatım olanakları sonsuz. Okurun anlatıyla ilişkisi, bu sonsuzluğu daha da somutlaştırıyor: Her okurun zihninde farklı bir Winston Smith, farklı bir Büyük Birader, farklı bir tele-ekran, farklı bir ‘101 numaralı oda’ canlanıyor. Yazınsal anlatı sinema perdesine aktarıldığında bu farklılıklar ortadan kalkıyor; herkes aynı kahramanı, aynı mekânları görüyor. Öyle ki, Michael Radford’ın tam da 1984’te yaptığı filmden bu yana, 1984 ve Winston Smith adları geçtiğinde birçok insanın aklında İngiliz oyuncu John Hurt’ün yüzü beliriyor.
∗∗∗
Tiyatro uyarlaması bu yönden daha riskli galiba; hem romanın hem de filmlerin yarattığı imgesel evrenle aynı güçte olmasını bekliyoruz. Ama sahnenin olanakları belli: Film versiyonunda binlerce kişinin doldurduğu ‘nefret kusma’ sahnesini burada bir avuç insanla yapmak zorundasınız; Doğruluk Bakanlığı binasının ezici faşizan büyüklüğünü, Büyük Birader’in bizi her yerde gözetlediği gerçeğini seyirciye hissettirmelisiniz.
American Drama Group, büyük ve gösterişli sahneleme olanaklarına sahip olmadığının bilinciyle, 1984’ü özellikle oyuncu jestleri bağlamında romandan ve filmlerden farklılaştırıyor; böylece ortaya özgün yapıttan çok daha alaycı ve duyguların daha görünür olduğu romantik bir yapı çıkıyor.
Oyun boyunca varlığını hissettiren bu alaycılık, örneğin Winston’un kişi başına düşen çikolata miktarıyla ilgili haberi ‘düzelttiği’ sahnede fazlasıyla belirginleşiyor: Doğruluk Bakanlığı binasındayız. Önceki yılın gazetelerinde “Kişi başına düşen çikolata miktarı, 30 grama çıkacak” biçiminde yer alan haberin “Kişi başına düşen çikolata miktarı, 25 grama çıkacak.” şeklinde değiştirilmesi gerekiyor. Haber değiştirilecek, gazete önceki yılın tarihiyle yeniden basılıp arşive gönderilecek, geçen yılın gazeteleri imha edilecek. Böylece Büyük Birader iktidarının hiçbir konuda yanılmadığını, her söylediğinin doğru çıktığını bir kez daha göreceğiz.
ADG’nin oyununda bu sahne, Winston’ın iş arkadaşı Parsons’ın biraz şapşal, beceriksiz ve bu yüzden komik bir karakter olmasıyla, gülünç bir olay olarak sunuluyor.
∗∗∗
Bu olay komiktir belki de... Halkın böyle basit ve saçma yalanlara -”Enflasyon önümüzdeki yıl tek haneye inecek”, “Camiye ayakkabıyla girip içki içtiler”, “Gazetecilik faaliyetinden dolayı hapiste değiller”, “Yargı bağımsızdır”…- inanabileceğini düşünen bir iktidarla olsa olsa alay edilebilirmiş gibi görünüyor, değil mi?
Ne yazık ki öyle değil... 1984’ün dünyasını yöneten baskıcı parti-devletin bilişim ve iletişim politikalarını belirleyen sözü hatırlayın: “Geçmişi kontrol eden, geleceği de kontrol eder; bugünü kontrol eden, geçmişi de kontrol eder.”
Ve yalanlar söz konusu olduğunda, kitlelerin iktidarın söylediklerine inanma konusundaki bilinçsizlik ve aymazlığını, hatta aşırı derecede hastalıklı ‘inanma arzusu’nu kesinlikle hafife almamak gerekiyor.
∗∗∗
Bertolt Brecht’in yapıtları ya da Aziz Nesin öyküleri gibi örneklerden biliyoruz ki, alaycı (sarkastik) yorum bazen çok güçlü bir anlatı unsuruna dönüşür. Lakin ADG’nin 1984 uyarlamasında öyle olmuyor: Bazen bir şeyi gülünçleştirmek, o şeyin gülünüp geçilecek bir şey olduğu yanılsamasını besleyebiliyor. Oysa, takvimler 2025’i göstermesine rağmen hâlâ 1984’te olmanın dayanılmaz ağırlığı nasıl hafifletilebilir ki?!
Toptancı yaklaşmak istemiyorum ama, 1984’ün böyle bir tercihle yorumlanmasında belki ADG adındaki ‘American’ sözcüğünün etkisi vardır -Amerikan kitle kültürünün her şeyin içini boşaltan ‘hafifletme gücü’...
Trump’ın yalan söyleme ve yapay düşmanlıklar yaratma konusunda çağdaşı olan diğer baskıcı iktidarlar kadar verimli çalışmasına bakılırsa, bunun böyle olup olmadığını sanırım birkaç yıl içinde -yeni Amerikan 1984’lerinde- görebiliriz.