Halkı borç batağındaki yoksul ülke nasıl 1’inci olur?

Orhan SARIBAL - Ziraat Mühendisi, CHP Milletvekili
Hitler'in Propaganda Bakanı Goebbels "Yalan söyleyin, mutlaka inanan çıkar" demişti. Rakamlar yalan söylemez ama en iyi yalanı da rakamlara söyletirsiniz. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Dünyanın 7’nci, Avrupa’nın 1’inci büyük tarım üreticisiyiz” açıklamasını yaptı ama…
Sofrasına et girmeyen, buğdayı ithal eden, çiftçisi borç batağında olan bir ülke nasıl birinci olur?
Rakamlarla konuşuyorsanız önce tarımda üretimi artırabildiniz mi, halkın sofrasındaki ekmeği büyütebildiniz mi, ona cevap vermeniz gerekir.
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı ise Türkiye'nin tarımsal hasılada Avrupa'da birinci sırada, dünyada ise ilk 10 ülke arasında olduğunu belirtiyor. İkisi de eksik bilgi veriyor, çünkü Dünya Bankası tarımda ilk 10 ülke arasında yer alan Japonya, ABD’nin 2022 yılına ilişkin tarımsal hasıla verilerini henüz yayınlamadı. Aslında bu tür karşılaştırmalar yapılırken tarım arazilerinin genişliği ve sektördeki istihdam gibi unsurlar dikkate alınmadan yapılan değerlendirmeler sağlıklı değil. Kaldı ki böyle bir kıyaslamaya girilecekse, Türkiye'nin tarımda üst sıralarda yer alması yeni bir durum değil. Örneğin, 2000 yılında da dünya genelinde sekizinci sıradaydı.
HALK EKMEĞİ NEDEN PAHALI YİYOR?
Dünyada tarımda şu sıradayız, bu sıradayız demek yerine, önce tarımda üretimi artırabildiniz mi halkın sofrasındaki ekmeği büyütebildiniz mi, ona cevap vermeniz gerekir. 2002 yılında AKP iktidara geldiğinde kişi başı buğday üretimi kriz ortamına rağmen 295 kilogramdı. Aradan geçen 22 yılda bu miktar 52 kilo azalarak 243 kilograma geriledi. Şimdi halkın neden ekmeği pahalıya yediğini anlayabildiniz mi? Rusya ve Ukrayna’dan buğday ithal edip un ihracatında zirvede olmakla övünmek marifet değil.
TÜRKİYE HUBUBAT, YAĞLI TOHUMLAR VE BİTKİSEL YAĞLARDA DIŞA BAĞIMLI
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “tarımı dış ticaret fazlası verdiğimiz çok nadir sektörlerden bir tanesi” olarak değerlendiriyor. Türkiye, stratejik öneme sahip tarım ürünlerinde özellikle hububat, yağlı tohumlar ve bitkisel yağlarda giderek artan bir şekilde dışa bağımlı hale gelmektedir. Dışa bağımlılığın artması, ülkeyi küresel piyasalardaki fiyat dalgalanmalarına karşı daha hassas hale getirmektedir.
2024 yılı itibarıyla Genel Ticaret Sistemi (GTS) verilerine göre, ihracat 261,9 milyar dolar seviyesinde gerçekleşirken, ithalat 344,2 milyar dolara ulaştı. Bu durum, dış ticaret dengesinde 82,2 milyar dolarlık bir açık oluşmasına neden oldu. Aynı dönemde, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 76,1 olarak kaydedildi.
2002 yılından bu yana ekonomik faaliyetler bazında değerlendirildiğinde, tarıma dayalı dış ticarette her geçen yıl açık daha da artmaktadır. Son 22 yıllık süreçte biriken verilere bakıldığında, toplamda yaklaşık 53 milyar dolarlık bir dış ticaret açığı verildiği görülmektedir.
2002-2024 yılları arasında, Standart Uluslararası Ticaret Sınıflaması (SITC Rev.4) verilerine göre Türkiye'nin tarımsal ürün ticareti incelendiğinde, toplam 386 milyar dolarlık ihracata karşılık 372 milyar dolarlık ithalat gerçekleştirildiği görülmektedir. Bu durum, 22 yıllık dönemde 13 milyar dolarlık ihracat fazlası olduğunu göstermektedir.
Ancak, yalnızca dış ticaret dengesine odaklanmak, tarım sektöründeki yapısal değişimleri anlamak için yeterli değildir. Hangi tarımsal ürün gruplarının ihracatta ağırlık kazandığı ve zaman içinde bu kompozisyonda nasıl bir değişim yaşandığı önemlidir. Özellikle hangi ürünlerde ithalatın arttığı ve bunun yerli üretimle ilişkisi incelenmelidir. Türkiye'nin geçmişte tarımsal hammadde ihraç ederken, son yıllarda işlenmiş gıda ürünlerindeki ihracat performansının değişip değişmediği analiz edilmelidir.
TARIMDA ÇALIŞANLARIN TOPLAM İSTİHDAMDAKİ PAYI DÜŞÜYOR
Bakan Şimşek’e göre, Türkiye ekonomisinde tarım sektörü yüzde 5,6'lık bir paya sahip. Öncelikle AKP iktidara geldiğinde 2002 yılında tarımın Türkiye ekonomisindeki payının yüzde 10,2 olduğunu, AKP’nin aradan geçen 22 yılda tarımın payını 5,6’ya düşürdüğünü belirtelim. Yani tarımın milli gelir pastasından aldığı pay giderek küçülüyor. Öte yandan AKP iktidara geldiğinde 2002 yılında tarımda çalışanların toplam istihdamdaki payı yüzde 35 iken, günümüzde yüzde 14.8’e geriledi. 20 puanlık bu azalmanın arka planında çiftçilerimizin yoksullaştırılması yatıyor. Şimşek’in çok sevdiği Dünya Bankası rakamlarına bakalım: Avrupa’nın en büyük tarım alanlarından birine sahip olan ve tarımsal hasıla bakımından Avrupa birinciliğini elinde tutan Türkiye’de, çiftçimizin Avrupalı meslektaşlarına karşı rekabet gücüne baktığımızda son derece zayıf olduğunu görüyoruz.
Bir çiftçi 2023 yılında milli gelirden Almanya’da yaklaşık 46 bin Dolar, Fransa’da 26 bin Dolar, İspanya’da 21 bin Dolar, İtalya’da 18 bin Dolar pay alırken, Türkiye’de ise payı 5.400 Dolar civarındadır Türkiye’de kişi başı tarımsal katma değer Almanya'nın 8,5 kat, Fransa'nın 5 kat gerisindedir.
TARIM ALANLARI 26 MİLYON DEKAR AZALDI
Bu dönemde hak ettiği desteği alamayan, ürettiğinden para kazanamayan küçük ölçekli işletmeler için tarım, geçimlerini sağlayacak bir ekonomik faaliyet olmaktan çıkmış; yoksullaşan çiftçiler tarımdan kopmuş, tarlalar ve meralar boş kalmıştır. 2002 yılında toplam ekili-dikili alan 266 milyon dekar iken günümüzde 240 milyon dekara düşmüş, yani 26 milyon dekar tarım alanı çiftçiler tarafından boş bırakılmıştır. Çiftçi kayıt sistemine (ÇKS) kayıtlı çiftçi sayısı 2.8 milyondan 2.2 milyona düşmüştür.
TARIMSAL DESTEKLEME VERİLMESİ GEREKENİN BEŞTE BİRİ KADAR
2006 yılında kabul edilen Tarım Kanunu'nun 21. maddesine göre, tarımsal desteklerin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içindeki payının en az yüzde 1 olması öngörülmektedir. Ancak, uygulamada bu hedef tutturulamamış, destekler genellikle GSYH'nin yüzde 0,5'inin altında kalmıştır. Son yıllarda ise bu oran daha da düşerek 2023 ve 2024 yıllarında yüzde 0,2 seviyelerine yani verilmesi gereken desteğin beşte birine kadar geriletilmiştir.
İKTİDARIN ÇİFTÇİLERE 884 MİLYAR TL BORCU VAR
Mehmet Şimşek tarımsal destekleme adına kafa karıştırmak için bazı rakamlar vermekte ve tarımsal desteklemeye ayrılan ödeneğin milli gelire oranının yüzde 1.15 olduğunu iddia etmektedir. Bakanlığının hazırladığı 2025 yılı merkezi yönetim bütçesinde tarımsal destekleme ödemeleri için 135 milyar TL ayrıldığı belirtilmektedir. Bu da Gayri Safi Yurtiçi Hasılanın yüzde 0,22’si anlamına gelmektedir. 2007-2024 yıllarını kapsayan dönemde Tarım Kanunu’nun 21. maddesine göre GSYH’nin yüzde 1’inin tarımsal destek olarak verilmemesi nedeniyle iktidarın çiftçilere cari fiyatlarla 884 milyar TL borcu bulunmaktadır.
ÇİFTÇİLERİN BANKALARA OLAN BORÇLARI 936 MİLYAR TL’YE YÜKSELDİ
Bu durum, çiftçilerin giderek artan girdi maliyetleri karşısında yeterli devlet desteği alamamasına yol açmaktadır. Yetersiz destekler nedeniyle finansman ihtiyacını karşılayamayan üreticiler, banka kredilerine başvurmak zorunda kalmaktadır. Bu da tarımsal üretimde borçluluk oranını artırmakta ve çiftçilerin finansal yükünü daha da ağırlaştırmaktadır. Son 20 yılda Türkiye'de tarım sektörünün finansman yapısında önemli dönüşümler yaşanmıştır.
2004 yılında çiftçilere sağlanan tarımsal destekler, sektörün banka borçlarının %58,4'ünü karşılarken 2024 itibarıyla bu oran %10,5 seviyesine gerilemiştir. Bu veriler, tarım sektörünün finansal ihtiyaçlarını karşılamada krediye olan bağımlılığının çarpıcı biçimde arttığını ortaya koymaktadır. Desteklerin borç stokuna oranındaki keskin düşüş, sektörün giderek daha fazla dış finansman kaynaklarına yöneldiğini göstermektedir. Nitekim Şubat 2005 itibariyle çiftçilerin bankalara olan borçları bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 47 oranında artarak 936 milyar TL’ye yükselmiştir.
YOKSULLAR ETE VE SÜTE ULAŞAMIYOR
Saray iktidarı “tarım ülkesiyiz, dünyada ve Avrupa’da öndeyiz” masalını anlatırken yoksul, kırmızı et ve süt fiyatlarındaki aşırı artış nedeniyle bu gıdalara ulaşmakta zorluk yaşıyor.
üstelik sorunu çözmek için bir sürü strateji belgesi ve proje açıklanmasına; bu yoksul halkın 12 milyar doları Güney Amerika ve Avrupa ülkelerinden canlı hayvan ve kırmızı et ithalatı için akıtılmasına rağmen sorun çözülemedi.
Bunun iki temel nedeni var. Birincisi, hayvan yetiştiricileri artan maliyetler karşısında yeterli kazancı sağlayamıyor ve bu nedenle hayvancılığı bırakmak zorunda kalıyorlar. Bu nedenle hayvan varlığı nüfus artış hızını karşılayamaz hale geliyor.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'IN İTHALAT TALİMATINDAN SONRA ET FİYATLARI YÜZDE 32,5 ARTTI
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz Kasım ayında yaptığı açıklamada, vatandaşların kırmızı ete daha kolay ulaşabilmesi amacıyla Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’ya Uruguay ve Brezilya’dan büyükbaş hayvan ithalatı yapılması yönünde talimat verdiğini belirtmişti. Ancak aradan geçen 5 ay içinde et fiyatlarında gerileme yerine artış yaşandı. Ulusal Kırmızı Et Konseyi (UKON) verilerine göre, ithalat kararının alındığı 20 Kasım tarihinde yağsız dana kesim fiyatı kilogram başına 347 TL seviyesindeyken, günümüzde bu rakam 460 TL’ye ulaştı. Bu da belirtilen dönemde kesim fiyatlarında yaklaşık yüzde 32,5’lik bir artış yaşandığını ortaya koyuyor. Dünya genelinde enflasyon etkileri son zamanlarda azalma eğilimi gösterse de, Türkiye halen gıda enflasyonunun en yoğun yaşandığı ülkeler arasında yer almaktadır. TÜİK verilerine göre 2003’ten bu yana ortalama fiyatlar 25,7 kat, gıda fiyatları ise 38,2 kat arttı.
Bu faktörler bir araya geldiğinde, temel gıda maddelerinin fiyatlarında son yıllarda ciddi bir artış meydana geldi. Fiyatlardaki bu yükseliş, özellikle gelir seviyesi düşük kesimlerin dengeli ve sağlıklı beslenme imkânlarına erişimini büyük ölçüde zorlaştırıyor.
Tekrar hatırlatayım: Hitler'in Propaganda Bakanı Goebbels "Yalan söyleyin, mutlaka inanan çıkar" demişti. Rakamlar yalan söylemez ama en iyi yalanı da rakamlara söyletirsiniz.
Sofrada ekmek küçülmüş, çocuklar beslenme çantasına kuru ekmek koyuyorsa; çiftçi tarlasını değil, borcunu biçiyorsa; gerçek şudur: Bu ülkenin çiftçisi üretmiyor, hayatta kalmaya çalışıyor. AKP iktidarı, tarımı göz göre göre bitirmiştir.
Çiftçiyi ithalat mafyasına teslim etmiştir.
Bu bir tercih değil, bu bir ihanettir.