Google Play Store
App Store

Tüm ülkeyi şiddet faili Ahmet Kural’ın oynadığı Gassal isimli dizinin afişleriyle donattılar. Fakat hiçbir PR çalışması şiddeti aklamaz. Hiçbir reklam kampanyası da vasatlığın üstünü örtmez.

Halkın vergisiyle şiddeti aklamak: Gassal

Sarya Toprak - Gazeteci

“Ölünce beni kim yıkayacak” başlıklı bir reklam çalışmasıyla ülkenin gündemine oturan TRT’ye ait Tabii platformundaki Gassal dizisinin reklam kampanyası rahatsız edici bulunarak çokça tepki çekti. Reklam afişleri yakınlarını kaybeden, hasta, yalnız insanları kötü hissettireceği gerekçesiyle eleştirildi. Fakat AKP projesi bu yapımın rahatsız edici tek yanı reklam kampanyası olmadı.

AKP iktidarı, “Netflix’te eşcinseller var (!) ahlakımız bozuluyor, biz yerli platformumuzu kuracağız” diye yola çıkarak Tabii platformunu kurmuştu. Bu platform aracılığıyla “kültürel hegemonya” kurmayı amaçlasa  da biraz popüler olabilmiş tek yapım karikatürize edilmiş bir “seküler” imajının çizildiği bir dizi oldu. Bu kadar popüler olabilmesin en büyük sebebi ise psikolojik şiddet olarak tanımlanabilecek bir reklam kampanyasına sahip olmaları.

Dizideki bir replik o karikatürize edilmiş seküler imajını çok iyi anlatıyor. Gassal, “seküler görünümlü” bir kadına cenazeyi ikindi vakti kaldırırız diyor ve kadının tepkisi şu oluyor: İkindi derken? Mesela altıya kadar kalsa olur mu? AKP’de kendinden önceki sağcı iktidarlar gibi suni bir kutuplaşma yaratıyor. Türkiye’de ikindinin ne demek olduğunu herkes az çok bilir. Fakat iktidar toplumda bu kadar keskin çizgiler olmadığını bilse de bunu kanırtmaktan geri durmuyor. Bu kutuplaşma üzerinden bir rejim inşa ediliyor. Kutuplaşma anlatılırken tüm sınıfsal ve toplumsal çelişkiler de göz ardı ediliyor. Yani toplum sadece gericilik ve sekülerlik üzerinden yükseliyor ve gericiler hep çok bilge insanlar. Sekülerler ise henüz hayatın anlamını keşfedememiş, sürekli varoluşsal sancılar çeken, gericilerle tanışınca yaşamı değişen “saf” insanlar. Seküler bir hayat tarzı sürmek asla bir seçenek olamazmış ancak “sürüklenilen kötü bir yol olabilirmiş” gibi bir algı yaratılıyor. Kızılcık Şerbeti, Kızıl Goncalar gibi dizilerde de benzer sahneler gördük. Kızılcık Şerbeti’nde geçtiğimiz sezon Çimen karakterine “oruç tutuyor musun?” diye sorulması üzerine Çimen’in cevabı “aralıklı oruç denemiştim” olmuştu. Burada dikkat çekici bir diğer nokta ise genellikle gerici ama “bilge” karakterler erkek iken saf salak sekülerlerin ise kadın olması. O kadınlar seküler hayatlar sürdükleri için bir türlü gerçek aşkı da huzuru da bulamıyor. Seküler erkeklerle yaşadıkları ilişkilerde mutluluğu bulamayan kadınlar, bilge “gerici” erkeklere kalbini açıyor. O erkeklerin ise etkilendiği şey “saf bir seküler” olmasına rağmen iyi biri olması oluyor.

Gassal’a dair göz ardı edilen en önemli kısım ise dizinin başrolü olan Ahmet Kural’ın 2022’de sanatçı Sıla’yı şiddete maruz bıraktığı gerekçesiyle 16 ay 20 gün hapis cezasına çarptırılması.

Dizinin sosyal medyada gündeme oturmasıyla birlikte Ahmet Kural’ın başrol olmasına kadınlardan tepki yağdı. Kadınlar, “Peki şiddet faili Ahmet Kural’ı kim aklayacak?” diye sordu.

Şiddet faili sanatçı, oyuncu birçok erkek tüm tepkilere rağmen sektörde var olmaya, kariyerinde ilerlemeye devam ediyor. Fakat doğrudan halkın vergileriyle varolan, devlete ait bir kanal aracılığıyla şiddet faili bir erkeğin başrol yapılmasının başka bir boyutu var. Bu biz bir tarafız diyerek kadınlara bir meydan okuma anlamına geliyor. Bu failleri cesaretlendirmek oluyor. İktidar bize diyor ki, “Erkekler kadınları biraz dövebilir, aman canım ne olacak?”

Dünyanın hiçbir yerinde kadına yönelik şiddet erkeklerin işlediği bireysel suçlar değil. Şiddeti ve şiddet kültürünü doğrudan patriarka yaratıyor. Türkiye’de bu kültürün en büyük taşıyıcısı olan AKP iktidarı son birkaç senede İstanbul Sözleşmesi’ni feshetti, 6284 no’lu yasayı hedef aldı. Yani kadına yönelik şiddete engel olabilecek tüm yolları tıkamaya yönelik adımlar attı. Bu doğrudan hamleler faillere cesaret verirken şiddet faili bir erkeği devlete ait bir mecrada başrol yapmak da o şiddet kültürünü onaylamak ve beslemek anlamına geliyor. Bu kültürün sonuçları kadınların karşısına yaşamın her alanında dikiliyor.

Ahmet Kural’ın Gassal dizisinin başrolü olmasını eleştiren kadınlar ise sosyal medyada hedefe kondu. Bazı paylaşımlar şu şekilde:

“Sıla da onu aldatmış. Ahmet Kural’ı sınamış. Ne yapsaydı adam?”

“Feministler kudurabilir, Ahmet Kural adamdır”

“İki insan arasında, evin içinde her şey olur. Abartmaya gerek yok.”

AKP bir kültürel hegemonya kuramadı belki ama kadın düşmanlığını marifet sanan, kendinden de toplumdan da tiksinen bir topluluk üretti.

Bu tartışmalar sürerken mesele sanatsal boyutuyla bakmamız gerektiğini söyleyenler oldu. Bu yorum ülke şartlarına göre epey iyimser. Çünkü İslamcı rejim vasat işler üretmesinin yanı sıra “kendinden olmayanı” TRT gibi kurumların kapısından geçirmiyor. Bir zamanlar Şaşıfelek Çıkmazı gibi yapımlarla bekâr kadınların hayatının izlenebildiği TRT, bugün “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” diyenin şeytan ilan edildiği bir yer oldu. Yani Ahmet Kural gibi bir şiddet faili olsanız da başrolü oynayabilirsiniz. Ama iktidarı ucundan eleştirirseniz… İşte o zaman haliniz vahim.

Aynı zamanda RTÜK üyesi İlhan Taşçı, Tabii’nin RTÜK’ten lisans almadığını kurumun da lisanslama için resmî girişimde bulunmadığını ifade etti. Taşçı Tabii’nin abonelerden ücret almayı sürdürdüğünü de hatırlattı. Yani kendilerine her şey mübah.

Devletin tüm kademelerini ele geçiren, her şeyi kendi çıkarlarına göre yontan bu rejimden sanat da kültür de çıkmaz. Tüm ülkeyi Gassal afişleriyle bilbordlları ile çevirdiler fakat hiçbir PR çalışması şiddeti aklamaz. Hiçbir reklam kampanyası da vasatlığın üstünü örtmez.