İktidarı eleştirmek söz konusu olduğunda yurttaşlar haklı gerekçelerle suspus oluyordu nicedir. Kendisine mikrofon uzatıldığında, “iktidarı eleştirirsem bana kim bilir ne yaparlar” diye düşünenler çoktu. Ne de olsa “Silivri’nin soğuğu” diye bir tamlama eklenmişti politik dağarcığımıza. Binlerce insan işinden, aşından edilmiş; öğrenciler, akademisyenler okullarından koparılmıştı. Sanatçısı, gazetecisi, bilim insanı mahkeme koridorlarını mesken tutmak zorunda kalmışken “sade yurttaş”ın cesurca konuşması kolay değildi. Hâl böyle olunca da kamusal alanda kendini ifade etme hakkı yandaşlara hasredilmiş bir ayrıcalığa dönüşüverdi. Birkaç istisnai eylem dışında meydanlar, statlar, kampüsler iktidar lehine siyasetsizleştirildi. Ve sadece iktidarın tekçi zihniyetinin, simgelerinin cisimleştiği alanlar haline getirildi. Ama bunun ilelebet sürdürülmesi pek mümkün değildi. Zira insanlık tarihinde aşılmamış bir “korku duvarı” yok.

***

Deprem sonrasında iktidarın becerisizlikler listesi günbegün kabarınca toplumsal tepki de içten içe büyüdü. Afetin bilançosu vicdanları sızlatırken yurttaşların öfkesi, memleketin üzerine çöreklenmiş “Silivri’nin soğuğu” heyulasını adeta fırlatıp attı. Kimse başıma ne gelir diye düşünecek durumda değildi, zaten başa gelebileceğin en büyüğü gelmişti. Hesapsız, filtresiz, korkusuz bir haykırış afet bölgesinden ülkeye yayıldı. Cumartesi akşamı Fenerbahçe – Konyaspor maçında, sarı lacivertlilerin tribününden yükselen hükümet istifa sloganları işte böyle bir atmosferde stadı ayağa kaldırdı. Hep bir ağızdan “yalan yalan yalan, dolan dolan dolan, 20 sene oldu istifa ulan” diyen taraftarlar iktidarın korku duvarından birkaç tuğlayı aynı anda çekti. Yayıncı kuruluşun sesi kısması bir işe yaramadı, çünkü o slogan sosyal medya yoluyla milyonlarca hanenin içinde yankılandı. Tribünden Saray’a çıkan kırmızı kartın arkasında milyonlarca yurttaş var.

İktidarı kurtarmak adına devreye giren “tribünde siyaset olmaz” korosu, tüm kamusal alanlar iktidar diliyle ve sembolleriyle donatılırken amigoluk yapanlardı. Onlar en az muhalifler kadar biliyor meydanların, kampüslerin, statların politik gücünü. O nedenle protesto dalgası büyümesin, “münferit” denip geçilsin, bir an önce unutulsun istiyorlar. Ancak depremin akabinde yaşananların, bu büyük acı karşısında iktidarın takındığı tutumun, hele “devlet kurumları nerede” diye soranlara edilen hakaretlerin bardağı taşırdığını göremiyorlar.

Yakın tarihimiz yazılırken büyük ihtimalle 6 Şubat Depremi bir dönüm noktası olarak kayda geçecek. Depremin peşi sıra kimin ne yaptığı, ne söylediği hem politik hem de toplum vicdanındaki yeri belirleyecek. İktidarın bu afetten ders çıkarmadığı çok belli. Yıkılan şehirlere bakıp yeni dikilecek binalar ve zengin edilecek müteahhitler görüyorlar. Üst üste ihaleler dağıtılırken birileri ellerini ovuşturuyor o esnada “evinizi, barkınızı istiyorsanız bize oy verin” namesi derinden işitiliyor.

***

Muhalefet cephesinde ise “ak koyun kara koyun” belli oldu. Kılıçdaroğlu ve CHP kadroları ilk günden itibaren aldıkları tutumla toplumun beklentisini, talebini ve de öfkesini işiten, bunu cesurca dile getiren bir politik hattı tutturdu. İktidarın beceriksizlerini ifşa etmekten seçim tarihi konusuna dek çok temel meselelerde, toplumsal muhalefetin sesine kulak kabartarak doğru hamleler yaptılar. Daha önce düştükleri tuzaklara bu sefer düşmediler. Üstelik üç büyükşehir başta olmak üzere belediyeler çok iyi bir sınav verdiler, afet bölgesinde birçok soruna hızla müdahale ettiler; birçok milletvekili gece gündüz sahada çalıştı. Kılıçdaroğlu ise son üç haftada yaptıklarıyla Meclis muhalefetinin en görünür ve en aktif politik aktörü haline geldi.

Aynı tespiti muhalefetin geri kalanı için tekrarlamak zor. Afetin ilk günlerindeki pozisyonu bir kenara, Akşener CB adaylığı konusunda sanki afet hiç yaşanmamış ve geçen 3 hafta hem iktidar hem muhalefet için bir sınava dönüşmemiş gibi aynı yerden, aynı üslupla konuşmaya devam ediyor. Şu son sürecin ne kadar çok şeyi değiştirmeye aday olduğunu hesaba katmayan bir tavır sergiliyor. “Muhalefet anlaşamadı” görüntüsünün, Millet İttifakı adına hayati bir risk taşıdığını görmezden geliyor. Seçimin zamanında yapılabilmesi ve iktidarın yenilmesi için ise bu eşiğin artık aşılması gerekiyor.

Halk iktidarın karşısına dikilip cebinden kırmızı kartı çıkardı. Uzatma dakikalarına tahammülü olmadığını açıkça gösterdi. Şimdi muhalefete düşen bu cesareti seçime kadar büyütecek ve sandıkta değişime evriltecek tutarlı bir politika izlemek. Burada gecikme olursa halkın aynı kırmızı kartı muhalefete de çıkarmayacağının bir garantisi yok.