Google Play Store
App Store

BirGün’deki son yazımın “Adalet dünyevidir” başlığı (26.12) anlamlı idi: Mahkemede adalet, toplumda adalet ve çevrede adalet. Başka bir deyişle, ilahi adalet değil; konum, DİB için öngörülen bütçe payı ya da lüks ve şatafat saltanatı değil veya din referans alınarak faiz karşıtlığının bir gecede halk kitlelerini nasıl yoksullaştırdığını ve döviz sahibi olan mutlu azınlığın servetinin nasıl ikiye katlandığı değildi. Bunun sonucu olarak kur korumalı mevduat (KeKeMe) düzenlemesinin, hukuktan ve dünyevi adaletten uzaklaşınca, toplumsal adaletin ne denli bozulduğu görüldü.

Adalet ve gerekleri, Anayasa’da somut olarak yer almakta. Bu çerçevede, adil yargılanma hakkı gerekleri de güvence altında. Dahası, hak ve özgürlükler çizelgesi oldukça dolgun ve güvence ölçütleri de pek güçlü. Buna karşın, en çok ihlal edilen hak, adil yargılanma hakkı.

NEDEN VE NASIL?

İktidarı sınırlama düzeneği olarak Anayasa bilimi ile özdeşleşen erkler ayrılığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin yasama-yürütme-yargı şeklinde örgütlenmesi, 1982 Anayasası için de geçerli. Ne var ki, yürütme görev ve yetkilerini tek kişiye veren 2017 Anayasa değişikliği, siyasal iktidarı sınırlayan denge-denetim ve sorumluluk düzeneklerini ortadan kaldırdı. Devleti temsil ve yürütme yetkisini tek başına elinde tutan kişi parti başkanı olunca yasama gündemini de belirlemeye başladı; yargılama erkini ise güdümü altına aldı.

Hükümet kaldırıldığı halde Cumhur İttifakı adı altında iki partinin yasama ve yürütme düzleminde bir tür çifte koalisyon kurması, mahkemelerin bağımsızlığını düzenleyen Anayasa Madde 138’in ihlal riskini de sürekli kıldı.

Zorunlu hallerde güç kullanma tekeline sahip devlet temsilcileri, görev+yetki+sorumluluk kuralları yerine parti iktidarı yörüngesinde tarafgir uygulamalara yöneldi. Bir tür, kişi+parti+devlet birleşmesi tehlikesi doğdu.

Hak ihlalinde bulunan devlet görevlileri veya kolluk güçlerinin cezasızlığı ötesinde, çeteler ve suçlular, toplum içinde dolaşırken; muhalifler, sivil toplum örgütleri mensupları ve seçilmişler, sanık sandalyesine oturtuldu ve özgürlüğünden alıkonuldu. Özetle; adil yargılanma hakkı ve etkili başvuru yolu, ne yandaşlar ne de demokratik muhalifler için kullanıldı.

NE YAPMALI?

Önce, anayasal ve siyasal birikim ve yıkım fark edilmeli.
Bunun için, anayasal ve siyasal bilgi kirliliği temizliği önem taşımakta. Bu yapılabildiği ölçüde, düzgün yargılanma gerekleri ve Anayasa’ya saygı istemi etkili olabilir. Dahası, TBMM önünde sorumlu ve hesap verebilir bir hükümet sistemine dönme gereği, sürekli gündemde tutulmalı.

Bu hedeflerde, sivil toplum örgütleri ve barolar başta gelmek üzere kamu kurumu niteliğinde meslek örgütleri, toplumun zinde güçleri olarak öncü olabildikleri ölçüde, TBMM’de Cumhur İttifakı dışında kalan siyasal partilerde azınlık bilinci yaratılabilir. Azınlık bilinci ile hareket
edemeyenler çoğunluk olamazlar.