Hangi Sezer - 1
1150 odalı sarayın şaşalı girişinin merdivenlerini takım elbiseli, badem bıyıklı, tıknaz adam koşar adım çıkıyordu. Duşakabinoğulları kıyafetine bürünmüş asker, karton bardaktaki çayını yudumlarken onu görüp hazır ola geçti. Hun askeriyle Selçuklu süvarisi cep telefonlarında tiktok videosu izliyordu telaşlı adamı fark etmediler.
Tıknaz adam saraya girdiğinde yardımcısı en az onun kadar heyecanlı adımlarına yetişmeye çalıştı.
“Bakanım hoş geldiniz…”
Adalet Bakanı, bu kibarlığa sinir olacak kadar gergindi. Ters konuştu:
“Niye çağırmış öğrendin mi?”
Bakan yardımcısı mahcup yanıt verdi:
“Yok Bakanım, kimse bilmiyor.”
Adalet Bakanı ve yardımcısı, pahalı mermer kaplı koridorda yürürken onlarca odanın kapısı önünden geçti. Bu odalardakilerin ne iş yaptığını hiç düşünmemişlerdi. Yine düşünmediler. Üç memurun atkı ve kazak ördüğü odanın önünden geçerken sordu Adalet Bakanı:
“Kabine değişikliği mi acaba.”
Terlemiş kelini mendiliyle silen bakan yardımcısı yüzündeki korkuyu gizleyemedi. Ama bakanı rahatlatmak için konuştu:
“Yok Bakanım. Reisimizin çaycısı olan hemşerimle konuştum. ‘Kabine değişikliği yok’ diyor.”
Göbekleri gömleklerinin alt düğmelerini ayırmış iki adam, bitmek bilmeyen, ıssız koridorda nefes nefese sessiz yürüyüp asansöre ulaştı. Mehter marşı ile tırmanan asansörün kapısı ortadan ayrılıp şatafatın zirvesine açıldı.
Adalet Bakanı ve yardımcısının karşısında İletişim Başkanı duruyordu. Kısa boylu, büyük gözlüklü adam sanki sarayın sahibiydi. Onu her gören askerde bölük komutanının postacı olan erin fiyakasını hatırlardı.
İletişim Başkanı, Adalet Bakanı’na yarım ağız “Hoş geldiniz” diyerek haddini bildirdi. Adalet Bakanı sesinin en kibar tonuyla “Tişikkürler” dediğinde yardımcısı bile yadırgadı.
Uzun, gösterişli koridorun sonunda Reis’in makamının devasa ahşap işlemeli kapısı görünüyordu. Sekiz Cumhurbaşkanı danışmanı, üç Cumhurbaşkanı özel kalemi, bir Cumhurbaşkanı Yardımcısı, beş Cumhurbaşkanı çaycısı, iki Cumhurbaşkanı damadı, iki Cumhurbaşkanı eniştesi, 38 Cumhurbaşkanlığı bilmem ne ofisi başkanı engellerini geçtikten sonra kapının önüne geldiler.
İletişim Başkanı, Adalet Bakanı ve yardımcısının kıyafetlerini baştan aşağı süzdü. Bir erkeğin otorite karşısında güzelleşme çabası onur kırıcı, iç kıyıcıdır. Tıknaz bakan ile yardımcısı göbeklerine direnen ceket düğmelerini ilikleme telaşındayken bunu hissetmiyordu.
Muhafızlar kapıyı açtığında en bakımlı, en saygılı ve minnettar halleriyle makama çıktılar.
Yüksek tavanlı, geniş salonun sonundaki altın varaklı tahtta Reis uyukluyordu. Bir muhafız Reis’in kulağına yaklaşıp “Adalet Bakanı geldi” dedi.
Reis’in büyük alt dudağı kıpırdadı. Göz torbalarının içine gömülmüş bakışları ortalığı süzdü. Erimiş bir muma benzeyen yüzünden mimiklerini seçmek imkansızdı. Ama Adalet Bakanı’na dikkat kesilmişti. Uzayan sessizlikte tıknaz bakan konuştu:
“Beni emretmişsiniz Başkanım.”
Reis altın varaklı koltuğuna yaslanıp konuştu:
“Sezer’i alın. İçeri koyun.”
Adalet Bakanı da yardımcısı da anlamamış, afallamışlardı. Anlamak için Reis’in dudaklarının yeniden kıpırdamasını bir süre beklediler. Reis’in uykulu gözü uzaktaki masaya doğru dalmıştı, onun bakışlarını takip ederken paniğe kapıldılar. Adalet Bakanı cesaretini toplayıp titreyen sesiyle sordu:
“Hangi Sezer efendim.”
Reis tahtında doğrulurken düşük göz kapakları dikleşti, donuk bakışları, karşısındaki iki adamın üzerine saplandı. Sessizlik uzadıkça Adalet Bakanı da yardımcısı da büzüşüyordu. Tam bu sırada içeri giren aşçı “Emredin sayın Cumhurbaşkanım” diye bağırınca bakan, yardımcısı, İletişim Başkanı yerinden zıpladı.
Cumhurbaşkanı yemekte manda yoğurdunun soğuk olmasını söylerken üç adam geri geri yürüyerek sıvışıyordu.
Kapanan kapının önünde Adalet Bakanı ve yardımcısı gözlerinde aynı korkuyla birbirine bakıyordu. Adalet Bakanı mırıldandı:
“Hangi Sezer acaba.”
Adalet Bakan Yardımcısı da şaşkındı:
“Bakanım vallahi benim aklıma kimse gelmedi.”
İki adam İletişim Başkanı’na dönüp yalvarırcasına baktı.
İletişim Başkanı bu durumlara alışıktı. “Beni bağlamaz” deyip gitti.
Adalet Bakanı, Sezer’in kim olduğunu öğrenmenin telaşında yol arıyordu. Yardımcısı mırıldandı:
“Çay ocağındaki hemşerime söyleyeyim, çay verirken sorar mı acaba.” Adalet Bakanı, dişlerini sıkıp sabır çekerken koridorun sonundaki asansörün kapısı açıldı. Enerji Bakanı ve yardımcısı göründü.
Onlar da tedirgin ve hızlı adımlarla ihtişamlı makama geliyordu. Enerji Bakanı, selam bile vermeden telaşla söze girdi:
“Kabine değişikliği mi bakanım.”
Adalet Bakanı “Yok” deyince Enerji Bakanı derin bir nefes aldı:
“Ohhh… Vallahi kesin gittik diye düşünüyordum… Allah’a şükür…”
Adalet Bakanı’nın derdi başkaydı. Durumu anlatıp sordu:
“Bakanım, bir fırsatını bulursanız. Bu Sezer’in kim olduğunu sorabilir misiniz?” Enerji Bakanı ile yardımcısı acı acı güldü. Enerji Bakanı, elini Adalet Bakanı’nın omzuna koyup konuştu:
“Vallahi biz de iki aydır yeni nükleer santrali nereye kurmamızı emrettiğini çözmeye çalışıyoruz. ‘Yeniköy’e kurun’ dedi, uyuklamaya başladı. Türkiye’de 174 tane ‘Yeniköy’ var. Boğaz’daki Yeniköy’de bile yer baktık. Trafo koyacak yer bulamadık.”
Enerji Bakanı’nın 4 maaşlı yardımcısı, 5 maaşlı Adalet Bakanı Yardımcısı’nı kıskanç süzüyordu. Bu sırada dev kapı açıldı, Enerji Bakanı ile yardımcısı besmeleyle içeri girdi.
Bu sırada Cumhurbaşkanının Hukuk Başdanışmanı koridorda belirdi. Adalet Bakanı ile göz göze geldiler. Bu; Saray’daki gölge Adalet Bakanı’ydı. “Anayasa Mahkemesi’ni tanımam” demeçleri konusunda yarışıp Reis’in gözüne girmeye çalışıyorlardı. Hukuk Başdanışmanı, bir gölge gibi odasına girip gözden kayboldu. Tüyleri diken diken olan iki adam bu Sezer işinin onun başının altından çıktığını düşündü. Adalet Bakanı küfreder gibi konuştu:
“Kim ulan bu Sezer…”
Devam edecek...