Hangi Sezer - 3

Koca yargı sistemi nihayet Reis’in “Alın, içeri koyun” dediği Sezer’i bulmuştu. Saray’dan, Adalet Bakanlığı’ndan sonra bir Adalet Sarayı’nda Sezer paniği zirve yapmıştı. Akşam saatlerinde boş olan adliyenin koridorunda depara kalkmış genç savcı, keskin bir manevrayla Başsavcılık makamına girdi. Soruşturma ona verilmişti ve herkes onu bekliyordu. Kapılar bir bir açıldı ve Başsavcı’nın karşısına geldiğinde nefes nefeseydi. Başsavcının onun soluklanmasına bile sabrı yoktu:
“Terörist miymiş.”
Derin bir soluk çektikten sonra nefesi yettiğince konuştu Savcı:
“Başsavcım, 25 yaşında. Bekâr. Üniversite mezunu, 3 yıldır solcu gazetede çalışıyor. Ama trafik cezası bile yok. 7 şeceresini çıkarttık, orada da karakola, adliyeye yolu düşmüş birini bulamadık.”
Badem bıyıklarında parmaklarını gezdiren Başsavcı, bir an düşüncelere daldıktan sonra işi çözmüş gibi konuştu:
“Çok zeki bir örgütle karşı karşıyayız. Reisimizi karalamak için hiç şüphelenilmeyecek bir tip seçmişler.”
Genç savcı, örgütün nereden çıktığını anlamaya çalışırken Başsavcı devam etti:
“Hemen polise talimat verin, sağlam bir operasyon düzenlensin. O gazeteciyi canlı istiyorum.”
Emniyet Müdürlüğü’nden onlarca polis aracı siren ışıklarıyla hareket ederken gazeteci Sezer, evinde makarna pişiriyordu. İnce çerçeveli gözlükleri buğulanmış, karnı açlıktan gurulduyordu.
Çatalına sardığı makarnayı ağzına atacakken koç başıyla kapı kırıldı, maskeli, tam teçhizatlı özel harekât polislerinin uzun namlulu silahları üzerine doğrultulmuştu. Operasyon o kadar büyük ve gösterişliydi ki mahallede Usame Bin Ladin’in aslında ölmediği ve gizli kimlikle yanı başlarında yaşadığı dedikodusu bile yayıldı.
Genç, zayıf gazeteci emniyetteki en korkunç hücrede 4 gün 4 gece tutuldu. 14 kere çapraz sorguya alındı. İyi polis-kötü polis, kötü polis-kötü polis, iyi polis-kötü polis- çirkin polis, yani polis konuşturma taktiklerinin tüm versiyonları uygulandı. Sadece gazeteci olduğunu ve haber yaptığını anlatmaya çalışan Sezer, ters kelepçe takılıp geniş güvenlik önlemleri altında adliyeye sevk edildi. Koridorda onu görenler Hannibal Lecter zannedebilirdi.
Saatler süren sorgunun ardından genç savcı, bitkin halde Başsavcı’nın makamına çıktı. “Vallahi bu masum. Hatta aşırı masum, sadece haber yazmış” dedi.
Öfkeden çılgına dönen Başsavcı’yı iki koruma, beş mübaşir ve özel kalem zor zapt etti. Genç savcı kapıdan çıkarken Hakkari Yüksekova Adliyesi’ne tayini için işlemler başlamıştı.
Yüzüne kolonya sürülen Başsavcı büyük kozunu sahaya sürüyordu:
“Bana Kafka Celal’i getirin…”
Adliye koridorunun sonunda üzerinde siyah cübbesiyle Kafka Celal göründü. Tıknaz, boyunsuz bedeni kadar yankılanan yavaş, sert adımları ürkütücüydü. Onu gören adliye personeli odalarına kaçışmış, ortalık ıssızlaşmıştı. Başsavcı’nın makam odasının kapısında belirdiğinde el çabukluğuyla cübbeye iki düğme ekleyip önünü ilikledi. “Hukukun yetmediği yerde ben varım. Emredin Başsavcım” dedi.
Başsavcı, Kafka Celal’i alnından öpüp görevi söyledi:
“Terörist, ajan yapılacak bir gazeteci var.”
İçinde iki A4 kâğıdı olan pembe dosyayı alan Kafka Celal, odadan çıkarken çatallı sesiyle güven verdi:
“Siz isteyin o gazeteciyi Karındeşen Jack bile yaparım.”
Sert ve yavaş adımları ıssız koridorda yankılanırken arkasında ürkütücü bir sessizlik bırakmıştı. Başsavcılık makamındaki herkes artık Sezer’in müebbetlik olduğunu biliyordu.
Sorgu sert geçti.
Sezer, evine gelen yüksek elektrik faturasını görünce Saray’ın elektrik harcamasını merak ettiğini anlattı. Cumhurbaşkanlığı’nın internet sitesindeki bütçeden Saray’ın elektrik faturasını öğrendiğini ve haber yaptığını söyledi.
Ama ne fayda.
Kafka Celal, tutuklama talebi yazısında eşsiz hayal gücüyle döktürdü:
“Haberin yayınlanma tarihi, gün ve ay olarak Fransız Devrimi’nin başlangıcıyla örtüşmektedir. Bu tarihten 5 gün öncesi ise 1 Mayıs’tır. Buna tam 6 ay ekleyince ortaya Arap Baharı’nın başlangıç tarihi çıkar. 8 ay çıkarırsak Tesla’nın doğum gününü buluruz. Tesla’nın elektrikle bağlantısını anlatmaya gerek bile yoktur. Tesla Sırptır ve Sırbistan’da gençlik örgütü Otpor vardır. Böylece şüphelinin uluslararası bağlantıları anlaşılmıştır. Ayrıca şüphelinin telefon numarasının son dört hanesine 9 ekleyip 35 çıkarınca Gürcistan’daki ayaklanmanın tarihine ulaşmamız da hayatın olağan akışına aykırıdır. Yazının yayınlandığı gün şehrimizde bir elektrik kesintisi yaşanması -her ne kadar hafta dört gün cereyan gitse de- rastlantı olarak değerlendirilemez. Üstelik aynı gün Almanya’daki bir dergide elektrik konusunda makale yayınlanmıştır. Özetle; şüpheli Sezer’in etki ajanı, yönlendirici casus olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca Sezer’in WhatsApp yazışmalarında bir kızdan elektrik aldığına dair mesaj suç delili niteliğindedir.
Bu deliller ışığında şüphelinin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan tutuklanmasına karar verilmesi kamu adına talep olunur.”
Sezer kelepçeli olarak Sulh Ceza Hakimi’nin karşısına çıkarıldığında mübaşir duvara yaslandı ve yanlışlıkla düğmeye basıp elektriği söndürdü. Duruşma salonunda yaşanan kısa süreli paniğin ardından mübaşir de ‘Ceyran Örgütü’nün üyesi olduğu şüphesiyle gözaltına alınıp Kafka Celal’e sevk edildi. Tutuklanan Sezer, Silivri Cezaevi’nin en yüksek güvenlikli hücresine konuldu.
Üç ay sonra…
Adalet Bakan Yardımcısı, Saray’ın merdivenlerinde Adalet Bakanı’nı bekliyordu. Ter damlaları biriken kelini mendiliyle silerken çay ocağındaki hemşerisi yanına geldi. Saray çaycısı, “Kabine değişikliği yok” deyince rahatladı, müjdeyi bakana verip 5 maaşı hak ettiğinin şovunu yapacaktı.
Çaycı gitmek üzereyken aniden durdu. 3 ay önceki olay aklına gelmişti. “Siz geçen geldiğinizde Reis’in talimatlarını almadan gitmişsiniz. Ama o da unutmuştu. Geri çağırmadı” dedi. Yine tam gidecekken aklına bir şey daha geldi ve devam etti:
“Bi de Reis size ‘Masanın üzerindeki Türkücü Sezer’in albümünü, içerideki odaya koyun’ demiş. Orada bırakmışsınız. Kızdı valla.”
Bakan Yardımcısı, şaşkın bakıp “Ulan gazeteci Sezer değil miymiş” diye mırıldanırken Saray “Destuuuurrrrrr” sesiyle inledi.
Ödü patlayan Bakan Yardımcısı sakinleşince Çaycı’ya “Sakın bakana bu Sezer işinden bahsetme, fatura bana çıkar” diye tembihledi.
Bu sırada Saray’ın önüne gelen Togg’dan Adalet Bakanı indi. Suratında endişeyle “Acaba kabine değişikliği mi” diye sordu.
Adalet Bakan Yardımcısı, “Kabine değişikliği yokmuş” deyince Adalet Bakanı rahat bir nefes aldı. Saray koridorunda uzaklaşırken Adalet Bakan Yardımcısı konuşuyordu:
“Reis bu Sezer işini çözdüğünüz için çok mutlu olmuş. Ama siz bu konuyu hiç açmayın. Övünmek gibi olmasın yani… Bilirsiniz sevmez öyle şeyleri…”
BİTTİ