Hasta sevgililer?
“Bu, eni konu kötü bir insan. Kendisini desteklemeyenleri olanak bulsa bir kaşık suda boğar. Hem mecazen de değil, gerçekten boğar! Ayrıca kötü bir politikacı; destekçisi olan zenginleri daha da zenginleştirmek üstüne kurulu bir ekonomi anlayışı var. Emek konusundaki tavrı çok net: Patron ne diyorsa o! Ses çıkaran, grev yapan işçi sadece patronun değil, ülkenin de düşmanıdır, acımasızca ezilmelidir! İnsan haklarına, hayvan haklarına, cinsel farklılıklara ve bilimsel düşünceye karşı nefretle dolu. İhtiyaç duyduğu zaman araç olarak kullanmaktan çekinmediği bir dini var.
Peki nasıl oluyor da bunca insan tarafından sürekli iktidara taşınıyor? Hem de bunlar, doğrudan bu adamın politikaları yüzünden her gün daha da perişan olan insanlar!”
Bir yerel kanal için haber filmleri yapan genç muhabir Andrew Callaghan, kendine sürekli sorup durduğu bu sorunun olası cevaplarını bulmak için, Kelly Johnson adlı sıradan bir Amerikan vatandaşının peşine düşüyor. Sonuçta ortaya Dear Kelly (Sevgili Kelly, 2024) adlı ilginç ve epey sürükleyici belgesel film çıkıyor.
Andrew Callaghan, faşistler tarafından BLM’ye (Black Lives Matter/Siyahların Yaşamları Değerlidir) karşı düzenlenen bir etkinliği izlemek üzere gittiği miting meydanında tanışıyor Kelly ile. WLM (White Lives Matter) yanlılarının ne hikmetse gelmediği mitingdeki tek sağcı, elinde Trump pankart ve bayraklarıyla kalabalığın arasına dalan Kelly’dir. Kelly’ye önce anti-faşist gençler tepki gösteriyor, ardından da polis oradan uzaklaştırıyor.
Kelly, Bill Joiner adlı tefeci bir emlak simsarı tarafından dolandırıldığını, işinden ve evinden atıldığını, ailesinden uzakta tek başına yaşamak zorunda kaldığını söylüyor. Aslında Kelly’nin yaşadığı sıkıntıların temel nedeninin, temsilcilerine koşulsuz bir itaatle bağlı olduğu sağcı politikalar olduğu apaçık ortada. Belgeselci Callaghan, sefalete mahkum edilen bir insanın kendisini sömürenlere bu kadar derin bir aşk beslemesinin, üç temel insani gereksinimin karşılanmamasıyla açıklanabileceğini düşünüyor:
1) Güvende olduğunu hissetmek (Beslenme ve barınma ihtiyaçlarının eksiksiz giderilmesi ve her türlü dış fiziksel etkene -şiddet, hastalık vs.- karşı güvende olmak)
2) Önemsendiğini hissetmek.
3) Bağlantılı olduğunu hissetmek.
Callaghan, yaşam deneyimlerinde bu üç ana başlığın karşılığını bulamadıkları için, Kelly gibi aslında düzgün insanların hiç de mantıklı olmayan politik düşünce ve inançlara saptığına inanıyor. Bu yüzden 2021-2024 arası dönemde kamerasıyla Kelly’yi izliyor.
∗∗∗
Callaghan’ın, kitlelerin hastalıklı politik yönlenişlerine dair ‘temel gereksinimlerin karşılanmaması’ kuramının elbette doğruluğu reddedilemeyecek yanları var. Ama yine de bu, idealist-indirgemeci eğilimleri olan, bu üç unsurun neden değil sonuç olduğu toplumsal koşulları görmezden gelen her kuram gibi, yetersiz ve zayıf bir bakış açısı.
Callaghan da bunu bizzat yaşayıp görerek öğreniyor zaten. Kelly’yi takip ederken, arada bir görüştüğü ikisi üniversite biri lise öğrencisi üç çocuğunu ve eski eşini tanıdıkça, başına gelenlerin detaylarını öğrendikçe, Kelly’nin Trump sevdalısı bir sağcı olmasını bu üç maddeyle açıklayamayacağını fark ediyor.
Kelly, Bill Joiner diye yarı gerçek yarı düşsel birinin komplolarıyla değil, usulsüzlük yaptığı için barodan atılmış. Kelly, kolay yoldan para kazanma fırsatı olarak gördüğü bir anlaşma yüzünden malını mülkünü kaybetmiş. Evden atılmalarının nedeni, Kelly’nin başka borçlarıymış. Kelly’nin yaşamı, bunlar gibi bir sürü ‘miş’ ve ‘mış’la dolu.
Callaghan, Kelly’yi bir terapist gözetiminde ailesiyle buluşturuyor. Çocukları Kelly’nin yaptığı yanlışları anlatıp ona ihtiyaç duyduklarını, onu çok sevdiklerini söylüyorlar. Kelly, Callaghan’ın da yardımıyla bir terapi merkezine yatıyor. Callaghan, faşizan eğilimlerin iyileştirilebileceğine inanıyor...
Terapiden çıktığında, karşımızda öncekinden daha sağcı bir Kelly görüyoruz. Biseksüel olduğunu açıklayan kızına karşı tavırlarında hiçbir olumlu değişiklik yok, hatta daha soğuk davranıyor. Yaşamını mahvedenin Bill Joiner olmadığını kabul ediyor artık, ama kendi çıkarcılığını ve hırslarını hâlâ tartışmıyor. Faşist kanaat önderlerinin toplantılarına daha büyük bir şevkle katılıyor. Callaghan şaşıp kalıyor bu duruma...
∗∗∗
“Bu adam, oy verdiği kişilerin yaptığı kötülükleri yapmaz. kendisini sevmeyen çocukları öldürtmekle övünmez örneğin, hatta buna bire bir tanık olacak olsa engel olmaya çalışır. Peki öyleyse neden ona böyle taparcasına bağlı?..”
Callaghan ve Sevgili Kelly örneğinde de gördüğümüz gibi, yanıtlar ölümlü, sorular ölümsüz... Hem o kadar uzağa gitmeye de gerek yok; değil mi sevgili Ahmet, Mehmet, sevgili Ayşe?