Google Play Store
App Store
Hatırlatmalar | Bağımsızlık mücadelesinin tarihi

Politika Kolektifi

Emperyalistler dünya halklarını savaşla tehdit ederken tarihin görkemli anlarını hatırlamıyormuş gibi yapıyorlar. ABD emperyalizmine kafa tutanlar, ABD destekçisi rejimleri alaşağı edenler, paylaşım savaşlarından bağımsızlıkla çıkanlar ise dünya halklarına yol gösteren bir kılavuz gibi orada duruyor. Bu hafta Amerikancı Batista rejimini deviren Kübalı devrimcileri, ABD emperyalizmine geçit vermeyen Vietnamlı devrimcileri ve her yanı işgal edilmiş bir yerden bağımsız bir devlet kurabilen Kurtuluş savaşımızı hatırlatıyoruz.

***

AMERİKANCI BATİSTA’NIN YENİLİŞİ VE KÜBA DEVRİMİ

Dünyada sol hareketleri en çok etkileyen devrimlerden biri Amerikancı Batista rejimine karşı yapılan Küba devrimidir. Ekonomik bağımsızlık, eşitlik, adalet talepleriyle gerilla örgütlenmeleri şeklinde verilen bu antiemperyalist mücadele, sosyalizmle taçlanır. 1953'te Moncada Kışlası baskınıyla başlayan Küba Devrimi 1 Ocak 1959'da ABD yanlısı diktatör Fulgenico Batista'nın kaçışıyla amacına ulaşır. Fidel Castro komutasındaki güçler 2 Ocak'ta Santiago de Cuba'yı aldılar, aynı gün aynı saatlerde Che Guevara ve Camillo Cienfuegos komutasındaki güçler de başkent Havana'ya girdi. 6 Ocak'ta Castro, Havana'ya ulaştı. Küba'da yeni bir çığır başladı. 31 Aralık 1958’i 1 Ocak 1959’a bağlayan gece, o sıralarda Küba’nın başında bulunan, ABD yanlısı diktatör Fulgencio Batista, tüm meşruiyetini kaybettiğini ve iktidarda daha fazla duramayacağını anlayınca bir uçağa binip ülkeden kaçtı. Kaçarken, yanına Merkez Bankası’ndan külçe altınları almıştı. Batista rejimi, yolsuzluk, baskı ve ekonomik adaletsizliklerle karakterize ediliyordu.

Devrimden sonraki ilk yıllarda, Castro hükûmeti hızlı bir şekilde radikal reformlar uygulamaya başladı. Toprak reformu, eğitim ve sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması, yabancı şirketlerin millîleştirilmesi gibi adımlar atıldı. Bu politikalar, Küba’nın iç dinamiklerini değiştirirken, aynı zamanda ABD ile ilişkilerin bozulmasına neden oldu. 1961 yılında, ABD destekli Domuzlar Körfezi Çıkarması başarısızlıkla sonuçlandı ve bu olay, Küba’nın Sovyetler Birliği’ne yakınlaşmasını hızlandırdı.

Küba Devrimi, tümüyle ABD hâkimiyeti altında biçimlenmiş son derece geri bir ekonomik miras devraldı. Ülke ekonomisi hemen hemen tümüyle tarıma, tarımda şekerkamışı üretimine ve ihracatına bağımlıydı.1959 Tarım Reformu Yasası’yla öncelikle topraksız köylülere toprak dağıtılmaya başlandı. Şeker üretiminin ekonomideki ve ihracattaki rolü devam etmekle birlikte, Küba’nın ihracat pazarı devrimle birlikte tümüyle değişikliğe uğramıştı. 1962 yılına gelindiğinde ABD’yle yapılan ticaret sıfıra düşmüş, buna karşın devrimin ilk yıllarından itibaren Küba’yla dayanışma içinde olan Sovyetler Birliği’yle yapılan ticaret tüm dış ticaretin yüzde 49,3’üne yükselmişti. Ancak şeker fiyatlarının 1978 yılında düşmesiyle birlikte Küba ciddi bir döviz borcuyla karşı karşıya kaldı. 1982 yılında dış borcunu düzenli ödeyemez hale geldi ve borçlarının yeniden yapılandırılmasına yönelik çeşitli girişimlerin ardından 1986 yılında moratoryum ilan etmek zorunda kaldı. Sanayi üretiminin tamamında ve tarımın yüzde 70’inde sağlanan devlet mülkiyeti ve açılan yeni istihdam alanları sayesinde işsizlik sorunu hızla ortadan kaldırıldı. Toplumdaki eşitsizlik tablosu, 1960’lı yılların ilk yıllarından itibaren hem varlıklar, hem de gelirler açısından radikal bir değişime uğradı ve eşitsizlikler azaltıldı. Ekonomide hâkim kılınan kamu mülkiyeti sayesinde artıdeğer sömürüsü ortadan kaldırıldı, ücretlere asgari ve azami sınırlamalar getirildi. Sübvansiyonlu fiyatlarla satılan temel ihtiyaç maddelerine herkesin erişebilmesi güvence altına alındı. Tarım alanında kendi kendine yeterlilik sağlanamasa da, Küba devrimi, halkın yetersiz beslenme sorununu çözüme kavuşturdu (Nahide Özkan, Küba Dostluk Derneği).

Kuşkusuz Küba devriminin ve Che Guevara’nın SSCB’ye yönelik eleştirileri de biliniyor. Sosyalizm anlayışında yabancılaşmaya karşı farklı bir tutumu olan Che’nin reel sosyalizme yönelik eleştirileriyle birlikte Küba’nın gelişiminin Sovyetler’e bağımlı olmasının riskinin altını çizdiği biliniyor. Bu anlamda anti-Amerikan yönü en baskın devrimlerden biri olan Küba devriminin reel sosyalizmden de kendisini ayrıştıran bir yönü olduğu bir gerçek.

Che, Küba’daki görevlerini bırakarak ABD sömürgeciliğine karşı bu kez de Bolivya’da savaşmayı seçti. 9 Ekim 1967’de CIA operasyonu ile sona erecek Bolivya yolculuğuna çıkmadan önce, ailesine yazdığı mektubunda, kendisini Cervantes’in ilham verici kahramanı Don Quixote’a benzetiyordu: “Bir kez daha, kamburu çıkmış Rocinante'min kaburgalarının bacaklarıma dokunuşunu hissediyorum. Gene kalkanımı omuzlayıp yolculuğa koyuluyorum..."

***

ANADOLU’DA YANAN ATEŞ: KURTULUŞ SAVAŞI

19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışıyla resmî olarak başlayan Kurtuluş Savaşı, öncesinde düzensiz bazı isyanlarla fitili ateşlemişti. Karadeniz’de ve Akdeniz bölgesinde Türk isyancılar tarafından yer yer başlayan çete savaşları, İzmir’in işgali sonrası yerel halk isyanlarına dönüşmeye başlamıştı. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kongrelerle halkın ileri gelenlerini örgütleyip meclisleştirmesiyle beraber Kurtuluş Savaşı düzenli hal aldı. Bu örgütlü bağımsızlık mücadelesi dünyadaki kimi anti-sömürgeci hareketlere de ilham oldu. SSCB’nin mazlum halklara verdiği ekonomik ve politik destek de unutulmamalı.

Türk Kurtuluş Savaşı’nın bağımsızlıkçı karakteri, öncelikle kapitülasyonlar, sonrasında da 1. Dünya Savaşı ve Sevr üzerinden okunmalıdır. 1. Dünya Savaşı’nın bir yönü de, farklı uluslar üzerinde tahakküm kurmuş ancak giderek bu gücünü kaybetmiş bir imparatorluğun paylaşımı üzerineydi. Bu anlamda savaşın dışında kalamayan Osmanlı Devleti, muharebe sonunda yenilerek ekonomik ve askerî olarak kendisinden çok daha gelişmiş sömürgeci devletlerin paylaşımına açıldı.

Osmanlı uzun süredir kapitülasyon diye bilinen imtiyazlarla Avrupa ülkeleriyle olan ilişkilerinde, politik amaçlarla cömert imtiyazlar veriyordu. 16. yüzyılda Fransa, İngiltere ve daha sonraları Hollanda, Avusturya, Prusya gibi devletlere ayrıcalıklar verildiği görülmektedir. 1774’te Küçük Kaynarca Antlaşması’yla Avrupalılara olduğu gibi Rusya’ya da Karadeniz, Boğazlar ve Tuna da dahil olmak üzere Türk sularında deniz taşımacılığına izin verilmiştir. Kurtuluş Savaşı döneminde Sivas Kongresi’nde “…Bu nedenle siyasi, yargısal, parasal alanlarda gelişmemizi önleyici sınırlamalara (kapitülasyonlar) karşıyız” denilmiş ve siyasi, adli, mali gelişmemize engel kayıtlar olan kapitülasyonlara karşı olunduğu vurgulanmıştır.

Kurtuluş Savaşı’nın ekonomik ve siyasi bağımsızlık temelli yaklaşımı, Anadolu’ya konuşlanmak isteyen sömürgeci kapitalist devletlere karşı SSCB’nin de ilgisini çekiyordu. Bolşeviklerin savaşa doğrudan silah ve para desteği dışında, savaş sonrası bağımsız iktisadi faaliyetleri destekleyen bir politikası da olmuştur. Genç cumhuriyette kurulan ilk fabrikalar, Kayseri Bez Fabrikası, Konya Ereğli Bez Fabrikası, Nazilli Basma Fabrikası, Bursa Merinos Fabrikası ve Malatya Bez Fabrikasıdır. 1932 yılında İsmet İnönü’nün Sovyetler Birliği ziyaretiyle varılan anlaşmayla ve Sovyet uzmanların raporlarıyla Sümerbank tarafından kurulan ve 6 Eylül 1936 tarihinde üretime başlayan ilk fabrika Kayseri Bez Fabrikası olmuştur. Fabrikanın kuruluşunda makine ve aletler Sovyet Birliği’nce karşılanmış ve çalışanlar için fabrika lojmanlarının da inşa edilmesiyle Türkiye’ye sosyal konut anlayışı da getirilmiştir. 4 Nisan 1936 tarihinde üretime başlayan ikinci fabrika ise enerji ihtiyacını kendi bünyesinde karşılayan Konya Ereğli Bez Fabrikası olmuştur (Atatürk Ansiklopedisi).

Kuşkusuz bu işbirliği, Türk Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet devrimini sosyalist bir çizgiye çekmez, hatta kurucu kadrolar içerisindeki kimi antikomünist yaklaşımlar, sosyalist aydınlara yönelik baskılara neden olduğu gibi çok partili dönemdeki kimi ayrımların da temelini oluşturur. 2. Dünya Savaşı’nda Almanya’yı destekleyen politikacılardan tutun, DP’yi kuracak kadrolara, toprak reformuna karşı çıkanlardan köy enstitülerini boğmaya çalışanlara kadar sağ bir yelpazeyi de içinde barındırır. Ancak saltanata karşı cumhuriyet, taassuba karşı ilericilik, sömürgeciliğe karşı bağımsız ekonomicilik ile Kurtuluş mücadelesinin ana karakterinin devrimci olduğu yadsınamaz. Bu yüzden doğu halkları başta olmak üzere pek çok mazlum halka örnek olmuş bağımsızlık ve onur mücadelesidir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleri pek çok ülkede yankı bulmuştur: “Bence bir millette şerefin, saygınlığın, namusun ve insanlığın yerleşmesi ve yaşaması, kesinlikle o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır. Millet ve memleketin çıkarları gerektirdiği takdirde insanlığı oluşturan milletlerden her biriyle uygarlık gereğinden olan dostluk ve siyaset ilişkilerini, büyük bir duyarlıkla takdir ederim. Ancak, benim milletimi tutsak etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım!” 1921 (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, II., s. 24).

***

VİETNAM SAVAŞI

2. Dünya Savaşı sırasında, Japonya’nın Vietnam'ı işgali ile başlayan ve Fransız etkisiyle süren Vietnam sömürgeciliği, Ho Şi Minh önderliğinde bir bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesine evrildi. Truman doktrini çerçevesinde bir ülkenin sosyalizme yaklaşmasının bölgede domino etkisi yapacağı paranoyası ile ABD, Vietnam’a karşı saldırı cephesine geçti.

1964 yılında Amerikan Donanmasına ait 2 tane muhrip gemi, (USS Maddox ve USS Turney Joy) Güney Vietnam'a destek olmak ve Kuzey Vietnam'ın diğer komünist ülkelerle olan iletişimini kesmek için Tonkin Körfezi'ne gönderildi. 30 Temmuz'da Güney Vietnam askerleri, Kuzey Vietnam'ın radar kulelerine ve askerî binalarına saldırdı. Saldırılar esnasında Kuzey Vietnam tarafında torpido gemileri harekete geçti. Baskınlardan haberi olmayan ve devriye gezen USS Maddox, torpido gemilerini bildirdi ve geri çekildi. Ancak 1 Ağustos'ta tekrar bölgeye yönlendirildi. Kasım 1967'de, Vietnam'daki ABD askerî gücü 500.000'e yaklaşıyordu ve ABD'nin yaralı ve ölü sayısı giderek artıyordu. Savaşa dahil olduğundan 1968'e kadar olan süreçte ABD 15.000'den fazla ölü ve 100.000'den fazla yaralı vermişti. Ayrıca Vietnam Savaşı, ABD'ye yılda 25 milyar dolara mal oldu.

Vietnam halkının mücadelesi ABD iç kamuoyunda da savaş karşıtlığının yükselmesine neden oldu. ABD’nin bu uzak ülkeye müdahalesine karşı çıkan öğrenciler, sosyalistler, demokratlar geniş bir barış cephesi kurarak kendi yönetimlerini baskıladılar.

Vietnam’ın doğal koşulları ve halk savaşının etkisiyle beraber ABD ağır bir yenilgi içine girdi. Ocak 1973'te Nixon yönetimi, Kuzey Vietnamlı liderlerle bir barış antlaşması müzakere etti.

HO AMCA KİMDİR?

Ho Şi Minh 1890’da Hoang Tru’da doğdu. Fransız sömürgesi konumundaki ülkesinde Fransız okullarında okudu, katıldığı yurtsever eylemler yüzünden eğitimi yarıda kaldı. Ardından Fransa’ya geçti, Fransız Komünist Partisi’ne katıldı, Marksizm-Leninizmle tanıştı, gemilerde çalışarak dünyayı dolaştı. 1911-1941 yılları arasında ülkesinden ayrı kaldı, ama yeraltında devrimci faaliyetlere ve sonradan Vietnam Komünist Partisi’ne dönüşecek olan Hindiçin Komünist Partisi ile Vietnam İşçi Partisi’nin kuruluşlarına katıldı, partinin önderliğini yaptı, Çin’de hapis yattı. Bir dizi Marksist klasiği Vietnam diline çeviren Ho Amca, yine aralarında Güneydoğu Asya’da Toprak Devrimi ile –Vietnamca dışında ilk kez bu kitapta yer alan– “Devrimci Yol”un da bulunduğu çok sayıda metin kaleme aldı, şiirler yazdı. Önce Fransız sömürgecilerine, ardından ABD emperyalizmine karşı ülkesinin özgürlüğü için savaştı. Kuzey Vietnam’da sosyalist dönüşümün öncülüğünü yaptı, bütün Vietnam özgür olmadan ve sosyalizmle yönetilmeden hemen önce, zaferden emin biçimde, 2 Eylül 1969’da Hanoi’de öldü.

Yaşama hakkı*  

Şair Ho Şi Minh

Vietnam’dan tüm insanlığa

Yumruğunu savuran kişi.

Hiçbir top atışı silemeyecek

Pirinç tarlalarınızdaki izi.

Barış içinde yaşama hakkı.

Engin denizin ötesindeki

Napalm ve soykırımla

Bombaladıkları yerin ismi:

Çinhindi.

Bir patlamadır ay

Eriten bütün bu velveleyi.

Barış içinde yaşama hakkı.

Engin denizin ötesindeki

Napalm ve soykırımla

Bombaladıkları yerin ismi:

Çinhindi.

Bir patlamadır ay

Eriten bütün bu velveleyi.

Barış içinde yaşama hakkı.

Ho Amca, şarkımız

Saf aşkın ateşi

Yuvası güvercinin

Zeytinlikteki ağaç

Evrensel bir marş

Zafere ulaşacak kırıp zinciri.

Barış içinde yaşama hakkı.

Evrensel bir marş

Zafere ulaşacak kırıp zinciri.

Barış içinde yaşama hakkı.

Yaşama hakkı barış içinde.

*Victor Jara, El derecho de vivir en paz (Barış içinde yaşama hakkı) 

***

EMPERYALİZME MEMLEKETİ DAR EDEN DEVRİMCİ GENÇLER

Devrimci gençler de 15 Temmuz  1968 günü, 6. Filo’nun demirlediği limana inerek boş duran bir bayrak direğine yarıya indirilmiş Türk bayrağı çekerek protestolarına başlarken, Harun Karadeniz, “Türkiye’nin tam bağımsız olduğuna inanıyoruz ve onun için bayrakları yarıya kadar çekiyoruz” diyordu. Şubatta yeniden İstanbul’a gelen 6. Filo’ya karşı 16 Şubat 1969 tarihine gençlik örgütlerinin yanı sıra sendika ve meslek örgütlerinin içinde olduğu geniş bir toplamla “Bağımsızlık Yürüyüşü” çağrısı yapıldı. TKMD ve MTTB bu çağrıya karşı 14 Şubat’ta komünizmi telin ve bayrağa saygı mitingi düzenledi ve ardından 6. Filo’yu kıble kabul edip toplu namazlar kıldılar.

6 Ocak 1969’da, “Vietnam Kasabı” lakaplı Amerikan Büyükelçisi Komer dönemin rektörüyle görüşmek için ODTÜ’ye geldi. Görüşme sırasında, Komer’in arabası devrimci gençler tarafından ateşe verildi. Bu eylemden dolayı aralarında Ulaş Bardakçı’nın da olduğu 9 genç aranır duruma düştü. Tüm ODTÜ öğrencileri aralarında topladığı dilekçelerle arabayı 9 kişinin değil, hep birlikte yaktıklarını ifade edip Komer’in ülkeyi terk etmesini istediler.